Galata Perform, Itır Karabulut’un yazdığı, Yeşim Özsoy’un yönettiği Kalanlar’ın galasını, “Yeni Metin Festivali 11” kapsamında gerçekleştirdi.
Adana’nın iflah kesen sıcağında bir evin içindeyiz. Yaş aralığı farklı beş kadın, ölen ev sahibesi, anneleri, arkadaşları ve kayınvalideleri Şükran hanımın ardından, evin eşyalarını dağıtmak üzere toparlıyordur. Beş kadının, merhumeye dair acı-tatlı anılarını, bir gürültü patırtı halinde, iki kızının arasındaki, nedenini kestiremediğimiz gerilim eşliğinde izliyoruz. Annelerinin değerli taşlarla işlenmiş broşundan konu açıldığında, annenin bakımıyla ilgilenen kız kardeşle (Nilay Erdönmez) yıllar önce aşkı için Fransa’ya giden ve aileyle mesafeli olan abla (Enginay Gültekin) arasındaki çözülmemiş düğümler de ortaya saçılır.
Genellikle, ölen aile büyüklerinin ardından kardeşlerin içine düştüğü miras, mal mülk paylaşımı sırasındaki tutumlar, karakterlerini ortaya çıkaran yaklaşımlar incelikli bir şekilde işlenmiş.
Özgürcan Uzunyaşa’nın yönetmenliğiyle izlediğimiz ilk sahnede Suna Keskin, ekranda konuk oyuncu olarak yer alıyor. Şükran hanımın arkadaşı, diğer genç kadınların arasındaki uzlaşmayı sağlayan aile büyüğü rolünde, ekolünün değerli temsilcisi Suna Keskin ışıltısıyla karşımızda.
“YA RUHE”
Arap-Alevi kültürünü, deyimlerini Şükran hanımın bakımıyla ve ev işleriyle ilgilenen Fidan aracılığıyla sahnede görmek Türkiye’nin kültürel çeşitliliğini de yansıtıyor. Fidan’ı oynayan Elif Ongan Tekçe, merhumenin ardından göğe bakıp sevgiyle “ya ruhe” dediğinde, broşun evin tek torununun annesi olması hasebiyle kendisine verilmesinde direten gelin (Kübra Balcan) sinirlenir, “sen bize laf mı çarpıyorsun, öyle anlamadığımız şeyler söyleyerek?” der ve açıklama, küçük kız kardeş rolündeki Nilay Erdönmez’den gelir: “Ya ruhe, ruhum benim demek.” Türkiye’de günlük yaşam içinde sık karşılaştığımız, Türkçe dışında hiçbir dille barışamayan kesimin saçma hırçınlığını da gösteren gerçekçi bir nüans.
Eda Soylu’nun sahne tasarımı, eşyaların yerleşimi ve sökümü açısından, yaşayan bir yuva olarak, sahibesi öldükten sonra evin de öldüğünü gösteriyor. Rütbeleri teker teker sökülen bir asker giysisi gibi, ev de eşyalarından soyundurulur, çıplak kalır, ölür.
Şansım Adalı’nın kostüm tasarımı Akdeniz kadınlarının şenliğini yansıtıyor. Ayşe Sedef Ayter’in ışık tasarımı hikâyenin gidişatına paralel olarak, aydınlık ve gölge arasında ışık oyunlarını sürdürüyor.
TİYATRODA SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK
Galata Perform’un Türkiyeli oyun yazarlarını teşvik ettiği, cesaretlendirdiği ve bugünlerde 11.sini gerçekleştirdiği Yeni Metin Festivali, tiyatroda sürdürülebilirlik nedir sorusunun cevabını, festivalin 8.sinde “Senenin Oyunu” ödülü alan, Itır Karabulut’un yazdığı Kalanlar’ı sahneleyerek veriyor. Oyunun etkileyiciliği bir yana, bu bile tek başına alkışlanma sebebi.
Tek bir sahnenin tekrar tekrar oynanması, yaşamın döngüselliğini gösterirken bir saate sığdırılmış ilginç bir tekniği uyguluyor yazar ve yönetmen. Döngünün nereye varacağını merakla izliyoruz.
Sahibe ölür, ev ölür, eşyalar gider, herkes tek tek gider. Kalanlar’dan biri, anneden-evden kopamayan kız kardeş, boş salonda çok ilginç bir performansla tek kişilik bir döngünün içine girer. Yas kalabalıkla, acıysa yalnız yaşanır.
Ceren Gündoğan: 1983 İstanbul doğumlu. İBBŞT TAL’de ve Akademi İstanbul Tiyatro bölümlerinde oyunculuk, Kocaeli Üniversitesi GSF/ Sahne Sanatları Dramatik Yazarlık bölümlerinde öğrenim gördü. İstanbul Devlet Tiyatroları’nda oyuncu ve reji asistanlığı, Asis Yapım’da proje tasarım asistanlığı ile dizi ve belgesel senaristliği yaptı. İlk romanı Yaralı Rüzgâr, 2022 Mayıs ayında Eksik Parça Yayınları etiketiyle yayınlandı. Artı TV’de Artı Sahne programı sürdürüyor.
Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***