Bugün bir zamanların en moda iktisadi tartışma konusu olan 24 Ocak kararlarının 43. senesi.
24 Ocak kararları üzerine bendenizin çok da katılamadığı bir dizi siyasi eleştiriler getirildi, bu konulara, mesela 12 Eylül 1980 olmasa idi 24 Ocak 1980 kararlarını yürütmek mümkün değil idi gibi, bunca seneden sonra artık girmek istemiyorum.
Ancak, 24 Ocak kararları ekonomik olarak kanımca doğru kararlar idi, bir yanlışlıklar komedyasına yani sermaye biriktiremeyen bir sermaye birikim modeline son verdi ama arkadan gelen büyük hatalar sonucunda kalıcı bir istikrar ve büyüme bir türlü yakalanamadı.
Herkes konuya ilişkin çok şey yazmıştır, söylemiştir ama, yine kanımca, 24 Ocak kararları dendiğinde aklıma üç temel parametrede gerçekleştirilen değişiklikler geliyor.
- Faizler üzerinde aşağı yönlü siyasi-idari baskı vardı ve bu düşük faiz politikası sonucunda kaynaklar tasarruf üretenden tasarruf tüketene aktarılıyor idi; başka bir ifade ile tasarrufçudan yatırımcıya(?) aktarılan kaynak sonucunda tasarruf üretimi üzerinde muazzam bir negatif teşvik oluştu, tasarruf oranları, ikinci, üçüncü konutlara yapılan yatırımlar dışında çok düşük seviyelerde kaldı.
Tasarruf-yatırım eşitliği üzerinden düşünüldüğünde sistem düşük tasarruf oranları kökenli olarak yatırım üretemedi, ülke çok düşük kişi başına gelir düzeyleri ile yaşadı senelerce.
- Döviz kurları üzerinde de büyük bir baskı vardı, bu baskı süreci de kaynakların döviz üretenden, mesela ihracatçıdan döviz tüketenlere, mesela ithalatçıya aktarılmasına neden oldu ve bu çok yanlış politika tercihi sonucu Türkiye rahmetli Demirel’in ifadesi ile 1979’da “70 sente muhtaç bir ülke” haline geldi; ekonomide yanlış teşvikler, en bariz örnekleri de galiba döviz üretene değil de döviz tüketene, tasarruf üretene değil de tasarruf tüketene kaynak aktarmaktır, çok yanlış, kötü sonuçlar ürettiler.
- Kamu fiyatlarının çok büyük ölçüde baskılanmış olması, vergi de toplayamayan bir devlet gerçeği ile beraber, Türkiye ekonomisini çok büyük bütçe açıkları ile çalışmak zorunda bıraktı.
Peki 24 Ocak kararları neler idi?
1-Faizler piyasa düzeylerine yani fon arz-talep dengesinin belirlediği noktaya hatta daha da yukarısına çekildi, tasarruf üretimi kıpırdamaya, yatırımlar da daha doğru alanlara kaymaya başladı.
2-Döviz kurları da döviz arz ve talebinin belirlediği noktaya yaklaştı, ihracat çok belirgin bir artış yaşadı, 24 Ocak kararlarından on beş sene sonra girdiğimiz gümrük birliği sürecinde Avrupa Birliği ülkelerine ihracatta belirli eşikler bu karar nedeniyle daha kolay aşılabildi.
3-Kamu fiyatları meselesi ise ilk başlardaki bir hamleye rağmen sıkıntılı durumunu hep korudu.
***
24 Ocak kararları hep Turgut Özal’ın ismiyle anıldı.
Ve iddia Özal’ın 1980 öncesindeki büyük devlet rantlarını ortadan kaldırarak rant ekonomisine son verdiği doğrultusundadır.
Ben bu iddiaya pek inanmam.
Özal devlet kararları nedeniyle, faiz, kur, oluşan rantları sıfırlamamıştır ama bu rantların daha doğru alanlara akmasına neden olmuştur; örneğin faiz kararları ile oluşan rantların tasarruf tüketenden tasarruf üretene akmasına neden olmuştur.
Peki bugün durum nedir?
24 Ocak kararlarını belirleyen üç parametrenin faiz oranları, kurlar ve kamu fiyatları olduğunu söylemiştim yukarıda.
Bugün faizlerde 24 Ocak’ın yani 43 sene öncesinin de çok gerisine düştük, faizler büyük baskı altında.
Aynı durum kurlarda da geçerli, bugün tekrar aşırı değerli TL politikasına dönüldü.
Kamu fiyatları üzerindeki baskı ise 80 öncesi kadar yoğun.
Sermaye hareketlerine serbestlik getiren 32 sayılı karar 24 Ocak kararlarından tam dokuz sene sonradır ama 24 Ocak sürecinin olmaz ise olmazı idi, siyasetçiler bu 32 sayılı kararı hiç sevemediler çünkü iktisat politikası hatası yaptıklarında sistem faturayı anında kesmeye başladı; Tansu Çiller’in 1994 senesinde aldığı yanlış faiz kararı ve iki saat sonra patlayan kurlar 32 sayılı kararın en tipik örneğidir.
32 sayılı karar bir biçimde geçen seneye kadar geldi, halen de resmen yürürlükte ama Merkez Bankası direktifleri ile 32 sayılı karar süreci sonlandırılmış oldu.
Nasıl olabiliyor anlamak kolay değildir, dünya liderimiz Türkiye’yi 1980 öncesine dahi götürebilme başarısını göstermiş bulunmaktadır.
Aferin Valla.
Eser Karakaş: Kadıköy Saint Joseph lisesi muzunu. 1978’de Boğaziçi Üniversitesi İİBF’den mezun oldu. Doktorasını 1985 yılında İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nde yaptı. 1996’dan itibaren İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Maliye Bölümü’nde profesör olarak ders verdi. Bahçeşehir Üniversitesi İİBF’de Dekanlık yaptı. 2016 yılında 675 sayılı KHK ile ihraç edildi. 2008 yılından itibaren Strasbourg Üniversitesi Science Po’da misafir öğretim görevlisi olarak bulunuyor
Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***