HABER ANALİZ | MUHSİN AHMET KARABAY
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’na, iktidarın yargı eliyle vurmak istediği darbenin altında, görünenden başka planlar var.
AK Parti Genel Başkanı Tayyip Erdoğan, İstanbul’u kaybetmeyi ilk günden bu yana hazmedemedi. Hazmetmesi de kolay değil.
Erdoğan, pek çok kesimin zannettiği gibi İstanbul’u kendisine sağladığı rant açısından ısrarla istemiyor. Bunun payı yok demiyorum ama ranttan daha önde olan bir başka neden daha var.
AK Parti lideri İstanbul’u, iktidarını sürdürecek ve bunu topluma gösterecek bir organizasyon altyapısı olarak görüyordu. Erdoğan, muhalefetin yüreğine oturan dev mitingleri, geçmişte İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin organizasyon altyapısını kullanarak yapıyordu.
Hatırlarsanız, Erdoğan 23 Haziran 2019’da yenilenen İstanbul seçimlerinden beri, bu şehirde miting yapmadı. Aslında yapmaya cesaret edemedi demek daha doğru.
SİLİVRİ’YE GELEN YAKINLARIMA İLK GÜN SÖYLEDİM
İstanbul’u kaybetmenin Erdoğan’ın yüreğine nasıl oturacağını bildiğim için Silivri’de olduğum sıralarda yanıma gelenlere, “İmamoğlu’nun görev süresini tamamlamasına asla izin vermez. Bir gerekçe bulup ilk fırsatta görevden alacak” diyordum.
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun, “Avrupa Parlamentosu’na gidip, Türkiye’yi şikâyet eden ahmağa söylüyorum, bunun bedelini bu millet sana ödetecek” sözlerine, İmamoğlu, “31 Mart’ta seçimleri iptal eden ahmaktır” karşılığını verdi. Milyonlarca kadına “sürtük” diyenlere ses çıkarmayan yargı, beklenen fırsatı yakalamış olmalı ki harekete geçti.
İmamoğlu’nun sözlerine, Yüksek Seçim Kurulu (YSK) Başkanı Sadi Güven ve 10 kurul üyesine hakaret ettiği gerekçesiyle dava açıldı. Dava süreci iktidarın güç gösterisine sahne oldu.
İstanbul Anadolu 7. Asliye Ceza Mahkemesi’nin davaya bakan eski hakimi Hüseyin Zengin’den İmamoğlu’na 2 yıldan fazla ceza verip siyasi yasaklı hale getirmesi istendi. Hakim Zengin, bu talebi yerine getirmediği için davadan alınıp Samsun’a sürüldü.
Yerine, Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek’in, “hukuk siyasetin köpeğidir” sözünü haklı çıkaracak bir hakim atandı.
Yeni Hakim Mehdi Komşul, kendisinden istenen kararı 14 Aralık 2022 tarihli duruşmada verdi. Mahkeme, 2 yıl 7 ay 15 gün hapse mahkûm ettiği İmamoğlu’nu, Türk Ceza Kanunu’nun 53. Maddesi bağlamında bir dizi haktan mahrum etti.
Bu haklar arasında seçme ve seçilme hakkı ile TBMM üyeliği, devlet, il, belediye, köy veya bunların denetim ve gözetimindeki kurum ve kuruluşlarca verilen, atamaya veya seçime tabi bütün memuriyet halleri de yer alıyor. Söz konusu yoksun bırakma, verilen cezanın süresiyle sınırlı tutuldu.
İKİ GÖRÜŞ BİRBİRİYLE YARIŞTI
İmamoğlu hakkında verilen karar, hukukun ne kadar kullanışlı bir aparat olduğunu ortaya koydu. İktidarın da pek çok konuda görüşüne başvurduğu hukuk profesörü İzzet Özgenç, bu mahkûmiyet hükmünün siyaset yasağı vermek amacıyla alındığını belirtti.
İstanbul Anadolu 7. Asliye Ceza Mahkemesinin 14.12.2022 tarihli ve 2022/616 sayılı kararını incelediğimde, bende bu mahkûmiyet hükmünün SANIĞIN ÖZELLİKLE SİYASETTEN YASAKLANMASINI SAĞLAMAK AMACIYLA kurulduğu kanaati oluşmuştur.
— İzzet Özgenç (@izzetoezgenc) December 16, 2022
Hakim Komşul’un verdiği karardan sonra pek çok yorum yapıldı. Kimilerine göre şiir okuduğu için mahkûm edilen Erdoğan’ın geçmişte yaşadığı sürecin bir benzeri sergileniyordu.
Geçmişte haksız yere mahkûm edilen ve siyasi haklardan mahrum olan Erdoğan, nasıl süreçten güçlenerek çıktıysa, şimdi de benzeri süreç İmamoğlu için işlemeye başlamıştı.
