Altılı Masa, aylar süren görüşme ve çalışmalar sonucunda ortaya çıkan “Ortak Mutabakat Metni”ni Ankara ATO Congresium’da yaptığı görkemli bir törenle kamuoyuna sundu. Metinde 9 ana başlık altında 2 bin 300’den fazla madde yer alırken, Türkiye’nin aksayan yönlerine tek tek çözüm önerileri sunuldu. Basının ve kamuoyunun yoğun ilgi gösterdiği mutabakat metni, halk arasında da büyük beğeniyle karşılandı. Ülkenin sorunlarını çözmeyi vaat eden metinde ekonomiden kültüre, güvenlikten sosyal politikalara pek çok başlık ele alındı.
Altı partinin lideri salona alkışlarla girerken, ülkenin dikkati de toplantının üzerinde yoğunlaştı. Basın mensupları ve siyasi parti temsilcilerinin dikkatle takip ettiği toplantıda genel başkan yardımcıları da sırayla sunumlarını yaptı. ATO Congresium’da gerçekleşen toplantıya katıldıktan hemen sonra İYİ Parti Hukuk ve Adalet Politikalarından sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Profesör Dr. Bahadır Erdem ile konuştuk. Hem ortak mutabakat metniyle ilgili merak ettiklerimizi hem de ‘Erdoğan’ın adaylığı’ konusunu sorduk.
Erdoğan’ın adaylığını anayasa çerçevesinde değerlendiren Erdem ““Yeni anayasa değişikliği yaptık. Dolayısıyla bir kere daha aday olabilir” şeklinde bir geçici madde koysaydınız… Ama bunu unuttular. Bütün bir sistemi, “Türkiye’yi sadece Erdoğan tek başına canının istediği gibi yönetsin” diye kurdular. Ama bütün bu hinlikleri düşünen Erdoğan’ın danışmanları, güya hukukçu danışmanları, bütün bu kimlikler üzerine, vatandaşın aleyhine, Türkiye’nin aleyhine, kuvvetler ayrılığının aleyhine bu tek adam rejimini kurarken en basit bir kuralı koymayı unuttular. Şimdi de ağlıyorlar, bundan mağduriyet çıkarmaya çalışıyorlar.” değerlendirmesini yaptı. Erdem, Erdoğan’ın adaylığından korkmadıklarını söyleyerek “Ülkeyi bu kadar kötü yöneten birinin adaylığı bizi neden korkutsun? Biz hukukun uygulanması gerektiğini söylüyoruz” dedi. Erdem, sohbetimizin sonunda Gerçek Gündem okurlarına ‘iktidar’ mesajı verdi.
Bahadır Erdem’in sorularımıza verdiği yanıtlar şöyle:
– Öncelikle metni çok detaylı ve kapsayıcı bulduğumu söylemek isterim. 2 bin 300’den fazla madde olduğu metnin önsözünde yazıyor keza. İlk olarak merak ettiğim; bu metin oluşturulurken en çok tartışılan madde hangisi oldu?
Buna en güzel cevabı verecek olan Ümit Özlale Hocamızdır. Çünkü komisyonda kendisi vardı ancak sadece şu kadarını söyleyeyim; her madde üzerinde mümkün olduğu kadar fikir birliğine varmak istediler. Türkiye’deki yoksulluğun giderilmesi konusu, ekonomi konusu, hukuk meselesi, Türkiye’de uygulanan hukukun anayasa ve kanunlara uygun hale gelmesi konuları zaten herkesin ortak sorunu. Çünkü öyle bir dönemden geçiyoruz ki ne kanun ne anayasa dinlemiyor iktidar. Şu anki adaylık meselesinde olduğu gibi. Dolayısıyla bütün bunlar üzerine ittifaka dahil olan bütün partilerin genel başkan yardımcıları titizlikle çalıştılar. Çok uzun zaman bugünkü metne emek verildi.
