ANKARA – HDP Ekonomi ve Tarım Komisyonundan Sorumlu Eş Genel Başkan Yardımcısı Rıdvan Turan, Türkiye’nin savaşa yapılan harcamalar nedeniyle Magna Carta’nın gerisine düştüğünü belirterek, Meclis’in fonksiyonunun ortadan kaldırıldığını söyledi.
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Ekonomi ve Tarım Komisyonundan Sorumlu Eş Genel Başkan Yardımcısı Rıdvan Turan, bütçe görüşmeleri ve ekonomik gelişmeleri dair Meclis’te basın toplantısı düzenledi. 2023 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi’nin görüşmelerine değinen Turan, “Bütçe Komisyonunda 26 gün yoğun bir mesai harcadık, bu 26 günlük yoğun uğraşlara rağmen bu bütçenin tek bir virgülü dahi değişmedi. Bu bütçenin sınıfsal açıdan röntgenini çekmeye çalışacağım. Bütçe hakkı aynı zamanda barış hakkıdır. 1215 Magna Carta’ya dayandırılır, halkın vergilerini savaşa harcama yetkisini denetlemek adına bütçe hakkı barış hakkı olarak doğmuş. Türkiye’nin 1215 Magna Carta’nın bile çok daha gerisine sınıfsal olarak savrulduğunu görüyoruz” dedi.
‘BU BÜTÇE SAVAŞ BÜTÇESİDİR’
Turan, sözlerini şöyle sürdürdü: “Manga Carta bir hegemonun iradesini tartışmasına açarken tek başına karar veremesin derken, Türkiye’de Cumhuriyetin yüzyıl bütçesi bir hegemonun karar vermesiyle Genel Kurula gelmiştir. Burada güçlerin ayrı durumu ve yürütme denetleme esprisi ortadan kalkmış, Saray’dan yazılan bütçe tek bir virgülü dahi değişmeden, Genel Kurula gelmiştir. Bu Türkiye demokrasisi açısından son derece sorunlu ve kötü bir durumdur. Meclis’in de fonksiyonunu ortadan kaldıran, Meclis’e yönelik hakaret niteliğindedir. HDP olarak hep diyoruz ki bu bütçe savaş bütçesidir. Bu savaş bütçesi kavramını top tüfek ve silahlanmaya ayrılan kaynak olarak görmemek lazım. Önemli bir kısmı silahlanmaya ayrılan kaynaklardır bu yönüyle savaş bütçesidir. Aynı zamanda yoksullara işçilere emekçilere ücretlilere karşı uyguladığı zor ve şiddet nedeniyle bir sınıfsal savaş bütçesidir.”
BİR YILDA YÜZDE 150 ARTIŞ
Bütçe büyüklüğünün 4,5 trilyon lira olduğuna dikkat çeken Turan, “Bunun 3,8 trilyonu halktan toplanan vergilerle oluşturuluyor. Burada yoksullar zenginlerden aynı biçimde mi vergi toplanıyor. Böyle değil. Burada geçen yıl bütçe geliri olarak 1,47 trilyon lira toplanmışken, bütçe geliri olarak bu yıl 3,8 trilyona çıktı. Yani yüzde 150 oranında artış oldu. Hani resmi enflasyon yüzde 85’in altına düştü ya, yüzde 150 ile vergi toplanacak. Bakalım bu nereden kimden alınıyor? 3,8 trilyonluk gelirin 2,7 trilyonu düşük gelirli gruplardan dolaylı vergilerle alınan kısım. Yani bunlar esasında tüketim vergileri. Bir ekmek alırsınız KDV, ÖTV ödersiniz. Yani düşük gelirli kesimlerden alınan vergi 2,7 trilyon iken, sermayenin ve durumu iyi olan kesimin bütçeye yansıyan katkısı ise 1,1 trilyon. Burada sınıfsal tercihi görüyoruz. Bu bütçe ağırlıklı olarak emekçilerden, yoksullardan, ücretli olarak çalışanlardan toplanan bir bütçe. Ama günün sonunda gelin bakın yoksullardan, ücretlilerden, maaşlılardan alınan bu bütçe daha fazla sermayeye hizmet ediyor” diye belirtti.
‘YOKSULDAN ALIP ZENGİNE VERİYORSUNUZ’
Bütçenin vergi harcamaları kalemleri üzerinde duran Turan, “Hiç sınıfsal bir çağrışım yapmıyor ama içine baktığımızda geçen yıl öngörülen vergi harcamaları 385 milyar lira idi. Vergi harcamaları sermayenin alınmayacak kısmını ifade ediyor. Geçen yıl deniliyordu 2023 yılında 385 milyar lira sermayeden vergi alınmayacak. Bu sene bu 994 milyar liraya çıktı. Yani asgari ücretin vergi dışı bırakılmasından kaynaklı olarak azalmayı temel alırsanız aşağı yukarı bu yıl yoksullardan toplanan bu yekunun içerisinde 800 milyar civarında sermayenin, zenginlerin vergileri bağışlanmış durumda. Yani resmi enflasyonun yüzde 85 olduğu yerde sermayenin vergi afları yüzde 300 düzeyinde şekillendi. Yani siz bütçe yaparken yoksuldan topluyorsunuz zengine veriyorsunuz. Bu da yetmiyor. Zengin bu ülkede çalışıyor, yaşıyor, kaynakları kullanmaktan doğan vazifelerini ortadan kaldırıyorsunuz, 800 milyar liralık vergisini bağışlıyorsunuz” şeklinde konuştu.