İmamoğlu’nun seçmenleri Saraçhane’ye çağırması ve insanların katılımı tablonun tam da böyle olduğunu ortaya koydu. Bu kesime göre, Millet İttifakı, aday belirlemekte zorlanıyordu, adayı mahkeme belirlemiş oldu.
Diğer kesime göre Erdoğan’ın en çok korktuğu aday İmamoğlu idi. Bundan dolayı gözünü karartıp bu kararın aldırılmasını sağladı. Bunda da istediğini elde edecek.
Bu iki görüşün dışında çok daha kompleks yorumlar yapanlar da var elbette. Bu komplo teorilerini en çok alınan kararı anlamsız bulan iktidar kanadına mensup kişilerde görüyoruz.
Bunların bir kısmına göre, bu kararın alınmasında muhalefetin parmağı var. Yoksa böyle bir hukuk ve akıl dışı karar başka türlü nasıl alınabilirdi?..
HANGİSİ GEREKİRSE ÖYLE KARAR VERECEKLER
Bu iki farklı uçtaki değerlendirmeleri buraya taşımayacağım. Benim yaklaşımım biraz daha farklı.
Yerel mahkemenin verdiği karar, İmamoğlu’nun tepesinde Demokles’in kılıcı gibi sallandırılacak. Millet İttifakı’nın kimi cumhurbaşkanı adayı yapacağına göre üst mahkemenin kararı şekillenmiş olacak.
Nasıl mı? Anlatayım.
Eğer Millet İttifakı, iktidarın yargı eliyle bu yönlendirdiği karar karşısında ters tepki verip Ekrem İmamoğlu’nu aday göstermesi halinde bu kez İstinaf mahkemesi ve Yargıtay hızla karar verecek. İmamoğlu’nun adaylığı düşürülüp muhalefet adaysız bırakılacak.
Bilindiği gibi üst mahkemelerin karar süreci, kişiye göre değişebiliyor. Kimi zaman 2-3 yılı bulabiliyor. Nitekim benim davamda Yargıtay’ın karar vermesi 19 ay sürdü. Oysa HDP eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş hakkında bu süreç sadece 41 günde sonuçlandı.
Şayet, tepesinde sallandırılan yargı kararından hareketle muhalefet başka bir aday gösterirse bu kez üst mahkeme, muhalefetin yaptığı yorumları boşa çıkarmak amacıyla İmamoğlu’nu aklayacak bir karar alacak.
MUHALEFETE 367 HEDİYE ETTİ
2007 Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesindeki tartışmaları hatırlayın. İktidar, Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanlığını açıklamış, 27 Nisan’da ilk oylama yapılmıştı. Gül’ün aldığı oylar, ilk turda seçilmek için yeterli sayıya ulaşamamış ama üçüncü turda seçileceği belli olmuştu.
Yargıtay Başkanı Sabih Kanadoğlu çıkıp, Meclis’te oylamaya katılan milletvekilinin 367 rakamından düşük olduğunu öne sürerek yepyeni bir tartışma başlatmıştı. AK Parti, bu 367 şartını iyi kullanmış ve oradan ciddi bir mağduriyet elde ederek sonrası için önünü açtığı gibi oylarını da artırabilmişti.
Şunu açık belirteyim. O günlerde bugüne kıyasla daha demokrat bir medya vardı. Merkez medya denilen kesim, AK Partili birinin aday olmasına şiddetle karşı çıksa da bu partinin mensupları her ekrana davet edilip meramlarını anlatabiliyorlardı.
Bugün böyle bir ortam yok. Muhalefetin sesini duyurabileceği çok dar bir alan var. Dolayısıyla burada bütün iş muhalefetin göstereceği performansa bağlı.
İktidar muhalefete 2007’dekine benzer bir 367 mağduriyeti hediye etmiş oldu. Eğer, seçmen kitlesine ulaşmanın etkili bir yolunu bulup kendilerini iyi anlatabilirlerse 14 Mayıs 2023 seçimlerinde ipi göğüsleyen taraf olurlar.
İktidarın muhalefetin nasıl davranacağından bağımsız bir hedefi daha var. Her halükârda muhalefet partileri arasına nifak sokmuş olmak istiyor.
İlk gün İYİ Parti lideri Meral Akşener’in ve İmamoğlu’nun birlikte sahnelediklerine bakılırsa, burada iktidar hedefine ulaşmış gibiydi. Ancak, muhalefet liderlerinin katılımıyla gerçekleşen 15 Aralık Saraçhane randevusu, bu oyunun ilk hamlesini boşa çıkardı.
Üstelik DEVA lideri Ali Babacan’ın sözleri, bütün muhalefeti hatta bütün ülkeyi kucaklayıcı nitelikteydi.
Haksızlığı, hukuksuzluğu reddediyorum! pic.twitter.com/guUx34s7g8
— Ali Babacan (@alibabacan) December 15, 2022
Muhalefet, bundan sonra doğru adımlar atmaya devam ederse, dizginler bütünüyle muhalefetin eline geçmiş olur.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***