Rusya’nın bu yılın başlarında Ukrayna’ya saldırmasıyla birlikte, bir savaş paktı olan NATO, hakkında en çok konuşulan ve tartışılan kuruluş oldu.
XX. Yüzyılın ikinci yarısının başında kurulan NATO, “dehşet dengesi” denen nükleer savaş tehdidi koşullarında, kendisi tarafından sadece “caydırıcı” bir güç olarak tanımlanmış, herhangi bir bölgesel savaşa doğrudan karışmamış, üyesi olan ABD’nin, yüklendiği dünya jandarması rolüne uygun olarak, Uzak Asya’da (Vietnam, Laos, Kamboçya), Ortadoğu’da (Irak vb) giriştiği işgallerde ve savaşlarda ancak geride bekleyen bir lojistik güç rolü oynamıştır. Bu, eski devirlerdeki savaşlarda kralın yanında mızraklarıyla ve kılıçlarıyla “koruma birliği” oluşturan ama savaş meydanlarına asla çıkmayan, yüksek bir tepeden savaş alanını gözleyen şövalye müfrezelerinin (bizde “hassa alayı” da denir) rolüne oldukça benzemektedir.
HALKLARA KARŞI KABADAYI, RAKİP BLOK KARŞISINDA ÇEKİNGEN
II. Dünya Savaşı’ndan sonra ortaya iki büyük savaş paktı çıktı. Biri, kurucu üyeleri, ABD, İngiltere, Belçika, Kanada, Danimarka, Fransa, İzlanda, Lüksemburg, Hollanda, Norveç, Portekiz olan ve 4 Nisan 1949’da kurulan NATO’dur. Esasen, SSCB’ye ve onun oluşturduğu Doğu Bloku’na karşı kurulduğunu ileri süren NATO, en büyük üyesi olan ABD’nin Uzak Asya’daki ve Ortadoğu’daki halklara ve ülkelere karşı saldırı faaliyetlerine açıktan destek vermekten geri kalmamıştır.
Diğer yandan NATO, Sovyet Bloku’nun, kendi içindeki Macaristan ve Çekoslovakya ya da çeperinde yer alan Afganistan işgallerine olduğu gibi, Sovyetler Birliği’nin ya da sonraki Rusya Federasyonu’nun “iç bölgelerinde” bulunan Çeçenistan, Gürcistan ve Kırım’a vb. karşı giriştiği saldırı ve işgallere karşı fiili bir karşı koyuşta bulunmaya çekinmiştir. NATO, ABD’nin savaşlarını desteklemeye vardır da Sovyet Bloku ya da sonrasındaki Rusya Federasyonu ile başını derde sokacak müdahaleler konusunda son derece çekingendir. Kısacası, her ne kadar savaş örgütüyse de karşısındaki büyük güçten her zaman fena halde korkmuştur.
Bununla birlikte, NATO, özellikle Rusya’nın saldırı ihtimalinden korkup kanatları altına sığınmak isteyen, çoğu eski Sovyet Bloku’na dahil, şimdi en büyük korkuları, sırasıyla, Çarlık, Stalin dönemlerinden geçmiş ve halen Putin dönemini yaşayan Büyük Rus İmparatorluğu’nun saldırısına uğramak olan ülkelerin başvuru taleplerini geri çevirmemiştir. Ta ki, Ukrayna söz konusu oluncaya kadar.
NATO’NUN DOĞU’YA DOĞRU GENİŞLEMESİ
Önce, zaten Batı yanlısı olan kimi ülkeler ve ardından Sovyet Bloku’nun çökmesiyle Batı yanlısı olan ülkeler, NATO’ya şu tarih sırasıyla alınmıştır:
1952– Yunanistan, Türkiye; 1955– Batı Almanya; 1982– İspanya; 1990– Doğu/Batı birleşmesiyle Almanya’nın tamamı; 1999 – Çek Cumhuriyeti, Macaristan, Polonya, Bulgaristan; 2004– Estonya, Letonya, Litvanya, Romanya, Slovakya, Slovenya; 2017- Karadağ; 2020– Kuzey Makedonya.