SAVAŞ BÜTÇESİ: 460 MİLYAR TL
Bütçenin savaşa ayrıldığını vurgulayan Turan, “143 milyar liralık bir Tarım Bakanlığı içerisinde 54 milyar lira gibi tarımsal desteklere kaynak ayrılmış, bunun yoksul geçimlik çiftçiye gideceğini kimse düşünmesin. Sermayeye bu kadar olağanüstü destek sağlarken, emeği ile geçinen insanların doymasını sağlayana bu kadar az bir desteği sunmak bu bütçenin sınıfsal niteliğini açığa koyuyor. Gelelim fiili zora. Bu ülkede Kürt sorunun çözümsüzlüğünden kaynaklı yaşanan çatışma ve savaş ortamı iktidarın giderek artan öfkesi ve bastırma politikaları bütçeye yansımış durumda. 460 milyar liralık bir savunma bütçesinden bahsediyoruz. 460 milyar liralık savunma bütçesi geçen yılın tam iki katıdır. Geçen yıl 230 milyar iken 460 milyara çıkmıştır. Yani cebimizden çıkan her 8 liralık verginin her bir lirası İHA’ya, SİHA’ya, tanka, topa gidiyor. Refaha değil tam tersine savaş ve çatışma politikasına yansıtılıyor. Bütçenin sınıfsal röntgeni kabaca böyle. Ancak bu bütçe nasıl bir akıl ile kuruldu, hangi iktisadi akıl bu bütçenin bu şekilde yapılmasına sebep oldu. AKP’nin MHP’nin çok övündüğü faiz sebeptir, enflasyon sonuçtur aklı yani esasen faizi negatif tutmakla ihracatın artacağını düşünen akıl esasen çöktü” dedi.
‘CUMHURİYETİN EN BÜYÜK FAİZCİ İKTİDARI’
Türkiye ekonomi modelinin çöktüğünü ifade eden Turan, “Bu akılla oluşturduğunuz bütçenin bu memlekete hayırlı olmasını beklemek için bir gerekçe yok. Dış ticaret açığı ve cari açığa bakmak gerekir, bütçe açığına bakmak gerekir. Faize ayrılan kısma bakmak gerekir. 659 milyar liralık bir bütçe açığından bahsediyoruz. Ama sermayenin bağışlanan vergilerini bağışlamazsanız memlekete bütçe açığı kalmayacak. 565 milyar liralık bir faiz gideri de var bu bütçe içinde. Hani faiz şöyle kötü, nas var diyorlar oysa bu iktidar Türkiye Cumhuriyetinin gördüğü en büyük faizci iktidardır. Faizden faydalanan ama mütedeyyin kesimlere de faize karşıyız mesajı veren bir iktidardır” ifadelerinde bulundu.
CARİ VE DIŞ TİCARET AÇIĞI BÜYÜDÜ
Dış ticaret açığı ve bütçe açığının patladığını belirten Turan, şunları söyledi: “İktidar mensupları ithalattan hiç bahsetmiyorlar. Yüzde 39,4 oranında ithalat arttı. Ekim ayında ihracat yüzde 3 artarken, ithalat yüzde 31 arttı. Bunun içerisinde ne yazık ki ihracatın önemli bir kısmının da ithalata bağlı ihracat olduğunu biliyoruz. Yani kendi ürettiğimizi ihraç etmek biçiminde değil, oradan aldığımızı burada işleyip ihraç etmek biçimde olduğunu biliyoruz. Böyle olduğu için de bu ihracat ve bu büyüme yoksullaştıran bir büyüme biçimde ortaya çıkıyor. Ekim ayı imalatın toplam ihracat içindeki payı yüzde 94,7 idi. Buna karşı yüksek teknoloji ürünlerinin bunun içindeki payı yüzde 3 civarında. Buradan çıkan sonuç şudur: Siz katma değer yaratan, yüksek gelir getiren şeyleri üretip ihraç edemiyorsunuz. Yani ihraç ettiğin her maldan daha fazlasını ithal etmek zorunda kalıyorsunuz. Cari açığın giderek büyüdüğünü dış ticaret açığının giderek büyüdüğünü görüyoruz. Bu yılın ilk 9 ayındaki cari açık yüzde 625 oranında artarak 40 milyar dolar seviyesine çıktı.”
