Prens Harry’nin Spare (Yedek) isimli otobiyografisi, itiraflarla ve suçlamalarla dolu olduğu kadar bir aşk mektubu gibi de…
Bazı kısımları ile de, bugüne kadar, kızgın ve alkollü bir kişi tarafından yazılmış en uzun telefon mesajı izlenimi veriyor.
Harry, bu yaşamı “gerçeküstü bir akvaryum” ve “bitmek bilmeyen bir Truman Show” diyerek tanımlıyor.
Kitap, rahatsız edici olabilecek denli açık sözlü ve samimi. Çoğunlukla izole yaşamının acayipliklerini ortaya seriyor. Kitaptaki küçük ayrıntılarsa, gerçekte ne kadar az şey bildiğimize dair bir fikir veriyor.
Onu, akşam yemeğinden sonra esrar içerken, yaşlı komşusu Kent Dükü’nün kokuyu almasından endişe eden otçu bir kraliyet mensubu olarak görebiliyoruz.
Başka hangi kraliyet mensubu otobiyografisi, barda kaybedilen bir bekaret veya soğuktan donmuş bir penisle ilgili bu kadar uzun ayrıntıya girebilir? Kraliyet ‘çıkıntısı’ birçok akrabasından daha fazla kitapta yer buluyor. Belki de bu bölüme, kişiye özel yapılmış koruyucu için spoiler uyarısı koyulmalı.
Harry aynı zamanda, elini sıktıkları anda bir gün taç giyeceklermiş gibi hareket eden ‘taht sendromuna’ kapılmış kızlar konusunda da oldukça uyanık olduğu anlatıyor gibi…
Bir başka bölümde ise Altın Jübile kutlamalarında büyükannesi Kraliçe Elizabeth’in, Brian May’in konseri sırasında kulak içi kulaklık taktığından bahsediyor.
Meghan öncesi Londra’daki hayatı görünüşte lüks içindeydi ama kitap, hayatını saklanarak yaşadığını anlattığı bölümlerle dolu…
Korkunç panik ataklar yaşadığını anlatıyor ki bu, toplum önünde konuşma yapması beklenen bir kişi için daha da güç olmalı.
Evdeki yalnız hayatının, saykodelik ilaçlarla kendi kendini tedavi etmeye çalışarak, kıyafetlerini kaloriferde kurutarak ve askeri operasyon havasında, kılık değiştirdiği alışverişleri planlarken geçtiğini anlatıyor.
Amazon hesabı olmadığını, kıyafetlerini TK Maxx’ten aldığını, haftalık yaptığı süpermarket alışverişi öncesi, en sevdiği somon ve yoğurdu nerede bulabileceğini çalıştığını anlatıyor.
Böyle bir alışveriş sırasında, varlığının farkında olmayan bazı kişilerin, eşcinsel olup olmadığını tartıştığını duyduğunu ifade ediyor.
Ama bu aynı zamanda son derece tuhaf bir hayat.
Harry, Friends dizisinin bölümlerini peş peşe izlediğini ve kendisini Chandler karakteri ile özdeşleştirdiğini söylüyor. Sonra ABD’de olduğu bir sırada, katıldığı partide Chandler’ın dizideki sevgilisi aktris Courtney Cox ile karşılaştığını, sonrasında da halüsinojenik uyuşturucu aldığı için bir çöp kutusunun canlandığını gördüğünü anlatıyor.
Bir hayalet yazarın kaleme aldığı kitap, hızlı akan çok sayıda anında oluşuyor. Bir bölümde, arkadaşının evinde esrar içerken, korumaların ve kameraların sürekli orada olduğunu bilmenin yarattığı hissiyata değiniyor.
Bu hikayenin tam merkezinde, neredeyse her sayfaya nüfuz eden, hayatının o andan sonrasını raydan çıkardığı izlenimi veren büyük bir travma var, annesi Prenses Diana’nın ölümü…
Harry annesine tamamıyla hayran bir çocuktu ve yaşadığı tüm kaygıların merkezinde bu geçmemiş yas duygusu var.
Basından gerçekten ama gerçekten nefret ediyor. Paris’te ölümüne yol açan olaya da değinerek, annesini sürekli bu kadar acımasızca takip ettikleri için onları suçluyor.
Haber medyasına geniş bir öfke duyuyor ama Rupert Murdoch’a (İngiliz The Sun gazetesinin sahibi) özel bir bölüm açıyor.
Kardeşi Prens William ile olan atışmalarını anlatırken sürekli, daha önce annelerine duydukları ortak yakınlığa atıf yapıyor.
Hayatını yaşanmaz hale getiren kaygı ve kendine zarar verme hali, annesini kaybetmesinin sonucuymuş gibi görünüyor. Bu duygusal boşluğun Meghan ile tanışana dek doldurulamadığı anlaşılıyor.
Ölüm takıntısı da sıkça kendini hissettiriyor. Örneğin ağabeyinin düğünü için Westminster Abbey’e giderken, yüzyıllar içinde kiliseye gömülmüş 3 bin kişiyi düşündüğünü anlatıyor.
Kitapta eksik olan şey ise dışarıdaki dünyaya dair herhangi bir farkındalık hissi. Sanki paparazzi flaşları ile kör olmuş biri o. Kraliyet ailesi içindeki yaşam dair, babasının iç çamaşırı ile boks egzersizi yapması da dahil, ayrıntılar verirken dış dünyaya dair hiçbir görüş sunmuyor. Dahası artık çalışan bir kraliyet ailesi mensubu da değilken.
Kardeşi Prens William’ın Brexit karşıtıymış gibi görünen bir konuşma yaptığı anı hatırlaması gibi minik örnekler var sadece.
Prens Harry, kraliyet ailesinin birçok üyesinin, bir skor kağıdı tutar gibi, diğer aile mensuplarından daha fazla ziyaret yapmaya kafayı taktıklarını anlatıyor. Biri varlık sebeplerini sorar endişesi taşıdıklarını savunuyor.
Ama aynı zamanda, bir geyiği vurduğu anları, aydınlanmış bir Californialı Harry gibi değil, büyüdüğü ortamın bir ürünü gibi anlatıyor.
Peki kitabındaki tüm bu ifşaatlara en çok kim üzülecek?
Büyük olasılıkla Netflix.
O altı saatlik televizyon zırvasının aksine, kitabın neredeyse her sayfasında acayip bir ayrıntı yer alıyor.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***