Türkiye, 2022 yılını işlenen bir siyasi cinayetle bitirdi ve aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti’nin 100. kuruluş yılı olan 2023 yılına bu siyasi suikastın tartışmalarıyla başladı.
Eski Ülkü Ocakları Başkanı Sinan Ateş’in kendisi gibi “Ülkücü” olan bir karargah tarafından planlanan; yine mafyaya, uyuşturucuya bulaşmış “Ülkücü tetikçiler” tarafından uygulanan bu siyasi cinayet aslında Haziran 2023 seçimlerine kadar yaşayacağımız kaotik ve kanlı sürecin uğursuz bir habercisi.
MHP’ye yeni bir lider arayışında olduğunu gizlemeyen Ateş’in öldürülmesinde MHP’li bir milletvekilinden yine aynı partinin üst düzey yöneticilerine kadar pek çok iktidar ortağı partilinin parmak izinin olması da gelinen vahim noktanın çok belirgin bir göstergesi.
MHP kurmaylarının en tepeden en alttakine kadar tüm sözcüleri, bu siyasi suikast için “öldürülmeyi hak etmişti, gereği yapıldı” diyemedikleri için suskunluklarını “asalet” diye pazarlıyorlar.
SUÇ ORTAĞI OLDULAR
Ateş, 2022’nin son Cuma günü öldürüldü.
O günden bu yana geçen yaklaşık altı günlük süreç de gösteriyor ki, büyük ve küçük ortağıyla Saray iktidarı, İçişleri Bakanlığı’ndan Adalet Bakanlığı’na, Emniyetinden MİT’ine kadar devletin güvenlikle ilgili birimleri bu cinayetin ya azmettiricisi ya tetikçisi ya da göz yumucusu olarak suç ortağı olmuştur.
HDP’yi kapatmak için uydurulan bütün suçların, kurulan kumpasların, uydurulan eylemlerin neredeyse tümü bizzat Saray iktidarının küçük ortağı MHP tarafından gerçekleştirilmiştir.
Bütün bunlara karşın ne yazık ki bu suç organizasyonunun isteği ve ısrarı ile kapatma davası MHP için değil de HDP için açılmıştır.
HDP hakkında açılan kapatma davası aslında Saray iktidarının tüm rakiplerini kurulan kumpaslarla enterne etme planının önemli bir parçasıydı.
Elbette Saray’ın “iktidarı kaybetmemek için kullanılan her yol mubahtır” stratejisi gereği muhaliflere dönük saldırı HDP ile sınırlı kalmayacaktı, nitekim de kalmadı.
İmamoğlu’na “siyasi yasak” getirerek yapılmak istenen sadece Cumhurbaşkanlığının en güçlü adaylarından birini oyunun dışına atmak da değildi.
Erdoğan’ın amacı sandıkta en güçlü rakiplerinden birini oyun dışında bırakmanın ötesinde iki seçimde de kaybettiği İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na kayyım atayarak seçimlere bu yapıyı ele geçirerek gitmek, hatta bir yıl sonra yapılacak yerel yönetim seçimlerinde de İmamoğlu’nun aday olmasını engellemekti.
Bu amaca ulaşmak için ilk adım atıldı ve İmamoğlu’na siyasi yasak getirildi. Şimdi İçişleri Bakanlığı ve kendine bağlı yargı eliyle İmamoğlu’na “terör” suçundan soruşturma başlatıp kayyım atayarak İBB’yi tümüyle ele geçirme hamlesini yapıyorlar.
İktidarın bu gözü dönmüş hukuk tanımazlığı seçimlere kadar yaşanacak zorbalıkların, saldırganlıkların hatta belki de Sinan Ateş örneğinde olduğu gibi yeni siyasi suikastlerin de habercisi.
Ancak evdeki hesap her zaman çarşıya uymuyor. Erdoğan da evdeki hesapla çarşıdaki hesabı birbirine uydurmak için büyük bir çaba harcıyor ve harcadıkça da daha büyük kaybediyor.
Kabul etmek gerekir ki iktidarın ülkeyi sürüklemek istediği bu kaotik ortama ayak uydurmama çabası belki de 6’lı masanın en başarılı olduğu alan.
Birçok konuda haklı ya da haksız eleştirilere uğrayan 6’lı masa, bugüne kadar adayını açıklamamakla en doğru siyasi tercihini yapmıştır.
ALTILI MASA ADAYINI AÇIKLASAYDI YOK ETME HAREKATI BAŞLAYACAKTI
Adayını açıklamadığı için iktidarın amansız saldırısına, “haydi adayını açıkla, ne bekliyorsun” baskısına, “bir aday bile bulamadılar” aşağılamasına uğrayan 6’lı masa kendisine karşı geliştirilen tüm oyunları bozdu.
Millet İttifakı’nı oluşturanlar çok iyi biliyordu ki Saray iktidarı muhalefetin adayı açıklanır açıklanmaz ürettiği yalanlarla, kurduğu komplolarla, kendisine bağlı medyanın, yargının, güvenlik güçlerinin kurduğu kumpaslarla seçimlere kadar büyük bir yıpratma hatta yok etme harekatına başlayacaktı.
