Türkiye’yi vuran iki büyük depremin ardından bazı televizyon ve kanallarında yapılan ortak yayında depremzedeler için toplanan 115 milyar dolarlık bağışın dörtte birinin TCMB tarafından yapılması “Merkez Bankaları bağış yapabilir mi?” sorusunu gündeme getirdi. ABD Merkez Bankası FED’de çalışan ilk Türk ekonomist olan Prof. Dr. Selva Demiralp’e göre sorunun yanıtı “Merkez Bankası bağış yapamaz.”
Depremin Türkiye ekonomisine vereceği zararın ne kadar olduğunu tespit etmenin zaman alacağını belirten Prof. Dr. Selva Demiralp, maliyetin gayrisafi yurtiçi hasılaya kısa vadeli maliyetinin yüzde 2,5, uzun vadede de yüzde 2,5’luk bir yavaşlama şeklinde yansıyabileceğini söylüyor.
“Ekonominin 15-25 milyar dolara acil ihtiyacı var”
Uzman, 10 ilde depremden etkilenen 211 bin binanın yeniden inşa edilmesinin 12-13 milyar dolara, şehir merkezlerinin fay hattından kaldırılması halinde buna en az bu miktarda bir altyapı maliyeti gerektirdiğini vurguluyor.
Bu duruma yaklaşık 1 milyon depremzedenin bir yıl boyunca barınma masrafları için gereken 2,5 milyar doların eklenmesi ile, şu an çok acil olarak ekonomiye olan ihtiyaç 15 ile 25 milyar dolarlar civarında.
“Depremin ciddi bir fakirleştirici etkisi var”
2000 ile 2005 yılları arasında ABD Merkez Bankası’nda ekonomist olarak çalışan Koç Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Selva Demiralp, depremin Türkiye’nin ekonomik olarak daha az ayrıcalıklı bir bölgesini vurduğunu hatırlatıyor. “Kişi başına milli gelirin zaten düşük olduğu bir bölgede, yüzde 65’lerde manşet enflasyon rakamından bahsederseniz, ciddi bir fakirleştirici etkisi var. Şu anda asgari ücretin bile yoksulluk sınırının altında kaldığını biliyoruz. Dolayısıyla depremzedelerimizin çok ciddi ağır şartlar altında olduklarını, doğrudan yardıma ihtiyaçları olduğunu biliyoruz.”
“Türkiye para politikasında alanını büyük ölçüde kullandı”
Demiralp, “Peki ne yapılabilir?” sorusuna yanıtı ise genişlemeci para politikalarının uygulanması. Ancak Türkiye’de enflasyon göz ardı edilerek gevşek para politikası uygulandığı için bunun geri teptiğini şu sözlerle ifade ediyor:
“Kağıt üzerinde genişlemeci ama her bir faiz indiriminin aslında daha daraltıcı etkiler yaptığını uzun süredir Türkiye’de görüyoruz. İktisatçılar olarak uyarıyoruz. Merkez Bankası yine faiz indirebilir ama bunun bir fayda getirebileceğinden ciddi endişe duyuyorum. Maliye politikası ile genişlemeci transferlerle o bölge kalkındırılmaya çalışılacak.”
“Merkez Bankası, çalışanları ve yönetim kurulundan gönüllü toplarsa ‘bağış’ olur”
Türkiye’de bazı TV ve radyo kanallarının ortak yayınında 30 milyar lira bağış açıklaması ile, toplanan 115 milyar liranın dörtte birini Merkez Bankası sağlama vaadinde bulundu. Prof. Dr. Demiralp, Merkez Bankası’nın bağış yapamayacağını şu sözlerle açıklıyor:
“Merkez Bankası şu şekilde bağış yapabilir: Eğer siz banka çalışanlarından, yönetim kurulundan gönüllü bağışlar toplarsanız. Onu sisteme verirseniz, bunun adı gerçekten bağış olur. Ama para politikası araçlarını kullanarak, yani para basıp sisteme likidite enjekte ederek, siz bunu eğer hazineye bağış yapıyorum derseniz, tekrar sisteme likidite sokmak demektir.”
“Merkez Bankası eliyle yapılan kaynak aktarımı parasal genişlemedir”
Demiralp, zor zamanlardan geçildiği bir dönemde genişleyici para politikası uygulandığının, yani kaynak arttırıldığının, açıkça kamuyla paylaşılmasına kimsenin itiraz edeceğini düşünmediğini belirtiyor: “Bağış demek, sizin kendi birikimlerinizden, mevcut para arzından yapacağınız bir kaynak aktarımıdır. Merkez Bankası eliyle yapılacak kaynak aktarımı, parasal genişlemedir. Bunun adına bağış demek mümkün değil. Yanıltıcı olur. Açık açık genişleyici maliye politikası uyguluyorum demek çok daha şeffaf, yapılanın ne olduğunu anlatmak konusunda daha doğru olacaktır.”
“Süreç daha kolay atlatılabilirdi”
Depremin geride bıraktığı ekonomik yıkımdan her şeyden önce kurumsallık, hesap verilebilirlik, şeffaflık ve bu şekilde deprem mevzuatına uygun yeniden şehirleşmek, kurumların güçlü olması ve liyakatle idare edilmesi gibi dersler çıkarılabileceğini de belirten Prof. Dr. Selva Demiralp sözlerini şöyle tamamlıyor:
“Eğer şeffaflık olsaydı, kurumlarımız daha bağımsız olsaydı, hesap verilebilirlik daha yüksek olsaydı, bugün daha az bina yıkılmış olacaktı. Bugün biz depremle yüz yüze geldiğimiz noktada bu kadar yüksek bir enflasyon ve sınırları daralmış bir para politikasıyla baş başa olmayacak, daha rahat genişleyici destekler verebilecektik, daha kolay bir şekilde bu süreci atlatacaktık.”