Bunun dışında da genel başkan yardımcılarının hazırladığı metinlerin evveliyatında da her partinin kendi başkanlıklarının hazırladığı metinler var. Yani mesela İYİ Parti’de bizim on yedi başkanlığımızın hepsi ilk yüz gün ve ilk üç yüz günde kendi başkanlıklarının alanına giren konularda İYİ Parti’nin seçimlerden sonra yapacaklarını kâğıda döktü, anlattı ve bunları Ümit Özlale’ye verdik. Ümit Özlale de İYİ Parti’nin ilk yüz ve ilk üç yüz gün sürecindeki seçim ertesi programını Altılı Masa komisyonuna götürdü. Aynı şeyi diğer partiler de yaptılar ve bütün partilerin kendi programları bir pota içinde ortak paydalarda birleşti. Dolayısıyla da her birine aslında büyük emek verildi. Öyle söyleyebilirim. Büyük ayrımların olduğu bir alan olduğunu da düşünmüyorum. Öyle çok büyük farklı fikirlerin olduğu bir konu, bir alan yoktu.
VAATLERİN FİNANSMANI VE TAKVİM
– Yine metinde benim bu dikkatimi iki temel eksik çekti aslında. İlk olarak açıklamada verilen vaatlerin hangi finansmanla yapılacağı hakkında bir bilgi verilmedi. İkinci olarak da vaatlerin bir takvimi de belirlenmedi. Bu iki başlıkla ilgili oluşturulmuş bir plan var mı?
Bir plan var. Zaten biraz evvel de söyledim. Mesela İYİ Parti’nin planlarında yüz gün ve üç yüz gün ayrımı vardı. Ama bu ayrımı metne almamışlar. Bu arada finansman meselesi de ayrıntısıyla çalışıldı. Yani bunlar sadece birer vaat değil. Seçmeni seçim öncesi AKP’nin yaptığı gibi bir makyajla kandırma, bir göz boyama değil. Ekonomi ve diğer tüm alanlarda yapılması gerekenler neyse kesinlikle çok düşünülerek oluşturuldu. Mesela verilen en önemli vaatlerden biri sığınmacı politikasıyla ilgili olanlar diyelim. Artık Türkiye’deki Suriyeli sığınmacıların sayısı kaçaklardan daha fazla olduğu için, nasıl bu insanların Türkiye’den kendi evlerine hem hukuka uygun hem de en kısa sürede yollanacağı konusunda bir altyapı oluşturuluyor.
Ekonomi meselesinde keza öyle. AKP’nin yaptığı harcamaların bütçeye yükü o kadar fazla ki… Biliyorsunuz bunu grup konuşmalarında da sık sık dile getiriyoruz. Diyoruz ki “AKP’nin müteahhitlere, yandaşlara verdikleri yerine biz şu kadar çocuğumuza öğlen ve akşam yemeği verirdik” ve tüm bunların finansman planı da ekonomist olan genel başkan yardımcıları tarafından yapıldı. Dolayısıyla hiçbirisi sadece seçim vaadi, daha doğrusu temelsiz seçim vaadi değildir. Her birinin finansmanı da vardır. Ama bunu elbette ekonomi kurmayları daha iyi bilir.
Şunu da söyleyeyim, şu anda şöyle de bir durum var; henüz iktidara gelmediğimiz için bu şeffaf olmayan harcamaların, kapalı kapılar ardında tek bir kişinin aldığı kararla ülkeyi yöneten bu iktidarın ülkede yarattığı hasarları bizler aldığımız bilgiler çerçevesinde ancak görebiliyoruz. Ancak hükümet değiştiği andan itibaren esas bir hasar tespit komisyonu kurulacak ve o zaman devletin bütün belgelerine, bütün bilgilerine ulaşınca net olarak Türkiye’nin şu anda oluşan hasarını göreceğiz. Sonra da bu hasarların bir an evvel düzeltilmesi yoluna da tabii ki gidilecek.
ENFLASYONUN 2 SENE İÇİNDE YÜZDE 10’UN ALTINA DÜŞÜRÜLMESİ VAADİ
– Yine mutabakat metninde dikkatimi çeken bir diğer madde, enflasyonun iki sene içinde kalıcı olarak tek hanelere düşürülmesi vaadi oldu. Altılı Masa’nın bu vaadini gerçekleştirebilmek için kullanmayı düşündüğü araçlar neler? Size göre bu vaadin bir inandırıcılığı var mı?