Görüldüğü gibi, NATO’nun genişlediği alan esasen eski Sovyet Bloku’nun alanıdır ve sonunda şimdiki Rusya’nın yakınlarına kadar gelip dayanmıştır.
KENDİ ÜYELERİNİ YİYEN VARŞOVA PAKTI
1950’lerde NATO tek savaş paktı değildi. Karşısındaki Sovyet Bloku da, 14 Mayıs 1955’te, kurucu üyeleri, Arnavutluk, Bulgaristan, Çekoslovakya, Doğu Almanya, Macaristan, Polonya, Romanya olan Varşova Paktı’nı kurmuştur. Son derece ironiktir ki, bu pakt, kendisine dahil olan ülkeleri korumaktan çok, onların halktan kopuk rejimlerini korumak adına, üyesi olan Macaristan’ı (1956) ve Çekoslovakya’yı (1968) işgal etmiştir. Böylece Varşova Paktı, dünya tarihine, kendi üyelerini “yiyen” bir pakt olarak geçmiştir. 1991 yılında, Sovyet Bloku’nun çökmesiyle sona ermiştir.
NATO KORKAR “HAİN KURT”TAN
Son zamanlarda Batı’da ve Türkiye’deki liberal çevrelerde bile, Rusya’nın Ukrayna’ya saldırmasının esas nedeninin, NATO’nun Doğu’ya doğru genişlemesi olduğu ileri sürülmektedir. Doğru ama oldukça eksik bir argümandır bu.
Rusya’nın Ukrayna’ya saldırmasının önemli nedenlerinden biri, NATO’nun Rusya’ya doğru hızla yayılmasıdır ama bu saptamayla yetinilirse gerçeğin önemli bir bölümü karanlıkta bırakılmış olur.
2000’li yılların ilk on yılı içinde Doğu’ya (dolayısıyla Rusya’ya) doğru hızla genişleyen NATO, sıra Ukrayna’ya gelince, Rusya’nın tehditleri karşısında sert bir fren yapmış ve Ukrayna’yı Rusya’nın önünde saldırılması kolay bir lokma olarak bırakmıştır (Ukrayna, demir leblebi çıkmıştır, o başka!). Bu, II. Dünya Savaşı öncesinde, Çekoslovakya’nın Südet bölgesinin, Batı’lı ülkeler tarafından Nazi Almanya’sına teslim edilmesine fazlasıyla benzemektedir.
Evet, Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısını teşvik eden, hem NATO’nun Rusya’ya doğru hızla yayılması, hem de, Ukrayna’yı doğrudan savunma yükümlülüğünden kurtulmak için, bu ülkeyi NATO dışında tutmayı kabul etmesi olmuştur. Batı’nın korktuğu “hain kurt”, önüne atılan “kuzu”nun üzerine saldırmazdı da ne yapardı!
Kuruluşundan bu yana NATO hiçbir zaman herhangi bir bölgesel savaşa katılmamış, ama halklara saldırısında “Kral”a (ABD’ye) geri destek görevini yerine getirmiştir.
“Savaşmadan savaş”!
Zayıfa saldıran başındaki güçlüye destek ol!
Karşındaki güçlü ile asla açık savaşa girme!
Karşındaki güçlünün tehdidi karşısında zayıfı onun önüne at!
İşte NATO budur: Korkak ve sinsi!
Gün Zileli: 24 Ekim 1946, Ankara doğumlu. 1968 gençlik hareketinde yer aldı. 1990 yılında İngiltere’de sığınmacı oldu. 1992 yılında anarşizmi benimsedi. 2000’li yıllarda altı kitaptan oluşan otobiyografisini yazdı. Romanları, özellikle Sovyetler Birliği’ndeki Gulag kampları hakkında biyografik çevirileri var.
Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***