Almanya Federal Meclisi, 30 Kasım’da Ukraynalı faşistlerin icat ettiği bir tarihsel zırvayı resmen tanıyarak, çok tartışmalı bir karara imza attı. Bu karar Sovyetler Birliği’nin tarımda kolektifleştirme, kolektif çiftlikler kurma politikası sonucunda 1932-33’te Ukrayna’da meydana gelen ölümlerin “soykırım” olarak tanınmasını öngörüyordu. Bu karar, Almanya’nın mevcut Rusya karşıtı yönetiminin bir sonucudur. Tarihte bizzat soykırımı uygulamış bir devletin, bu kararla Rusya karşısında ahlaki bir üstünlük elde etmeye çalıştığını anlamak zor değil. Oysa bu kararla Almanya, “soykırım” kavramını sulandırıp içini boşaltarak, Nürnberg mahkemelerinin ortaya koyduğu soykırım hukukunun da altını oymaktadır.
Sovyetler Birliği’nde 1972 kıtlığını izleyen dönemde başlatılan geniş ölçekli kolektifleştirme hamlesinin Sovyet köylerinde bir sınıf savaşına yol açtığı, zengin köylü (kulak) sınıfının kolektif çiftliklere karşı direnişe geçtiği Beyaz Orduların bu sınıfın teşvikiyle yeniden kurulduğu, bilinen gerçeklerdir. Bu şiddetli sınıf savaşımı sonucunda hem köylerde hem de gıda kıtlığı nedeniyle şehirlerde yüzbinlerce insanın öldüğü de doğrudur. Ancak bu gelişme bütün Sovyetler Birliği çapında yaşanmış sosyoekonomik bir vakadır. Burada güdülen amacın Ukraynalıları soykırıma uğratmak olduğunu öne sürmek, bu yüzden tarihsel bir zırva olacaktır.
Kolektif çiftliklerin (Kolhoz) kuruluşu sürecinde Ukrayna’da olduğu kadar hatta belki ondan da fazla Rusya Sovyet Federatif Sosyalist Cumhuriyeti’nde (RSFSC) de can kayıpları yaşanmıştır. Yine Kazakistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’nde de pek çok insan ölmüştü. Ayrıca tahılı stoklayarak şehirlere ulaşmasını önleyen zengin köylülerin boykotu sebebiyle de birçok insan açlıktan can vermişti. Yine “kolhoza gideceğine kesip yiyelim” mantığı ile milyonlarca iş hayvanı ve at da köylülerce kesilmiştir.**
Ancak neticede, 1933’e geldiğinde tarımsal üretimin %70’i kolhozlarca yapılır olmuş, tarım üretiminde sürekli yaşanan krizlerin böylece sonu gelmiştir. Her 5-6 köye bir makine-traktör istasyonu kurularak, Sovyet tarımı karasabandan traktörlü üretime sıçramıştır. Böylece tarım üretimi misliyle artmış ve köylerde nüfus yeniden artış eğilimine girmiştir. Hiç kuşkusuz, Ukrayna SSC köylüleri de bu maddi refah artışı ve nüfus artışını yaşamışlardır.
1932-33 kıtlığı Rusya tarihinde bir ilk değildir. Daha Çarlık döneminden itibaren tarımsal üretimin niteliğinden kaynaklanan gıda kıtlıkları sıkça görülmüştür. Ancak kolektif çiftliklerin kuruluşu ile birlikte bir daha Sovyetler Birliği yıkılıncaya değin ne kıtlık ne de tarım krizi yaşanmıştır. 1929-33 arasında 5 yıla yayılan Kolhoz Devrimi, getirdiği tüm ağır maliyetlerle birlikte; Sovyetler Birliği gibi dev bir coğrafyada (dünyanın altıda birinde) tarımı makineleştirmiş ve planlanabilir hale getirmiştir. Böylece kıtlıkların ve açlıktan ölümlerin sonu gelmiştir. Kolektif çiftlikler tarımda ciddi bir verim artışına yol açmış ve tarımsal artık, yoksul köylülerin maddi refahını yükseltmiştir. Tarımın planlanabilir hale gelmesi, sosyalist sanayinin de önünü açmış ve böylece Sovyetler Birliği, İngiltere’nin 150 yılda başardığı sanayi devrimini 15 yılda hayata geçirmiştir. Nazi Almanyası’nın Sovyetler Birliği tarafından yenilmesi, böyle bir tarımsal-sınai altyapı sayesinde mümkün olmuştur.
Sovyetler Birliği’ni zor yoluyla yıkan Yeltsin kapitalist grubu, genelde planlı sosyalist ekonominin olduğu gibi, özellikle de 1929-’33 kolektif tarım devriminin amansız düşmanıydı. Yeltsin’in devamcısı olan V. Putin yönetimi de esasen aynı pozisyondadır. Ukraynalı Neo-Naziler ise sosyoekonomik temelli bir sınıf çatışması olan ve tüm Sovyetler çağında yaşanan bir tarihsel olayı salt Ukrayna ile sınırlandırıp özünden saptırarak, Rusların Ukraynalılara karşı soykırımı gibi sunuyorlar. İşte “Holodomor” efsanesi budur.
