Perakende market tekeli BİM, depoları ve mağazaları için gerekli elektriği, depolarının çatılarına kurduğu güneş enerjisi panelleri ile elde ediyor. İktidarın sağladığı bu imtiyaz sayesinde BİM elektrik faturası ödemiyor.
Habere göre, BİM marketleri 8. güneş enerjisi santralini (GES) Isparta’daki deposunun çatısına kurdu.1 Megavat kurulu güce sahip olan bu GES ile Isparta deposunun enerji tüketiminin tamamının yanı sıra, bölgedeki 20 BİM mağazasının da enerji ihtiyacını karşılayacak. Depolarının hayli yüksek elektrik tüketimine sahip işletmeler olduğunu da anımsayalım – zira hem sürekli aydınlatma, hem de klima çalıştırırlar- ama buna rağmen çatıya kurulan güneş enerjisi panelleriyle tüm bu elektriği üretmek, demek ki mümkün! Hatta dahası, 20 mağazanın elektriği de tek bir deponun çatısına sığan güneş enerjisi panelleriyle üretilebiliyor.
Haberden, BİM’in ayrıca, Batman, İstanbul Arnavutköy ve Samandıra, Iğdır, Denizli, Konya ve Erzurum depolarının da çatılarına aynı santrallerin kurulu olduğunu okuyoruz. BİM, tüm bunlardan toplam 10.5 Megavat elektrik elde ediyor. Bu GES’ler ile 5200’den fazla hanenin ihtiyacına denk gelen elektrik üretimi yapılırken, karbon salınımında toplamda yıllık 7637 ton azalma ve 157 binden fazla ağacın kesilmemesi sağlanıyormuş.
Demek ki sekiz deponun çatısı kadar bir alan yerleştirilecek güneş enerjisi panelleriyle 5200 konuta yetecek denli enerji üretimi yapılabiliyor. Keza bu paneller sadece Denizli, Konya, Isparta gibi güneşi bol illerde değil, Iğdır, Erzurum gibi daha kuzeydeki illerde de ihtiyacı karşılayacak hatta aşacak ölçüde elektrik üretebiliyorlar.
BU İMKAN HALKTAN NEDEN ESİRGENİYOR?
Bütün bunlardan sonra, sorulması gereken en önemli soru şudur: Böyle bir imkan neden sadece BİM gibi iktidar yanlısı bir kapitalist tekele sunulmakta, ama kentlerde yaşayan milyonlarca yurttaştan esirgenmektedir? Aynı uygulamayı bir apartmanda oturan yurttaşlar da bir araya gelip yapmak isteseler, BİM’e verilen GES ruhsatı onlara verilmez. Karşılarına onlarca bürokratik yasal engel çıkartılır. Hatta, bir bina kendi güneş enerjisi sistemine sahip olsa dahi, yine de o binada oturanlara elektrik aboneliği zorunlu tutulmakta, mutlaka onlardan fatura ile para tahsil edilmektedir. Zira ülkemizin tamamı, iktidar yanlısı bölgesel elektrik dağıtım şirketlerince parsellenmiştir. Apartmanlar kendi elektriğini üretmeye başlarsa, özel elektrik dağıtım şirketleri iflas eder. Bu sebeple, kendi elektriğini güneş enerjisinden üretmek, bu iktidar altında BİM’e hak ama yurttaşa yasaktır.
Kent hane elektriğinin elde edilmesi için böylesine pratik bir çözüm mümkün iken, AKP iktidarı ‘YEKDEM’ adı altında, tarım arazilerini yutarak bunları güneş enerjisi tarlalarına dönüştüren şirketlere, hazine garantili dolar sözleşmeleriyle destek vermektedir.
Sermaye, sadece kömür ve doğalgaz enerjisiyle (karbon salınım yoluyla) doğayı tahrip etmekle kalmaz, güneş veya rüzgar enerjisi santralleriyle de doğayı tahrip eder. Zira sermayenin temel mantığı sürekli artan oranda kar elde etmektir; bu da sermayenin yatırıldığı araçların sınırsızca çoğaltılmasına yol açar. Her şeyin fazlası zarardır! Enerji, ihtiyaç temelli değil de sermayenin kar hırsı için üretildiğinde bu zarar ortaya çıkar. Örneğin sermaye eğer rüzgar tribünlerine yatırılıyorsa rüzgar enerjisi santralinin (RES) bir, iki, üç beş, on,yüz,bin… tribünle sınırsızca çoğaldığını görürsünüz. Böylece bu RES’ler denizlerle iç bölgeler arasındaki hava akışını engelleyerek doğal bitki varlığını (florayı) bozar. Sermaye güneş enerjisi santrallerine yatırılmışsa, o zaman sınırsızca büyüyen güneş enerjisi ‘tarlaları’, tarım arazilerini yutarak gıda güvenliğini tehdit eder. Bu arazilerin çoraklaşmasına sebep olur.