Bana göre gerçekçi bir vaat. Hatırlarsanız bizim ekonomist olan arkadaşlarımız, hocalarımız bundan bir sene kadar, enflasyonun ilk altı ayda ya da ilk sekiz ayda ineceğini söylüyorlardı. Ama üzerinden zaman geçtikçe hasar daha da büyüdü ve süreç uzadı. Biz hep biliyorsunuz “Bir an evvel sandığı getir. Halkın daha fazla dayanacak gücü kalmadı. Milletin dayanacak gücü kalmadı” çağrıları yaptık. Süreç uzadıkça ve ülkedeki ekonomik hasar çok büyük boyutlara gelince bizim ekonomist arkadaşlarımız gerek Ümit Özlale gerek Bilge Yılmaz enflasyonun yüzde 10’un altına iki yılda ancak düşeceğini söylediler. Çünkü Türkiye’nin borçları artıyor.
AK Parti; ekonomi biliminin dışında, aklın mantığın dışında ve dünyadaki bütün ülkelerin şu andaki yaptıklarının dışında bir yol izleyerek Türkiye’deki ekonomik yıkımı her geçen gün her ay daha da arttırdı. Bir kere öncelikle ekonomi bir güven işidir, bunu her zaman söylüyoruz. Yani vatandaşın, seçmenin, hükümete, ekonomi politikalarına, ekonominin aktörlerine, maliye bakanına, Merkez Bankası’na, Cumhurbaşkanı yahut da ekonomiden sorumlu olacak genel başkan yardımcısına ve ekonomi bilgilerine güvendiğinde; hele bu kurumların tam olarak bağımsız şekilde çalışacağına inandıkları anda zaten ekonominin havası değişecek. Bu inanç sadece yurt içindeki seçmenler ya da yurt içindeki iş insanları ya da sermaye için değil. Aynı zamanda yurt dışındaki dış sermaye sahipleri ve finans çevreleri için de olmazsa olmaz bir beklenti. Yani şu anda hiçbir suretle dünyadaki finans çevreleri Merkez Bankası’na güvenmiyor, Merkez Bankası’nın başkanına güvenmiyor, ekonomi bakanına güvenmiyor. Yani ne bilgilerine güveniyor ne de bir bilgileri olsa bile bunu bağımsız ve ekonomi bilimine uygun şekilde uygulayacaklarına güveniyor. Hiçbir etkileri yok ki… Dolayısıyla da seçim sonrası ilk yapılacak şey işinin ehli insanlara ekonomiyi teslim etmek ve onların kurumsal bağımsızlığını kesinlikle sağlamak olacak.
ÖTV İNDİRİMİ
– Mutabakat metninde dikkatimi çeken bir diğer bir konu ÖTV indirimiyle ilgili olan maddeler oldu. Sadece şoför esnafının on yaş üstü araçlarına ve tarımda kullanılan mazota ÖTV indirimi uygulanacağı vaat ediliyor. Bana göre ÖTV indirimi kalemlerinde alkollü içecekler ve otomobiller de olmalıydı, dolayısıyla bu kalemlerin neden dahil edilmediğini de sormak isterim.
Bu kalemler sadece örnekler. Dikkat ederseniz metin çok kapsamlı, yapılan sunumda ancak zaman darlığını da göz önüne aldığınızda konuşma yapan Genel Başkan Yardımcıları metin içinden seçerek söylediler. Yoksa haksız yere bir kazancın vergisi dahil, insanların yaşam tarzına karışacak, bir sektörü batıracak ya da bir sektörde haksız rekabete neden olacak şekilde adeta bir ceza gibi alınan hiçbir vergi, hiçbir demokratik hukuk sisteminde olamaz. Dolayısıyla hiçbir sektör bu anlamda hükümet tarafından ileride seçimden sonra bir şekli batırma amacıyla ya da hak etmediği oranda vergiye tabi tutulmayacak.
“TERSİNE GÖÇ” KONUSU
– Bir de tersine göçten bahsedildi. Tersine göçü sağlamak için Türkiye yurt dışında yaşayan vatandaşlarına hangi imkanları sağlayarak bir cazibe merkezi haline getirilecek?
Bakın Ümit Özlale o kadar güzel söyledi ki; özellikle pandemide doktorlara ve sağlık çalışanlarına bu kadar ihtiyacın olduğunu bütün dünya ve Türkiye sonuna kadar anlamışken; canımızı, hayatımızı, sağlığımızı borçlu olduğumuz sağlık sektörünü ülkeden kovmayacak anlayışta birini biz Cumhurbaşkanı yapacağız.