‘BU MODEL İLE ENFLASYON ARTACAK’
Turan, enflasyon verilerine dikkat çekerek, şöyle devam etti: “Enflasyon düşme eğilimine girdi diyorlar. Bunun sebebini biliyoruz, baz etkisidir. Yani siz bir araca bindiniz gidiyorsunuz 200 kilometre hızla. Aracınızın hızı 195 km/s’e düştü. İşte iktidar buna diyor ki enflasyon düştü. Fiyatların azalması söz konusu olacak mı? Yalnızca fiyatların artış hızı yavaşlamış olacak. Her ne kadar TÜİK yüzde 84,39 olarak enflasyonu açıklamış olsa da bu ekonomik planlaması ve bu model ile önümüzdeki dönemlerde enflasyon tekrar artacak. Özellikle üretici fiyatlarındaki artış bize raftaki fiyatların artacağını gösteriyor. DİSK-AR emekçilerin enflasyonunun yüzde 115 civarında artmaya devam ettiğini gösteriyor. İstihdam düşme eğiliminde. DİSK-AR’a göre geniş tanımlı işsizlik oranı yüzde 20’ye yakın ve işsiz sayısı 7,3 civarında. İstihdam edilenlerin payı ise yüzde 34, kadınlarda durum daha vahim yüzde 18.
İKTİDARIN BÜYÜME GÖSTERGESİ DE ÇÖKTÜ
Türkiye’de yüzde 47’lik istihdamdan bahsedilirken AB’nin en kötü ülkesinde bu istihdam oranı yüzde 70’ler düzeyinde. Bizde bir puan arttırmayı iktidar büyük bir başarı olarak sunuyor ama işin geri planında Ali Cengiz Oyunu var. Dediler ki biz büyüme temelli iktisat politikasına sahibiz. İktidarın arkasına sığındığı tek gösterge olan büyüme de çöktü. Ekonomi üçüncü çeyrekten itibaren daralmaya başladı. Bu yılın ikinci çeyreğinde yüzde 6,7’lik bir büyüme söz konusuydu, 3’üncü çeyreğinde ise bu yüzde 3,9’a düştü. Burada anlaşılması gereken şey şu; bu büyüme ihracat, dışarıdan doğrudan yatırım ya da katma değer üreten sanayi ile bir büyüme değil. Bu büyümenin tek bir sebebi var. Bu hane harcamalarının artmış olmasıdır. Devletin buna kredilerle yaptığı katkı. Yüzde 19,9 artış ile hane halkı tüketimi bu büyümenin sebebidir. Yani dışarıdan bir şey gelmiyor. Kendi cebimizdeki daha değersizleşmesin diye harcıyoruz. Çünkü iki gün sonra cebimizdeki 100 lira daha da değersizleşecek. Burada devletin büyümeyi desteklemesi de yüzde 8-8,5. civarında cereyan ediyor. Buradan bakıldığında iktidarın elindeki gerçek anlamda büyümeyi sağlayan gelir dağılımını sağlayan istihdamı artıran bir iktisadi modelin olmadığını çok net olarak görüyoruz.
Bu süreçte emekçilerin bu büyümeden aldığı pay da ciddi bir biçimde azalıyor. Geçen yılın aynı ayında yüzde 29,5 iken işçinin ücretlilerin büyümeden aldığı pay 26,3’e düştü sermayenin payı da 54,1’den 54,8’e çıktı. Burada gelir dağılımı eşitliği de söz konusu değil. Türkiye tarihinin en büyük borç batağına saplandı. İç dış borç 16,5 trilyon liranın üzerine çıktı. Halkın üreticilerin sanayicilerin ekonomiye olan güveni ciddi bir biçimde düşüyor.
ÇÖZÜM YENİ BİR PARADİGMANIN KURULMASIDIR
Çözüm yok mu? Çözüm elbette var ancak çözüm denenmişi denemekten geçmiyor. Kapitalizmin kurallarını bir ayet gibi telaki etmekten geçmiyor. Neoliberal politikalara sarılmaktan geçmiyor. Çözüm bu ülkede yeni bir üretim ve paylaşım felsefesini, demokratik, kamucu, yerelci, halkçı bir üretim ve paylaşım felsefesini hayata geçirmekten geçiyor. O nedenle son günlerde çok fazla alternatif ekonomi tartışmaları yapılıyor ama esası yaşanmış olanı, denenmiş olanı yeniden denemek değil. Esas olan yeni bir paradigmanın kurulmasıdır. İşte biz çözüm bütçesi adıyla bir bütçe önerisi oluşturduk burada kaynaklar esas olarak zenginlerden servet sahiplerinden atmosferi kirleten fabrika sahiplerinden toplanacak. Halkın geneline yayılacak. Önümüzdeki haftalarda HDP Türkiye için nasıl bir ekonomi politikası ve programı öneriyor onu tekrar paylaşacağız.”
Kaynak: Mezopotamya Ajansı.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***