Oysa haberden de açıkça anlaşılıyor ki, ihtiyaç amaçlı güneş enerjisi santralleri her apartmanın çatısına kurulabilir. Her apartman böylece kendi tüketimlik elektriğini üretebilir. Elektrik nakil hatlarında aktarılırken kaybolan elektrik de zayi olmamış olur.
BİR SOSYAL REFORM DÜŞÜNELİM
Buradan yola çıkarak iklim krizine duyarlı bir sosyal güvence reformu düşünelim. Kamu kaynakları, güneş enerjisi paneli tarlaları kuran özel enerji şirketlerine değil de, apartmanların çatısına bu panelleri kuracak olan yurttaşlara destek vermek için kullanılıyor. Böylece bu sosyal-yeşil dönüşüm sağlandıktan sonra, haneler artık elektrik tüketimi için para da ödemiyor. Böylece hane elektriği bedelsiz bir sosyal hak, bir insan hakkı haline geliyor. Elektrik faturaları tarihe karışıyor, dolayısıyla elektrik kesme işkencesi de son buluyor. Böylece kamu hem yeşil dönüşümü sağlamış hem de her hanenin bütçesine bugünkü aylık elektrik faturası kadar katkı yapmış oluyor.
Bu hem sürdürülebilir, hem emek dostu, hem doğa dostu bir çözümdür. Ayrıca cari açığı da azaltır.
Ama, herhalde bunu yapabilmek için, önce, kamunun elektrik nakil hatlarını ucuza kapan ama bütün devlet teşviklerine rağmen müflis hale gelen bölgesel elektrik dağıtım şirketlerini yeniden kamulaştırmak gerekecektir. Bu şirketler böylece yeniden birleştirilip ülke çapında tek bir kamu işletmesine dönüştürülebilir. Bu kamu işletmesinin amacı ise, sosyal- yeşil dönüşüm yoluyla mümkün olan en çok sayıda hanenin güneş enerjisiyle kendi elektriğini üretmesini sağlamak olacaktır. Böylece, elektrik faturası giden ev sayısı azaldıkça, hem doğa korunmuş hem de toplumsal yarar üretilmiş olacaktır.
Yine kuşkusuz, bunu yapabilmek için mevcut iktidarı değiştirmek ve yerine asgarisinden halkçı-demokratik bir iktidarı geçirmek gerekecektir. Böylece sermayenin aşırı kar hırsını gerileyerek, sosyal hakları genişleten bu gibi reformların yapılması olanaklı hale gelecektir. Aksi halde, iktidar yanlısı sermaye grupları bu imtiyazlardan yararlanırken, yurttaşın kapısına elektrik kesme memurları dayanmaya devem edecektir.
Alp Altınörs: Çevirmen, yazar, siyasal iktisatçı, düşünce işçisi. İngilizce, İspanyolca ve Rusça dillerinden çeviriler yapmakta ve bu dillerde araştırmalar yürütmektedir. “İmkânsız Sermaye- 21. Yüzyılda Kapitalizm, Sosyalizm ve Toplum” adlı kitabın yazarıdır. Uluslararası siyasal iktisat, uluslararası ilişkiler, filoloji ve tarih disiplinlerinde; SSCB, Çin Halk Cumhuriyeti ve Osmanlı İmparatorluğu tarihi, sosyalizmin sorunları ve 19. Yüzyıl Rus edebiyatı üzerine pek çok makalesi ve çevirisi bulunmaktadır. TED Ankara Koleji Lisesi’ni ve Eskişehir Anadolu Üniversitesi İktisat Fakültesi’ni bitirmiştir. 2008 yılında İstanbul’da kurulan Nazım Hikmet Marksist Bilimler Akademisi’nin koordinatörlüğünü yürütmüş siyasal iktisat dersleri vermiştir. 2014-2016 yıllarında HDP) Merkez Yürütme Kurulu’nda yer almıştır.
Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***