Tıp ilmini en az altı yedi sene fakültede lisans olarak öğrenen, onun üstüne uzmanlığını koyan, dünyadaki bilimlerin içinde hem eğitimi hem de yapılması en zor meslek olan doktorlarımızın ülkeye dönmesi için öncelikle onlara hak ettiklerine saygınlığı vereceğiz. Doktorlara sağlıkçılara uygulanan şiddeti kesinlikle önlemek için en ağır cezaları vereceğiz. Ayrıca yaptıkları işin aydınlığına uygun, mesleklerine uygun bir kazanç elde etmelerini sağlayacağız. Şu anki sisteme baktığınızda, getirilen bütün kısıtlamalara baktığınızda, bırakın genç doktorları, yaşını başını almış, mesleğinde kendini ispatlamış olan Türkiye’nin en saygın ve kıymetli doktorlara dahi başka ülkelere gitmek istiyor. Biz kendini yetiştirmiş insanlarımızı kaçırıyoruz, Batı Avrupa onlara kucak açıyor. Biz ise onların yerine hiç tanımadığımız ve ne olduğunu bilmediğimiz Suriye’den, Orta Doğu’dan gelen ve doktor olduğunu söyleyen insanları şehir hastanelerine dolduruyoruz ya da aile hekimi olarak atıyoruz. İnsanlar doktorlara dertlerini anlatamıyor çünkü bazı doktorlar Türkçe bilmiyor. İnsanların kendi memleketlerinde Arapça konuşacak halleri yok ya, niye böyle bir muameleye tabi kılalım?
PARTİ PROGRAMLARI VE ORTAK ADAY
– Her partinin kendi parti programı olmasına rağmen Altılı Masa’nın oluşturduğu mutabakat metni sizce parti programlarını boşa düşürmüyor mu?
Demin şöyle söyledim hatırlarsanız; biz İYİ Parti olarak her başkanlığımızın programını yaparak Sayın Ümit Özlale’ye verdik. Her partinin kendi programı var, bu programlar aynı zamanda birebir aynı da olmayabilir. Çünkü ortak bir program bu bazı farklılıklarımız varsa da biz bunları sahada seçmenlerimize zaten anlatırız. Ama ekonominin iyileştirilmesi yahut da hukukun yeniden Türkiye’de yeşertilerek adalete güvenin sağlanması, eğitim politikaları yahut da Türkiye’nin güvenlik sorunları ya da Türkiye’nin dış politikasına ilişkin hükümetin uygulayacağı politikalar, yaklaşımlar gibi temel alanlarda altı siyasi parti aynı ortak fikirlere sahip ki zaten bu temel politikalar mutabakat metni ortaya çıktı.
– Peki altı parti belirli seçim bölgelerinde ortak aday çıkarmayı düşünüyor mu? Böyle bir şey konuşuldu mu?
Bununla ilgili görüşmeler yapılıyor. Hepimiz için önemli olan hem cumhurbaşkanlığı seçimini kazanmak hem de aynı zamanda Meclis’te çoğunluğu elde etmek. AKP’nin getirdiği bir 50+1 sistemi var ve AKP her seçimde kendine göre zaten oyunun kurallarını değiştiriyor. Kendi lehine olan ve de muhalefeti kendine göre zor duruma düşüreceğini düşündüğü birtakım kurallar getiriyor. 6 Nisan’da yürürlüğe girmesi beklenen seçim kanununda hep beraber gördük. Dolayısıyla AKP’nin bütün bu hukuksuzluklarına, hukuksuz oyun değiştirmelerine ve hukuksuz çabalarına karşı, adil olmayan, milletin, seçmenin iradesinin sandığa adil bir şekilde yansımasının önüne geçmeye çalışan, yani millet iradesini gasp eden bütün bu hamlelerine karşı muhalefetin de tabii ki bir araya gelerek “yapılan hukuksuz, haksız oyunu nasıl bozarız”ı araması kadar ve bunun görüşmelerini yapması kadar doğal bir şey olamaz. Partilerimizden yetkili olan başkanlar bunun görüşmelerini yapıyorlar. Elbette bir sonuca varıldıktan sonra karar da belli olacaktır.
ERDOĞAN’IN ADAYLIĞI
– Verdiğiniz cevaptan hareketle; AKP’nin hukuksuzluklarından bahsediyorsunuz ama Erdoğan’ın adaylığı önünde hiçbir engel yok denildi. Hatta Erdoğan’ın ilk dönemi olduğu da iddia edildi. Bunlara rağmen Erdoğan adaylığı resmi olarak açıklandığında atmayı düşündüğünüz bir adım var mı?
