YORUM | AHMET KURUCAN
Bütün dünyanın gözü önünde son 30-40 yılda ekonomik kalkınma gerçekleştiren bir ülke Güney Kore. G-20 üyesi. İlk on arasında. Vatandaşları dünyanın en hızlı internet erişimine ve en yüksek kalitedeki sağlık hizmetlerine sahip. 50 milyon nüfusu var ve etnik anlamda homojen bir ülke. Ekonomik kalkınmışlığı, gelir seviyesi düşük ülkelerden işçi akımını hızlandırmış. Şu an yarım milyona yakın Orta Asya ülkeleri başta olmak üzere çevre ülkelerden buraya çalışmak için gelen kaçak işçi statüsünde insan olduğu söyleniyor. Bu bilgiyi veren arkadaş bana “1960-70’li yıllar Türkiye’sinin Almanya’sı” dedi bana Kore için. Hyundai, Samsung, Lotte ve nice devâsâ şirketleri var dünyaya damgasını vurmuş. Gemi inşa sektöründe dünyanın en önde gelen isimlerinden biri belki de birincisi. Bizim sadece araba sektöründen tanıdığımız Hyundai trenden buzdolabına, asansöründen mutfak ve ev ürünlerine kadar her yerde üretimi olan dev bir firma.
2014’den bu yana 6 yıl üst üste dünyanın en yenilikçi ülkesi. Film sektörü almış başını gidiyor. An itibariyle Kore TV dizileri ve filmleri küresel çapta etkin. Kuzey Kore ile 1953 yılından beri ateşkes anlaşması devam ediyor. Bunun bir başka manası Kuzey Kore ile resmen ve teknik olarak savaş halinde. Rehberlerin bana anlattığına göre diken üzerinde duruyorlar. Her an 1950 yılındaki gibi bir saldırı ile karşılaşabilecekleri endişesini taşıyorlar ve sistem onun üzerine kurulu. Yüzde 25 oranında Hıristiyan var. Gerisi Budist, Konfuçyonist ya da ateist.
Sanat anlayışı çok gelişmiş. Her yerde müzeler. Tarihi eserlerini bu müzelerde sergileyerek adeta canlı tarih anlatımı yapıyorlar hem kendilerine hem de turistlere. Başlangıçtan bu yana ülkenin yaşamış olduğu tarihi gerçeklikler tematik olarak kurulmuş müzelerde teknolojinin en son imkanları kullanılarak ve sürekli yenilenerek görsel olarak çok iyi sergileniyor. Dünyanın birçok ülkesinde birçok müze gezdim. Teknolojinin bu kadar iyi kullanıldığı müze görmedim.
Sanat gündelik hayatlarında da görünür bir halde. Binaların dış mimarisinden iç dizaynların şekli ve kullanılan malzemelere kadar. Büyük binaların önünde bir sanat eseri olma zorunluluğu varmış kanunen. Bu da ister istemez ekonomik kalkınmışlıkla alakalı bir durumu akla getiriyor. Malum, gelişmişlikte üç devre ve bu üç devrede hakim olan sektörlerden bahsederler uzmanlar. Bunlar sırasıyla inşaat, tıp ve hukuk ve üçüncüsü sanat.
Seul’de kitap satan bir mağazaya götürdü arkadaşımız. Burayı mutlaka görmelisiniz dedi. İsmi Kyobo. Zincir mağazaları var. 7 şehirde 10 tane mağazası varmış. Haftasonu olmasının da rolü mutlaka vardır ama iğne atsan yere düşmeyecek ölçüde bir kalabalık. Çocuk bölümünde gördüğüm manzarayı dünyanın hiçbir yerinde görmedim. 3-4 yaşından 10-11 yaşına kadar o kadar çok çocuk vardı ki her birinin başında anne babaları kitaplarla haşır neşirler. Fiyatları da Kore standartlarına göre çok ucuzmuş. Teknoloji çağında ve o teknolojiyi hayatlarının her alanına yansıtabilen bir ülkede eminim ki çocuklara da düşen kısmı çok büyüktür. Buna rağmen o çocukların kitaba duyduğu bu ilgi benim çok dikkatimi çekti. Bu manzara bana mağazadan çıkarken dikkatimi çeken girişteki şu cümleyi daha anlamlı hale getirdi: “Kitabı insan yapar, kitap da insanı yapar.”
Bir husus daha; bize bir gün rehberlik yapan arkadaşımızın gözlemini aktarıp bitireceğim; 20 yılı aşkın bir zamandır orada yaşıyor. 20 yıl önceki Kore ile şimdiki Kore’yi mukayese etti ve dedi ki: “Zenginleşme ile beraber çok hızlı dejenerasyon oldu.” Evlilik yaşı, karı-koca arasındaki münasebet, boşanma oranları, giyim kuşam, gençlerdeki eğlence anlayışı ve daha bir çok noktada mukayeseler yaptı.
Anladığım şu oldu, kısmen mutaassıp ama geneli muhafazakar bir toplumdan Batı medeniyetinin kültürel hayatının rüzgarını arkasına alarak taklidi merkeze koyan bir modernleşme söz konusu. Geleneksel değerlerini koruma çabası ile birlikte ondan taviz vermelerin de görünür olduğu bir hayat. Bu da sadece Kore için değil dünyada yaşayan her bir insan ve her bir toplum için tabii bir gerçeklik. Ekonomik açıdan zenginleşme, dünya görüşü ve hayat tarzında değişikliği de beraberinde getiriyor. Mühim olan bunun dengede tutulması. Halkımızın kullandığı tabirlerle “Ne oldum delisi olmama”, “Nereden geldiğini unutmama.” O arkadaşımızın gözlemlerine göre toplumsal planda sanki bu denge tutturulamamış gibi. Bir sonraki yazımda 1950 Kore Harbi’ne Birleşmiş Milletler kararı ile katılan ve savaşta şehid düşen Türk askerlerinin yattığı Busan’daki mezarlık/şehitlik ziyaretimizi yazacağım.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***