Esra Çiftçi
Hapishane Gözlem Kurulları eliyle tutsakların infazları, hapishanedeki tutum ve davranışları gerekçe gösterilerek hukuka aykırı bir şekilde uzatılıyor. Özellikle 30 yılını hapishanede geçiren ve yasa gereği tahliye olması gereken tutsakların bir kısmı teker teker bırakılırken, büyük bir kısmı ise tahliye edilmiyor. Birçoğu hasta tutsaklar listesinde olan tutsaklara 30 yıllık mahpusluğun ardından pişmanlık dayatması yapılıyor, bu dayatmayı kabul etmeyen tutsaklar da sudan gerekçelerle tahliye edilmiyor.
Tutsaklara yönelik özel politikaya dönüştürülen infaz yakmaları, Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) Üyesi Avukat Ruken Gülağacı ile konuştuk.
TAHLİYE EDİLMESİ GEREKEN TUTSAKLAR KEYFİ BAHANELERLE TAHLİYE EDİLMİYOR
Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) üyesi Avukat Ruken Gülağacı, 2021 yılından bu yana hapishanelerde müebbet hapis cezası almış ve yasa uyarınca 30 yılın sonunda tahliye edilmesi gereken tutsakların çeşitli bahaneler ile tahliye edilmemeye başlandığını söylüyor. Gülağacı buna ilişkin şunları söylüyor:
“İdare ve Gözlem Kurulu Uygulaması, 7242 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un “Hükümlülerin değerlendirilmesi ve iyi halin belirlenmesi” başlıklı 89. Maddesinde yapılan değişiklik, 1 Ocak 2021 tarihinde yürürlüğe girdi.”
Gülağacı, bu kurulun başlı başına hukuka aykırı bir kurul olarak hem tutsaklar hem de insan hakları örgütleri tarafından tepkiyle karşılandığının altını çiziyor ve şöyle devam ediyor:
“Keyfi uygulamaların önünü açacak bir değişiklik olarak değerlendirildi ve öyle de oldu. Kurulun yasalarda yapılan değişiklik ile kurulmuş olması bu kurulu ve uygulamaları tabi ki meşru hale getirmiyor. Zira mahkemeler tarafından yapılan yargılamalar sonucunda haklarında karar verilmiş olunan tutsakların tahliye edilip edilmeyeceğine bu kurul karar veriyor. Kararların haklılığı ya da meşruluğu ve adil yargılamaların yapılıp yapılmadığı ayrı bir tartışma başlığı elbette.”
“HAPİSHANELERDE MAHKEME ÜSTÜNE MAHKEME KURULUYOR”
Hapishanelerde mahkeme üstüne mahkeme kurulduğunu ve keyfiyetin önünün açıldığını dile getiren Gülağacı, tutsaklar ve aileleri için keyfiyet ve belirsizliklerle dolu bir sürecin başladığını önemle belirtiyor. Tahliye olmadan önce kurula çağrılan tutsakların pişman olup olmadıklarının sorulduğunu söyleyen Gülağacı, baskı ile pişmanlık söyleminin dayatıldığını belirtiyor ve tutsaklara uygulanan keyfi gerekçeleri şöyle anlatıyor:
“Bunun yanında tutsaklar hakkında infaz koruma memuruna ters ters baktı diye, kütüphaneden kitap okumayıp kendisine gönderilen kitapları okumayı tercih etti diye, örgütlü koğuşlarda kalmaya devam ettiği için, az yemek yediği için, çok su kullandığı gibi hukuki gerekçesi olmayan keyfi gerekçeler ile “iyi halli değil” kararı verilerek tahliyeleri erteleniyor. Tabi bu sadece 30 yılını doldurup tahliye olacak olan tutsaklar için değil, tahliye edilecek olan birçok siyasi tutsağa da uygulanıyor.”
“BU BELİRSİZLİK HALİ TUTSAKLAR ÜZERİNDE BASKI KURMAYI AMAÇLAYAN BİR SÜREÇ”
Meşru olmayan bu kurulun “iyi halli” dediği ve tahliyeyi engellemediği kimi durumlarda da terörle mücadele şube polislerinin devreye girdiğini söyleyen Gülağacı, buna ilişkin hapishanede 30 yılını dolduran, 1 Aralık 2022 günü Gebze Kadın Cezaevinden tahliye olması beklenilen Şadiye Manap’ın cezaevi bahçesinden dışarıya adım atmadan gözaltına alınması ve ardından 4 günlük gözaltı sonunda tutuklanması ile görüldüğü örneğini veriyor.
Şadiye Manap’ın 30 yıl sonra maruz kaldığı hukuksuz uygulamalara bu sefer de Kocaeli’nde maruz kaldığını belirten Gülağacı, bu durumun yalnızca tutsakların kendilerine değil ailelerine de eziyet olduğunu ifade ediyor. Ailelerin gün sayarak beklerken hiçbir hukuki gerekçe olmadan ve genelde tam da tahliye günü ya da çok kısa bir süre öncesinde tebliği edilen karar ile tekrar bekleme sürecine geçtiklerini söyleyen Gülağacı, bu sefer yaşananların belirsizliklerle dolu bir süreç olduğunun altını çiziyor ve sözlerini şöyle sürdürüyor:
“Bu belirsizlik hali tutsaklar üzerinde baskı kurmayı amaçlayan bir süreç. Bu uygulama kişinin içeride yalnızlaşmaya yönelmesini amaçlayan bir süreç. Bu hapishanelerin tümüne uygulanmak istenen tecrit politikalarının yansımalarından sadece biri. Çünkü pişman olma, birlikte yaşadığı arkadaşlarının yanından ayrılma gibi dayatmalar ile karşılaşıyor tutsaklar. Bu dayatmalara karşı gelmenin sonucu tahliyenin ertelenmesi oluyor. Keyfi şekilde yürütülen bu süreç tutsakları bir belirsizlik içine sokuyor. Hem özgürlük ve güvenlik hakları hem de umut hakları ihlal ediliyor”
“30 YIL HAPİSHANEDE KALMALARI YETMEDİ ŞİMDİ DE MEŞRU OLMAYAN KURULLAR İLE BU SÜRE UZATILMAYA ÇALIŞILIYOR”
Tutsakların dışarıda bir yaşam sürmeye dair umut etme haklarının ellerinden alındığını ve bu konuda karar verme yetkisinin memurlardan oluşan bir kurula verildiğini, mahkemelerin vermiş olduğu kararların hiçe sayıldığını söyleyen Gülağacı sözlerini şöyle bitiriyor:
“30 yıllık tutsaklar Devlet Güvenlik Mahkemeleri (DGM) tarafından verilen kararlar ile hapisteler. İçtihatlar DGM’lerin adil mahkemeler olmadığını dolayısıyla verilen kararların da hukuk dışı adil olmayan kararlar olabileceğini işaret etti. Yargılanmalar yenilenmeliydi ancak talepler reddedildi. Yani tutsakların adil olmadıkları hukuken sabit olmuş mahkeme kararları ile 30 yıl hapishanede kalmaları yetmedi şimdi de meşru olmayan kurullar ile bu süre uzatılmaya çalışılıyor. ”
Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***