İYİ Parti Genel Sekreteri Sayın Uğur Poyraz, ‘Yüksek Seçim Kurulu’na başvuracağız’ gibi bir beyanat verdi. Benzer bir açıklamayı Cumhuriyet Halk Partisi de yaptı. Öncelikle bu adaylık konusunun hukuki ve siyasi gerçeklik olmak üzere iki tarafı var. Hukuki gerçeklik şu ki, kesinlikle Erdoğan ikinci dönemini yaşamaktadır ve de anayasaya göre hiçbir suretle bir daha aday olamaz. Çünkü anayasa çok açık; 2017’de yaptıkları Anayasa değişikliğinde diyor ki “bir kişi en fazla iki defa cumhurbaşkanı seçilebilir. İkinci dönemde Meclis seçime gitmediği takdirde yani cumhurbaşkanı erken seçime giderse bir daha aday olamaz.” Demek ki Meclis seçime gitmeyecek. Meclis seçime gitmeyeceğine göre, bu seçim niteliği itibariyle bir erken seçim değil. Biz iki seneden fazladır “getirin sandıkları, Türkiye’nin dayanacak gücü kalmadı” dedik. Ama hiç umursamadılar ve vatandaşın bu ekonomik şartlarda inlemesine göz yumdular. Kendi çıkarları için koltuk hırsları için. Dolayısıyla biz erken seçim kararı alınmasını kesinlikle İYİ Parti olarak kabul etmeyeceğiz. Böyle olunca da Anayasa çok açık, Erdoğan iki kere aday olabilir. Ha “efendim bir kere daha olur. Anayasa değişti. O ondan önceki anayasaydı.” bunları geçelim. Bu öyle bir şey değil, Sayın Cumhurbaşkanı’nın söylediği “sıfırladık” gibi belagatla ve de birtakım hukuka uymayan sözlerle de açıklanacak bir şey değil. Çünkü hukukun kuralları var. Anayasanın kuralları var. Bir genel kural varsa bunun altına sen bir istisna maddesi koymazsan o genel kural uygulanır. Var mı bir istisna maddesi? Niye koymadınız arkadaş? Alt tarafı bir cümle, “şu anki Cumhurbaşkanı” ya da buna benzer bir şeyle başlayacak bir cümle.
“Yeni anayasa değişikliği yaptık. Dolayısıyla bir kere daha aday olabilir” şeklinde bir geçici madde koysaydınız… Ama bunu unuttular. Bütün bir sistemi, “Türkiye’yi sadece Erdoğan tek başına canının istediği gibi yönetsin” diye kurdular. Ama bütün bu hinlikleri düşünen Erdoğan’ın danışmanları, güya hukukçu danışmanları, bütün bu kimlikler üzerine, vatandaşın aleyhine, Türkiye’nin aleyhine, kuvvetler ayrılığının aleyhine bu tek adam rejimini kurarken en basit bir kuralı koymayı unuttular. Şimdi de ağlıyorlar, bundan mağduriyet çıkarmaya çalışıyorlar. Bu da işin siyasi tarafı. Zaten Sayın Erdoğan ve AKP her seçimde bir mağduriyet yaratır. Her seçim öncesi kendine muhakkak bir mağduriyet yaratır. İkincisi muhakkak ve muhakkak bir beka problemi söylemi yaratır. Üçüncüsü kendisine oy vermeyeceğini düşündüğü bütün muhalif seçmeni düşmanlaştırır kendi seçmeninin gözünde. Tabii zaten siyasi partiler, siyasetçiler, özgür, bağımsız basın kuruluşları, gazeteciler, bilim insanları falan her kimse onların hepsi zaten düşmanı. Şimdi altını çiziyorum; “Biz cumhurbaşkanının aday olmasından falan korkmuyoruz” Neyinden korkacağız? Ülkeyi bu kadar kötü yöneten bir Cumhurbaşkanı’nın bir daha aday olmasının neyinden korkacağız? Biz sadece hukukun uygulanması gerektiğini ve kanunları söylüyoruz. Ve de buradan Sayın Erdoğan’a söylüyorum, sakın bundan bir mağduriyet yaratmaya kalkmasın. Bu ülkede, bu dünyada en son kendini mağdur diye satacak olan, satabilecek olan kişi Sayın Recep Tayyip Erdoğan’dır. AKP ve Cumhur İttifakı gelmiş geçmiş en zalim iktidardır ve ülkedeki bütün mağduriyetlerin sebebidir. Kendisinin hiçbir mağduriyeti yoktur. Yüksek Seçim Kurulu’na resmi olarak başvurulması durumunda bundan seçim meydanlarında mağduriyet çıkarmak için gerçekten AKP hevesle bekliyor ve daha şimdiden zaten başladılar, biliyorsunuz. Dolayısıyla benim şahsi kanaatim, ben başvurulmasını doğru bulmuyorum. Siyaseten çok faydası olacağını düşünmüyorum.
