YORUM | ALPER ENDER FIRAT
Türkiye’de bir cinayet işlendiğinde kamuoyunda bir şaşkınlık ve infial havası hakim olur. Sesler, uğultular yükselir, tepkilerin bini bir paradır, yetkililer faillerin derhal bulunup cezalandırılacağına yönelik beyanatları vakit geçirmeden verirler. Yetkililer açıklamalarında kararlılık vurgusunu da özellikle yaparlar.
Cinayet mahaline savcı, polis, olay yeri inceleme ekipleri derhal intikal eder. Kendilerince olaya nazar eder, notlar tutar, inceleme yaparlar. Ama olay hiçbir zaman aydınlanmaz, kamu vicdanını rahatlatacak bir şekilde asla sonuçlandırılmaz. Cinayeti kimlerin işlediği, kimlerin azmettirdiği hiç bir zaman belli olmaz.
Uğur Mumcu’dan, Bahriye Üçok’a, Tahir Elçi cinayetinden Muhsin Yazıcıoğlu’nun katledilmesine kadar, yüzlerce cinayette hep böyle olmuştur ve gerçek katillerin kimler olduğu karanlıkta kalmıştır.
Ülkeyi yönetenlerin gerçeği aramak diye bir derdi olmadığı için, çoğu zaman da katiller tanıdık olduğundan, kamu vicdanını rahatlatmak yerine cinayetin sebebi olan politik kazanımların peşine düşerler.
“Cinayeti kim işledi?” diye sorulduğunda araştırıyormuş gibi yapan savcılar, hemen konjonktür hazretlerine döner ve ‘’Efendim bu cinayeti kimlerin işlemesini isterdiniz’’ diye sorar? Delillerin, belgelerin, hakikatin, adaletin ne dediğinin önemi yok. Muktedir, kimlerin işlemesini istiyorsa ona uygun delil üretilir ya da bu yönde çok yoğun tezvirat yapılır.
Neredeyse elli yıldır ülkede işlenen cinayetlerin tamamında bu yol izlenmiştir. Birkaç hafta önce öldürülen Ülkü Ocakları eski Başkanı Sinan Ateş cinayetinin de tıpkı öncekiler gibi siyasi konjonktüre göre failleri bulunacak ya da bulunmayacak, katilin kimden olduğu bu konjonktürün arzusuna göre şekil alacak. Daha öncekilerde olduğu gibi yargı, hakkın ve hukukun gerçekleşmesi için değil de köpekliğini yaptığı siyasetin arzularına göre davranacak.
Tıpkı Dink cinayetinde yaptıkları gibi. Hrant Dink İstanbul’un göbeğinde, güpegündüz, cadde ortasında katledildi ama tam 16 yıldır kamu vicdanını huzura kavuşturacak bir şekilde olay aydınlatılmadı.
Hrant, katledilmesinden tam dokuz gün önce yani 10 Ocak 2007 tarihinde Yayın Yönetmeni olduğu Agos Gazetesinde ‘’Ruh halimin güvercin tedirginliği’’ başlığını taşıyan bir yazı kaleme almıştı.
Şöyle diyordu yazısında: “Muhtemelen 2007 benim açımdan daha da zor bir yıl olacak. Yargılanmalar sürecek, yeniler başlayacak. Kim bilir daha ne gibi haksızlıklarla karşı karşıya kalacağım? Ama tüm bunlar olurken şu gerçeği de tek güvencem sayacağım. Evet, kendimi bir güvercinin ruh tedirginliği içinde görebilirim, ama biliyorum ki bu ülkede insanlar güvercinlere dokunmaz. Güvercinler kentin taa içlerinde, insan kalabalıklarında dahi yaşamlarını sürdürürler. Evet, biraz ürkekçe ama bir o kadar da özgürce.”
Benim için çok zor geçecek dediği 2007 yılında, yazdığından dokuz gün sonra, açıkça size sığınıyorum demesine rağmen katledildi Hrant. “Bu ülkede insanlar güvercinlere dokunmaz. Güvercinler kentin taa içlerinde, insan kalabalıklarında dahi yaşamlarını sürdürürler. Evet, biraz ürkekçe ama bir o kadar da özgürce.’’ Zerrece vicdanı olan, insanlıktan zerre miktar nasibini almış hiç kimse, en kanlı düşmanı dahi olsa bunu yazan birine dokunmazdı..
Ama sadece dokuz gün sonra en aşağılık şekilde dokunup, onu katlettiler. Kendisine sığınanı katledecek kadar aşağılık bu katillerin ve arkasındakilerin kim olduğunu herkes biliyordu ama yine de dokunulamıyordu.
Öldürmekle kalmadılar, Ogün Samast ile fotoğraflar çektirip o tetikçiye kahraman muamelesi yaptılar. Bununla da yetinmeyip ödül gibi ceza verdiler. Katil Samast, eğer cezaevinde gardiyan bıçaklamaktan 4,5 yıl ceza almamış olsa şimdi tahliye olmuş keyfine bakıyor olacaktı. Katil dışarıda ama tek suçu olayı haber yapmak olan Ercan Gün’ü ısrarla ve kararlılıkla hapiste tutuyorlar
Siyasetin köpeği yargı ise katillerin değil, işsiz ve yardıma muhtaç insanlara el uzatanların peşinde.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***