Neler oldu, neler? “Tuz da koktu” yahut “kadıyı kime şikâyet edeyim” mesellerindeki gibi, Anayasa Mahkemesi (AYM) hukuk dışına çıkarak HDP’nin hazine yardımının bloke edilmesine onay verdi. Ayrıntısı Ali Topuz’dan okunabilir. Halen ayılamayan kaldıysa, anayasasızlık ve hukuksuzluk ortamında seçime gittiğimiz bir kere daha tescillendi.
Altılı Masa da, yeniden toplanmak ve toplantıları sıklaştırmak kararı almak üzere toplandı. Son toplantısından çıkan bildiride bonmarşe gibi ne ararsanız var, tek söz konusu hukuksuzluğa tepki yok. “Bu kaçıncı sarı öküz” diye mi sormalı, “sürüde büyükbaş hayvan kalmadı” mı demeli?
Serde sakıt hariciyecilik var, alanım kâtiplik ve musahhihlik: Üşenmedim “kes & yapıştır” yapıp, uğraştım. Yani topu topu on dakika kadar çalıştım. Bildiriyi on cümlenin altına indirdim. “İşlem paragrafı” odaklı düşünülürse bu tür düzeltmenlik dünyanın en kolay işi. Memuriyetten istifa edeli on seneyi bulsa da, kulağınızda o “şurayı da çıkaralım şekerim…” sesini duyar gibi oluyorsunuz.
Herhangi bir müzakerede taraflar karşılıklı oturduğunda kabaca iki yaklaşım benimsenebilir. Ya çoğu çoktaraflı toplantıda olduğu üzere herkesin dediği, öncelikleri alt alta eklenir. Ortaya yamalı bohça bir metin çıkar. Zaten kimse okumayacağı, kimse umursamayacağı ve kimse de uygulamayacağı için herkes tatmin olur.
Ya da, belki çoğu iki taraflı anlaşmazlıkların çözülmesinde görülebileceği üzere, en temel doğrular en çıplak (haydi “yapısökümcü yaklaşımla” diyelim dilerseniz) halleriyle yazılır. Dekorasyondan kurtulunur, geriye yalnızca (taşıyıcı sütunlar gibi) işlevsel, işlevi olan unsurlar bırakılır.
HDP ARKA KAPIYI AÇIK BIRAKTI
Yanıt olarak HDP de kendi adayını çıkarma kararını, ortak adayda uzlaşı için arka kapıyı açık bırakarak açıkladı. Esasen HDP aday açıklayıp, kampanyaya başlasa da, dilediği anda ve diledikleri gerçekleşirse o adayı da günü geldiğinde, o gün gelirse yarıştan çekebilir.
Ayrıca HDP, bence çok yerinde bir kararla, AKP’nin anayasa değişikliğini görüşme talebini bu defa (yine bence “nihayet”) doğrudan reddetti. İlkeli davrandı. Akılla alay etmede veya pişkinlikte kendini de aşarak yeni çığırlar açma yolundaki AKP’ye kibir dağları üzerinden yargı dağıtmaya devam ya hakarete, aşağılamaya devam seçenekleri kaldı.
Davutoğlu da sahne aldı, rol çaldı. Altılı Masa’nın altı liderinin de seçilecek ortak adayın cumhurbaşkanlığı yetkilerinin icraatına ortak olacağını ileri sürdü. Bu konuda düşüncelerim temel olarak İsmail Saymaz’ınkilere koşut: “En az 50+1% oy almayı başaran, Erdoğan’ı deviren bir Cumhurbaşkanı hangi demokratik kritere göre 1%’in altında kalan Altılı Masa lideriyle eşit sayılacak? Bu eşbaşkanlı bile değil, dünyada örneği bulunmayan çok-başkanlı sistemdir.”
Kaldı ki, “efendim fazla da şey etmemek lâzım, istişare ihtiyacını demek istedi” diyenlerin düşünmesi gereken husus yeni cumhurbaşkanının istişareye eğilimli olmaması olasılığı. Ya yeni cumhurbaşkanı, örnekse Davutoğlu’nun kendince “stratejik” gördüğü belirli bir konuda olası istişare talebine “bak şuradan yürü git” diyerek kapıyı göstererek yanıt verirse ne olacak? Davutoğlu, “çekilirim, hükümet düşer” diyebilecek mi? Başkanlık sisteminde hükümet var mı?
Altılı Masa esasen “2+4” ise, Emek ve Özgürlük İttifakı (EÖİ) da “HDP ve diğerleri” değil mi? Sanki aday çıkarma konusu biraz onu düşündürdü. TİP ve EMEP ortak adaya destek seçeneğine sanki daha yatkın. Üstelik EÖİ bileşenleri de sanki kendi aralarında pek eşgüdüm yapmıyorlar. Yapmadıkları gibi yapabilecekleri (emekçi, genç, kadın vb.) tabana yönelik etkinliklere de sanki pek ağırlık vermiyorlar.
HDP’nin aday çıkarması özgül ağırlığının tartılması bakımından da önemli. Ruşen Çakır’ın yerinde sorusu: “HDP, Altılı Masa’nın çantasındaki keklik mi?” Soruyu şöyle “formüle” etsek: HDP seçmeni Altılı Masa’nın ortak adayının çantasındaki keklik mi?
Ya başına zaman belirteci de eklersek: İkinci turda, (Erdoğan’ın karşısında) HDP seçmeni Altılı Masa’nın ortak adayının çantasındaki keklik mi? Ve o ikinci tur yapılırken/yapılacaksa milletvekili seçiminin ilk turda bitmiş ve HDP’nin şimdikine denk sayıda sandalye kazanmış olacağını varsayarsak?
Anayasasızlık, hukuksuzluk derken Kürtsüzlük durumuyla da aksak bu seçim süreci. Kürt Sorunu var mı? Sözünü etmezsen, yoktur. Ama HDP var. HDP seçmeninin oyu alınacak ama yönetimde HDP’ye yer verilmeyecek. Yer verilmese de talepleri dikkate alınsa? En azından bazıları dikkate alınsa da sözü edilmeyecek.
Oysa ne pazarlık ayıp, ne siyaset kirli. Doç. Dr. Seda Demiralp’in Malezya’dan ittifak dersleri okunsa, Macaristan bozgunundan kaçınmak mümkün olacak. Ortak aday, ortak logo, coşkuyu diri tutacak, umudu besleyecek ortak mitingler: Uzun uzadıya doktrin tartışmalarına gerek kalmayacak.
Aydın Selcen: 1969’da İstanbul’da doğdu. 1988’de Saint Joseph Lisesi’ni ve 1992’de Marmara Üniversitesi İngilizce Uluslararası İlişkiler Bölümü’nü bitirdi. Aynı yıl girdiği Dışişleri Bakanlığı’nda, ikinci onyılı Irak’ta veya Irak üzerine olmak üzerine yirmi yıl çeşitli kademelerde ve büyükelçiliklerde meslek memuru olarak çalıştı. 2010’da Türkiye’nin ilk Erbil Başkonsolosu atandı. 2013’te memuriyetten istifa etti. Birbuçuk yıl Genel Enerji petrol şirketinde siyasal danışmanlık yaptı. ArtıTV, ArtıGerçek ve MedyascopeTV’de yazıyor ve yayın yapıyor. “Gözden Irakta” adlı kitabı İletişim Yayınları’ndan 2019’da çıktı. Galatasaray Kulübü üyesidir. Alaz adında bir kızı var.
Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***