YORUM | AHMET KURUCAN
(Gelecek Projeksiyonu Yazıları 37)
Gelecek projeksiyonu yazı serisinde kurumsal dinin verili mevcut sorunlara çözüm üretememesini ele alıyorduk. Bu çerçevede “Kurumsal Din” kavramı, hakikat tekelciliği, dini cemaatler ve tarikatları yazmış, sıra fıkıh, hadis ve sünnet ile Kur’an’a gelmişti. Okuduğunuz yazı ile başlayan bu kısmın gençlerimiz başta olmak üzere günümüz insanının din ile olan bağlılığını veya mesafesini anlama ve anlamlandırmada en önemli kısım olduğu kanaatindeyim. Tabii son tahlilde karar yazıları okuduktan sonra sizlere ait. Ben sadece düşüncemi söyledim. Neden böyle düşünüyorsun diye sorarsanız, ister birebir temasım olan insanlar arasında isterse takip edebildiğim kadarıyla Müslüman çoğunluklu ülkeler başta dünya genelinde İslam dini ile alakalı tartışmalar gelip hep bu noktaya odaklanıyor; “kurumsal din, verili sorunlara cevap üretemiyor” diyorlar. Kırılma noktası bu olduğu için böyle düşünüyorum.
Yazı serisinde sıra buna gelince konuya nasıl giriş yapayım diye düşünüyordum bir-iki haftadır. Kesin olarak karar verdiğim bir şey vardı; fıkıhtan başlayacaktım. Sonra sünnet ondan sonra da Kur’an’ı ele alacaktım. Geçen hafta kaleme aldığım 29 yaşında bir tarikat mensubu erkeğin 6 yaşındaki kız çocuğu ile evlenmesi ve bunun fıkha dayandırılması benim için iyi bir giriş noktası oldu. Buradan başlayalım istiyorum.
Kamuoyunda yapılan tartışmalara bakınca İslam fıkhının bu evliliğe cevaz verdiğini ileri süren içtihadi yaklaşımları merkeze koyan bazı kişiler “Sorun İslam hukukunda” diyorlar ve delil olarak da çok küçük yaşlardaki çocukların evlendirilmesi konusunda anne babalara verilen yetkiyi söylüyorlar.
Şimdi önceki yazımda da ifade ettiğim gibi hiçbir dinin hiçbir ahlaki sistemin hiçbir hukuki doktrinin izin vermeyeceği insanlıktan uzak bu vahim hadiseden bağımsız olarak önce İslam hukuku tabiri üzerinde durmamız lazım. Millet olarak acûl bir fıtratımızın olduğunu ve hemen sonuca gitme gibi bir yaklaşımımız olduğunu biliyorum. Ben bu insanlık dışı vahim olay hakkında spesifik bir yazı yazmıyorum. Vicdan sahibi hiç kimsenin kabullenmeyeceği bu çirkin ve çirkef hadiseyi örnek olarak alıp daha köklü bir meseleye değineceğim.
Bu hadise üzerinde nihai kanaatimi geçen hafta yazdım. Konu hala güncelliğini koruduğu için isterseniz bir kez daha ifade edeyim. Bugün itibariyle mer’i hukukta evlenme yaşı biyolojik özelliklere bağlı kalınarak 18 deniyorsa 18’dir, 20 deniyorsa 20’dir. Daha da ötesi bu sınıra riayet etmeyen evlilikler ceza hukukunun konusu olmalı ve failleri cezalandırılmalıdır. Bir şey daha ilave edeyim, yaşı 18 veya 20 olduğu halde evlilik kurumunda koca ya da karı olarak o kurumun gereklerini yerine getirecek olgunluğa ermemişse, o kişi evlenmemelidir. Ne zaman ki hak ve yetki, ödev ve sorumluluklarını idrak edecek olgunluğa geldi, evlilik o zaman yapılmalıdır.
Anne babaların çocuklarını, onların özgür iradelerini ipotek altına alacak şekilde evlendirme yetkisi yoktur. Fıkıh kitaplarımızda yazılı olan içtihatlar kendi dönemlerinin doğrusu olabilir. Belki de yanlışıdır. Nitekim çocuk yaşta evlilikte anne babaların mücbir/zorlayıcı veli olma konusundaki birbirine zıt içtihatlar bunun göstergesidir. Velev ki doğru bile olsa dünün doğrusu ile bugünün gerçeklerini karıştırmamak lazım. Biz bugünü yaşıyoruz, dünü değil. Bugünde dün yaşanmaz. Onlar bugün bizim için hukuk tarihinin konusu olan bilgilerdir.
Evet, düşüncelerimi bu kadar net bir şekilde yazdıktan sonra geriye döneyim; İslam hukuku tabiri. İslam bir dinin adı. Hukuk ise ilmi bir disiplin. İnsan insana ilişkinin zeminini hazırlayan, kurallarını belirleyen bir disiplin. Kuralların uygulanması devletin yaptırım gücünün devreye girmesi ile mümkün.
Anlam çerçevesi bu olan bir İslam hukuku var mı ve 14 asırlık tarihi süreç içinde hayata taşınmış mı? El-cevap; yok. Dikkat edin ve aşağıdaki analizi okumadan önyargı ile hemen karar vermeyin. Kavramsal düzlemde bir hususa netlik kazandırmaya çalışıyoruz. İslam bir dinin adıdır. Bu bağlamda İslam hukuku demek dini hukuk ile özdeşleştirme anlamını taşır. Bu açıdan İslam hukuku yoktur ama Müslümanların hukuku vardır. Yani Müslümanların, İslam dininin getirmiş olduğu değerleri hayata taşıdığı kurallar, kanunlar, hükümler vardır. Buna verilecebilecek en doğru isim de İslam hukuku değil, Müslümanların hukukudur.
İsterseniz aynı şeyleri İslam ekonomisi tabiri için düşünün ya da İslam psikolojisi veya İslam sosyolojisi. Din olarak İslam’ın ekonomik hayata ya da ekonomik sisteme ait elbette belli başlı emir, yasak, değer, ilke ve prensipleri olabilir. Bunlardan bazıları sabite bazıları da arka plan şartlarına bağlı olarak değişken olabilir. Şimdi ister sabiteler isterse beşeri yorumlarla yeni bir form kazanan o değerler toplamına İslam ekonomisi diyebilir misiniz? Bu noktada en doğru tabir Müslümanların ekonomi anlayışı, sistemi, uygulaması olabilir.
Müslümanların hukuku tabirine geri döneyim; beşeri iradenin, sosyo-kültürel ve ekonomik şartların, coğrafi örf adet, gelenek ve göreneklerin, insanlığın medeniyet yaşına bağlı olarak elde edilen ortak kazanımların İslami değerlerle mezc olup kazandığı formdur Müslümanların hukuku ve statik değil dinamiktir. Sabit değil değişkendir. Öyle olmak zorundadır.
Öyle olmuş mudur? İlk 4-5 asrı ve ilerleyen asırlarda da bazı dönemleri istisna edecek olursanız hayır öyle olmamıştır. Öyle olmadığı, bu dinamizmi yakalayamadığı için zaten “İslam hukuku sorundur” denilmektedir. Halbuki asıl sorun İslam hukuku ve ya Müslümanların bir zamanlar uyguladığı hukuk değil, ona bu hukuki formlar kıyamete kadar gelecek bütün zaman mekan ve insanlar için geçerli diyen zihniyettedir, yani bizdedir.
Yanlış anlaşılmalara da müsait bu önemli konuya devam edeceğim.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***