Gelinen nokta itibariyle bütün yaşananlar gösteriyor ki, seçim takviminden önce muhalefetin aday açıklamaması Saray’ın kurduğu oyun planını tümüyle bozmuştur.
Karşısında somut bir muhalefet adayı bulamayan Saray iktidarı bu kez olası adaylar üzerinden bir saldırı başlatmış ve ilk adım olarak İmamoğlu’nu siyasi yasaklı hale getirmiştir.
Eğer Millet İttifakı iktidarın bütün kanatlarından gelen “adayını açıkla” baskısına boyun eğip örneğin İmamoğlu’nu muhalefetin Cumhurbaşkanı adayı olarak açıklasaydı, gelen siyasi yasakla birlikte büyük bir yıkıntıya uğrayacaktı.
İmamoğlu üzerine yapılmış bütün yığınağı kaldırıp yeni bir aday arayışına girerek kamuoyunun gözünde büyük bir kayba uğrayacaktı.
Bugüne kadar gerek Millet İttifakı’nı gerekse de Emek ve Özgürlük bloğunu oluşturan partileri bölmek, parçalamak ve birbiriyle dövüştürmek için bütün oyunları sahneye koydu Saray iktidarı.
HDP’yi bölme, bir “İmralı-Edirne çatışması” yaratma girişimleri Kürt Siyasi Hareketi’nin bugüne kadar bilenmiş bilincine çarptı, başarılı olamadı.
Millet İttifakı’nı oluşturan AKP kökenli DEVA ve Gelecek partilerini kendi yanına çekme, bunu başaramazsa bölüp parçalama oyununu da tutturamadı.
Saadet Partisi’ni kendi yanına çekmeyi de, Oğuzhan Asiltürk üzerinden parçalamayı da beceremedi.
CHP içersindeki oyunları Kemal Kılıçdaroğlu’nun “sakin güç” olarak liderliğini tartışmasız pekiştirmesine yaradı.
Muhalefet içersinden çıkartılan Zaferimsi, Memleketimsi, Sesimsi yapılar da ölü partiler olarak şimdiden siyaset tarihine gömüldü.
Ancak muhalefete kurduğu tuzaklar bugün Sinan Ateş cinayeti üzerinden kayıtsız şartsız destekçisi MHP’de büyük bir yarılmaya yol açtı.
Erdoğan muhalefet partilerini parçalamaya çalışırken, en büyük destekçisi MHP’deki yarılmayı seyrediyor şimdi.
Elbette bu siyasi ortamı yaratanlar, siyaseti zehirleyenler, siyasetin içine suikast saplayanlar yarın seçim kaybettiklerinde sırf bu suçlardan bile yargılanacaklarını çok iyi biliyorlar. Bu nedenle her ne olursa olsun mutlaka seçimi kazanmak zorunda olduklarını çok iyi biliyorlar. Bu nedenle de seçime kadar çok daha büyük pervasızlıklara imza atacaklarından hiç kuşkunuz olmasın.
Şu anda görünen o ki, bugüne kadar bütün baskılara ve kumpaslarına rağmen Cumhurbaşkanı adayını açıklamayan 6’lı Masa, Saray iktidarının büyük bir oyununu bozmuştur.
Aksi halde, İmamoğlu örneğinde görüldüğü gibi ya yolun yarısında aday değiştirecekti ya da seçime belki de birkaç hafta kala adaysız kalıp Erdoğan’ın tek başına adaylığına boyun eğerek çok büyük bir hezimet yaşayacaklardı.
2023’ün ilk haftasında bile siyaset sahnesinde yaşananlar daha kolay anlamamızı sağlamıştır Cumhurbaşkanı adayını erken göstermenin ne denli tehlikeli olduğunu!
Şimdi Türkiye büyük bir açmazdan çıkmak zorunda.
Nedir biliyor musunuz bu büyük açmaz; demokratik olmayan, giderek meşruluğunu yitiren bir seçimi, demokrasiyi kurtarmak için kazanmak mecburiyetinde olmak!
Celal Başlangıç: 1956 yılında İstanbul’da doğdu. 1975’te Ekspres’te gazeteciliğe başladı. 1978 yılında Ege Üniversitesi Gazetecilik ve Halkla İlişkiler Yüksek Okulu’nu bitirdi. Demokrat İzmir, Politika ve Cumhuriyet gazetelerinde muhabirlik, istihbarat şefliği, bölge temsilciliği, politika servis şefliği ve yazı işleri müdürlüğü yaptı. 1995’te Evrensel Gazetesi’nin Kurucu Genel Yayın Yönetmenliği görevini üstlendi. Radikal’de 10 yıldan fazla süreyle “Zaman Mekan ve İnsan” röportajları yaptı. 2002’de Beyoğlu Gazetesi’nin Kurucu Genel Yayın Yönetmeni oldu. 2011’de İMC TV’nin Kurucu Yayın Kurulu Üyeliğinde bulundu. T24, Haberdar ve Gazete Duvar haber sitelerinde köşe yazarlığı yaptı. 2017’de Artı TV ve Artı Gerçek’in Kurucu Genel Yayın Yönetmenliğini yaptı.
Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***