Bir varmış, bir yokmuş…
Ülkenin birinde bir padişah varmış. Bu padişahın yetişkin bir kızıyla bir karısı varmış. Karısı bir gün ağır hastalanmış. Padişahı çağırtmış:
“Padişahım, demiş ben öleceğim. Şu elmas yüzüğümü al. Bu yüzük kimin parmağına uyarsa onunla evlen.”
Padişah da, “Peki ” demiş.
Az sonra padişahın karısı ölmüş.
Biraz zaman geçince, padişah karısının acısını unutup, evlenmeye kalkışmış. Artık memlekette kim münasipse görüşüp, onun parmağına bu yüzüğü takıp denemişler. Kimine dar gelmiş, kimine bol. Hasılı kimsenin parmağına uymamış.
Bir gün padişahın kızı elinde yüzük, oynuyormuş. Etrafındakiler de düşünüyorlarmış: “Kime götürelim, kime götürelim bu yüzüğü?” Kız oynarken şöyle parmağıma takayım demiş, yüzük tıpa tıp uyuvermiş. Padişah da ordaymış, bunu görünce; “Kızım ben seninle evleneceğim.” demiş.
Kız başlamış ağlamaya, yalvarmaya:
“Ben senin kızınım. Beni nasıl alırsın? Buna elâlem ne der?…” Ama ne yaptıysa, ne dediyse babasını düşüncesinden döndürememiş.
“Annenin vasiyeti böyle, ben seni alacağım” demiş padişah. Kız bakar ki babasına söz geçiremeyecek: “Babacığım, bana kırk gün müsaade edin düşüneyim. Ondan sonra seninle evlenirim.” Kız artık gece sabahlara kadar: “Yarabbi! Ben ne yapayım, ne edeyim?” diye boyuna düşünmüş. Otuz dokuzuncu gece olunca, babasına demiş ki: “Baba, ben seninle evlenirim, ama bir şartla: Üç kat elbise isterim senden; bir tanesi tekmil inci ile işlemeli olsun, bir tanesi elmasla, bir tanesi de kürk olsun. Ama tüyleri yüzünde… Başında başlığı, elinde eldiveni, ayaklarında çorapları da hep kürkten.”
“Peki,” demiş padişah. Hemen terziler çağrılmış, elbiseler dikilmiş.
Kız gece yarısı kalkmış; evvela incili elbiseyi, onun üstüne elmaslıyı, en üstüne de kürk elbiseyi giyip doğru dağlara gitmiş.
Sabaha kadar bir ağacın kovuğunda yatmış. Ava çıkan memleketin beyinin oğlu bulmuş kızı. Çok hoşuna gitmiş bu hayvancağız, alıp sarayına götürmüş. Her yeri tüylü bu tuhaf yaratığa Ütelek ismini vermiş.
O memlekette senede bir kez panayır olurmuş. Evlenecek kızlar erkekler gidermiş panayıra. Ütelekte elmaslı elbisesini giyip gitmiş. Beyoğlu panayırda gördüğü elmas elbiseli kıza aşık olmuş.
Kız panayırdan ayrılırken beyoğlu onu tekrar bulabilmek için parmağına yüzük takmış.
Panayırdan sonra kızı bir daha göremeyen beyoğlu, üzüntüsünden yataklara düşmüş. Ağzına bir lokma yiyecek bir şey koymamış. Beyoğlunun haline dayanamayan Ütelek mutfağa gidip bir çorba pişirip içine de verdiği yüzüğü koymuş. Çorbaya kaşığı daldırınca yüzüğü bulan beyoğlu hemen bir ustura isteyip Ütelekin kürkünü kesmiş. Kürkün içinden elmas elbiseli kız çıkmış.
Onlar ermiş muradına biz çıkalım kerevetine…*
Ütelek masalının Anadolu’da ve dünyada çeşitli varyantları var.
Batıda, Grimm Kardeşler tarafından kayda alınmış. Grimm Kardeşler varyantının adı “Allerleirauh”.
Allerleirauh, birkaç yıl önce “Eşek Derisi” adıyla Türkiye’de çizgi film olarak yayınlandı. Çizgi film çocuklar için sakıncalı olduğu gerekçesiyle yayından kaldırıldı, sosyal medyada gündem oldu.
Çocuğun cinsel istismarın nesnesi olması sakıncalı değil ama bunu öğrenmesi sakıncalı… O dönem filmin seslendirmesini yapan ünlü sanatçının söyledikleri toplumun genel tavrını yansıtıyor:
“Masalda bir sorun olduğunu düşünmüyorum. Aksine masal yapılmaması gerektiğini anlatıyor. Ama ben de videonun kaldırılması için başvurdum.”
AİLE İÇİ CİNSEL İSTİSMAR HUKUKEN YASAK AMA…
Çünkü yüzbinlerce mağdurun olduğu bir olayı bizim duymaya tahammülümüz yok. Aile içi cinsel istismar hukuken, dinen, kültürel olarak yasak Türkiye’de. Kanunen yasak ama yasada adı geçmiyor. Fail yargılandığında ceza almıyor. Dinen yasak, Kuran’ı Kerimde açıkça yazıyor. Ama din adamları aksi yönde açıklamalar yapıyor. Kültürel olarak yasak ama toplum failden çok mağduru suçluyor.
Söylemde herkes karşı çıkıyor cinsel istismara ama sayılara, faillerin pervasızlığına, mağdurların yalnız bırakılmasına bakınca sormadan edemiyorum insan; yasak olan cinsel istismar mı cinsel istismarın konuşulması mı?…
Masalın farklı varyantları olsa da, değişmeyen ve aile içi cinsel istismar mağdurlarının deneyimlerine benzer motifleri var;
-Annenin ölümü. Cinsel istismarda annenin yokluğu.
-Babanın bir vasiyeti yerine getirmesi. Babanın istemeyerek elinde olmadan cinsel istismar girişiminde bulunması.
-Kızın evden kaçması. Masallarda Freudyen yaklaşımda olduğu gibi Elektra Kompleksi sonucu kızların babalarına olan aşkını görmeyiz. Masallardan kızlar babalarından kaçar. Burada bir aşktan ya da kışkırtmadan bahsedeceksek bunu yapan babalardır. Kızların babalarını yoldan çıkardığı anlatıya masallarda değil Yaratılış Kitabı’nda rastlayabiliriz. Lut’u kızları baştan çıkarmıştır.
-Kızın prensle karşılaşıp evlenmesi. Kurtuluşun yine bir erkeğe bağlı olması.
Şehrazat der ki;
Gerçeği yalnızca masallar bilir. Çünkü masalın anlattığı yüzlerce, binlerce yıldır sınanır, doğrulanır…**
*Pertev Nail Boratav/Az Gittik Uz Gittik/Ütelek Masalı
**Özcan Yüksek/Şehrazad’ın Sırları
Meliha Yıldız: 1975’te, cinsel istismar da dâhil birçok ihmal ve olumsuzluğun yaşandığı bir evde doğdu. Kırk dört yaşına geldiğinde, bir video-röportajla yaşadığı cinsel istismarı anlattı, bu onun için mağdurluktan aktivistliğe giden yolculuğun başlangıcı oldu. Türkiye’de, aile içi cinsel istismarın “mağdur” tarafından anlatıldığı ilk kitap olan Kutsal Tecrit’i 2021 yılında yazdı. Çocuğun cinsel istismarıyla ilgili yaptığı çalışmaları https://melihayildiz.org/ sitesinde paylaşmaya devam ediyor.
Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***