Çok kıymetli ve dikkatli hukukçular, Anayasa Mahkemesi’nin HDP’ye Hazine yardımına bloke koyma kararını berrak biçimde eleştirdiler, özet: Hukukla hiçbir bağı olmayan bir karar.
İstanbul Barosunu duayen isimlerinden Turgut Kazan, daha karar verilmeden, bırakın kararı talebin kendisinin bile rezalet olduğunu belirtmiş ve tehlikeyi öngörerek yazmıştı:
“HDP’nin alacağı hazine yardımına tedbir isteği tam bir hukuk skandalıdır. ANY/69 davada öne sürülen aykırılık saptanmışsa (nihai olarak) bu yardımdan “kısmen veya tamamen yoksun bırakma kararı verilebileceğini” söylüyor. Dolayısıyla bir yaptırım, asla bir tedbir olarak uygulanamaz.”
Kazan’ın dile getirdiği fikir açık: Anayasa demiş ki, yardımı kısmen ya da tamamen kesme kararı verebilirsin, yani açılan davada öngörülen bir yaptırım bu. Öngörülen yaptırımı “ara kararı” formunda, “tedbir” olarak alamazsın. O zaman alacağın asıl hükmü önceden almış olursun. “Nihai karar”a ara karar formu veremezsin. Teşbihte hata olmaz ama deneyelim: Öngörülen yaptırım “idam” olsa idi, ara karar olarak “idam” kararı alamazdınız. Çünkü idam ettiğiniz biri hakkında sonradan esas karar olarak yeniden idam kararı alamazsınız. Öngörülen yaptırım, yardımları kısmen ya da tamamen kesme ise, “ara karar” olarak “bloke” ve “tedbir” adları altında kesme kararı alıyorsanız, nihai hükmün ne önemi var?
Nitekim, eski Diyarbakır Baro Başkanlarından Cihan Aydın, bloke kararının “ihsası rey” niteliğinde olduğunu dile getirdi. Hem Cihan Aydın hem de CHP milletvekili ve yine eski Diyarbakır Baro Başkanlarından Sezgin Tanrıkulu, aynı zamanda kararın öngörülen usullere de aykırı alındığını dile getirdiler: Anayasa hükmü ve Anayasa Mahkemesi kuruluş kurallarındaki hüküm açık, bu karar üçte iki çoğunlukla alınmak zorunda.
Karardaki sorunlara dikkat çeken önemli hukukçulardan biri de Akın Atalay oldu; Atalay, mahkemenin “yorum yoluyla içtihat” üretmeye yöneldiğini ancak bunun için gerekli hiçbir koşula uymadığına işaret etti.
Cihan Aydın’ın da dikkat çektiği bir meseleyi de tekrar etmekte fayda var: Başsavcının ilk talebi, “Gerekçe yok” diye reddedilmişti. İkinci talebi, HDP’ye sorma ihtiyacı da duymadan kabul edildi. Peki ne değişti? Ortada bir gerekçe var mı? Olsa, Anayasa Mahkemesi’nin açıklamasında görürdük. Orada bir gerekçe yok. Çünkü zaten bunu mümkün kılacak bir gerekçe mümkün değil. Cihan Aydın bunu “siyasi baskıya boyun eğme” diye yorumluyor. Baskıya boyun eğmeden çok gönüllü işbirliğine benziyor bu; işbirliği arzusu olmadan bu farazi düzeydeki bir heyetten bu hukuki düzeysizlikte bir hüküm çıkması mümkün olmazdı bana sorarsanız.
Peki karar hukuki değilse ne? Turgut Kazan, önceden söylemişti zaten: Seçim hilesi. Nitelikli bir seçim hilesi ama bu, nitelikli dolandırıcılık gibi.
Nihai hükmü vermeden önce, ancak ve ancak nihai hüküm olarak verebileceğiniz bir kararı, “ara karar” kılığına sokup önceden veriyorsanız, bu kararı sizden isteyenlerin planına iki biçimde hizmet etmiş olursunuz: Kapatma kozunu hala elde tutuyorsunuz, Hazine yardımını keserek seçim çalışmalarında ağır bir eşitsizliğe yol açıyorsunuz. Esasen karara ilişkin en önemli açıklama, ne hukukçulardan ne de muhalefet partilerinden geldi, fakat iktidarın bir numaralı isminden, Recep Tayyip Erdoğan’dan geldi. Erdoğan, Anayasa Mahkemesi kararı duyurulduktan sonra “Seçimi biraz öne alabiliriz” açıklamasını yaptı. Karar böylece yerini ve iktidar dilindeki tercümesini de bulmuş oldu: Asgari ücret şovu ve memur-emekli maaş tiyatroları tamamlandı, HDP’nin sarmalandığı mengene biraz daha sıkıştırıldı, artık fazla da vakit geçirmeden, verilen zamlar tam da erimeden, hızla çalışmaya başlamak lazım.
Hasılı iktidar başladı, Anayasa Mahkemesi sadece gongu çaldı.
Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***