AKP DÖNEMİNDE YARATILAN HUKUKİ MAĞDURİYETLER
– “Bütün mağduriyetlerin nedeni Erdoğan ve iktidarıdır.” dediniz. İktidar değiştiğinde; İYİ Parti, Altılı Masa ya da Millet İttifakı iktidara geldiğinde AKP döneminde yaratılan hukuki mağduriyetlerle ilgili ne yapmayı planlıyor?
Geçmiş dönemde kim mağdur olduysa, kim haksız, hukuksuz bir şekilde bir muameleye maruz kaldıysa hesabı sorulacak. Bir tek vatandaşımızın bile hangi konuda olursa olsun mağduriyet içinde kalmasına tabii ki izin vermeyeceğiz. Eğer biz de öyle davranırsak zaten AKP’den farkımız kalmaz. Dolayısıyla bütün bu haksızlıkların, hukuksuzlukların, ülkeden götürülen çalınan paraların, yandaşlara yedirilen tüyü bitmemiş -rahmetli Demirel’in sözüyle- yetimin hakkının, hesabını sonuna kadar soracağız. Ama bu söylediğim hiçbir surette bir devr-i sabık yaratmak değildir. Sadece bağımsız olarak araştırılacak; ekonomik bakımdan hangi zararlar verilmiş bu ülkeye? Hangi yatırım diye yapılan işlerde kimlere çıkarlar sağlanmış. Bunların tabii ki hesabı sorulacak.
13 ŞUBAT’TA YAPILACAK TOPLANTI
– 13 Şubat’ta Altılı Masa’nın ikinci turunun son toplantısı, yapılacak. Sanıyorum artık Altılı Masa’nın da son toplantısı olacak. Benim merak ettiğim bundan sonraki yol haritası nasıl olacak? Ortak bir miting yapılacak mı örneğin?
Bunu şu anda emin olun ki bilmiyorum Buna, seçim dönemi geldiğinde sayın genel başkanlar birlikte karar vereceklerdir. Seçim dönemi esnasında, seçim çalışmaları esnasında Sayın Genel Başkanlar birlikte oturur karar verirler. Ona göre de yapılır ya da yapılmaz. Hep birlikte görürüz.
OKURLARIMIZA MESAJ
– Son olarak Gerçek Gündem okurlarına ve seçmene bir mesajınız var mıdır?
İYİ Parti kesinlikle bütün kadrolarıyla; il ve ilçe teşkilatlarıyla, bütün üyeleriyle, gençleriyle, başkanlarıyla bu seçimin kazanılması için her türlü mücadeleyi veriyor. Ve bu kez seçimin kaybedilmesine izin hiçbir şekilde izin vermeyeceğiz. Çünkü buna Türkiye’nin tahammülü yok, buna milletin tahammülü yok. Dolayısıyla muhakkak ve muhakkak Millet İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayı, Türkiye’nin 13. Cumhurbaşkanı olacak. Biz bunu seçmenimize sağlamakla yükümlüyüz. Çünkü seçmen bu iktidardan çok çekti, artık yüzlerin gülme zamanı.
Türkiye Cumhuriyeti’nin yüzüncü yılını kutluyoruz. Bu kutlamayı milletçe, sevinçle, geleceğe ümitle, hak ettiğimiz gibi ekonomik ferahlık ve refahla, hep beraber eşitlikle, adaletle kutlamak, 85 milyonun her bir ferdinin hakkıdır. Biz de bunun için çalışıyoruz. Sayın Genel Başkanımız bunun için çalışıyor ve tek amacı budur. Çok teşekkür ediyorum.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***