NAZİLER, UKRAYNA’DAKİ YAHUDİLERE SOYKIRIM UYGULADI
Bugün “Holodomor” efsanesini resmi tez haline getiren Almanya, Ukrayna’yı 1941-44 arasında işgal altında tutmuş ve kurgusal değil, gerçek bir soykırımı orada Ukraynalı Yahudilere karşı uygulamıştır. Bir milyon Yahudi’nin soykırıma uğratılmasında Stephan Bandera gibi Nazi işbirlikçileri de rol oynamıştır. Sadece “Babi Yar” katliamında 250 bin Kievli Yahudi’nin katledildiğini anımsatmak gerekir. Alman ordusunun 600’den fazla Belarus köyünü, tüm köylülerle birlikte yakıp yok ederek Beyaz Ruslara karşı da soykırım suçu işlediğini de unutmamak gerekir. Auschwitz gibi toplama kamplarında Almanlarca öldürülmek üzere tutulan Yahudileri ve Çingeneleri soykırımdan kurtaranın ise Sovyet Kızıl Ordusu olduğunu anımsatmanın yeridir.
Bir başka tuhaflık ise Ukrayna Savaşı’nın her ki tarafının da Lenin ve Stalin’e öfkeli oluşudur. Putin, 24 Şubat konuşmasında aslında var olmayan bir ülkeyi yoktan var ettikleri* için Lenin ve Stalin’e öfkesini dile getiriyordu. Holodomor ile Kiev’deki Neo-Naziler ise Stalin’i Ukraynalılara soykırım uygulamakla suçluyor. Almanya Meclisi de şimdi bu teze resmi destek verdi. Bir taraf, Stalin’i Ukrayna’yı yoktan var etmekle suçlarken diğer taraf varken yok etmeye çalışmakla suçluyor!
TARİHİ ÇARPITIYORLAR
Her iki taraf da kendi çıkarları doğrultusunda tarihi çarpıtıyor. Ukrayna, tarihsel olarak zaten var olan bir ülkeydi, onu Lenin ve Stalin icat etmedi. Ukrayna daha 1918’de zaten bir burjuva cumhuriyeti olarak kurulmuştu. Ancak onu Alman ordusu yıkmıştı. Alman işgalcileri kovulunca Ukrayna bu kez 1919’da bir Sovyet Cumhuriyeti olarak kuruldu. Lenin, Donetsk ve Luhansk’ı Ukrayna’ya bağlayarak ona sınai bir temel kazandırdı. Stalin, Polonya tarafından işgal edilmiş Batı Ukrayna’yı 1945’ten sonra Ukrayna SSC’ye kattı. (Keza Kuzey Bukovina ve Yılan Adası’nı da Romanya’dan alarak Ukrayna’ya kattı.) Ukrayna SSC, bizzat Stalin’in girişimleri sonucu 1945’te Birleşmiş Milletler’in kurucu üyelerinden birisi oldu. Ukrayna SSC’nin diğer tüm Sovyet cumhuriyetlerinden ayrı olarak kendi Kızıl Ordusu da vardı ki bugünkü Ukrayna ordusunun temelini de böylece Stalin atmış oluyordu. Bu anlamda Büyük Rus şovenizminin temsilcisi Putin’in modern Ukrayna’nın kurucular olan Lenin ve Stalin’e öfkesini anlamak mümkündür. Bugünkü Ukrayna, sınırlılarını olduğu gibi Ukrayna SSC’den devralmış ve o sınırlar Nazi Almanyası’na karşı milyonlarca Sovyet yurttaşının can verdiği savaşla çizilmiştir.
Almanya ise modern Ukrayna’nın kurucularından birisi olan J. Stalin’in Ukraynalılara “soykırım uyguladığı” gibi bir efsaneyi resmi tez haline getirerek bugünkü Rus militarizmine bir fiske bile vurmuş olmadı. Aksine kendi soykırım mazisiyle olan hesaplaşmasını zayıflatmış oldu.
Alp Altınörs: Çevirmen, yazar, siyasal iktisatçı, düşünce işçisi. İngilizce, İspanyolca ve Rusça dillerinden çeviriler yapmakta ve bu dillerde araştırmalar yürütmektedir. “İmkânsız Sermaye- 21. Yüzyılda Kapitalizm, Sosyalizm ve Toplum” adlı kitabın yazarıdır. Uluslararası siyasal iktisat, uluslararası ilişkiler, filoloji ve tarih disiplinlerinde; SSCB, Çin Halk Cumhuriyeti ve Osmanlı İmparatorluğu tarihi, sosyalizmin sorunları ve 19. Yüzyıl Rus edebiyatı üzerine
yayımlanmış pek çok makalesi ve çevirisi bulunmaktadır. TED Ankara Koleji Lisesi’ni ve Eskişehir Anadolu Üniversitesi İktisat Fakültesi’ni bitirmiştir. Atılım gazetesi ve Etkin Haber Ajansı’nda gazetecilik, Ceylan Yayınları’nda editörlük yapmıştır. 2008 yılında İstanbul’da kurulan Nazım Hikmet Marksist Bilimler Akademisi’nin koordinatörlüğünü yürütmüş ve bu akademide siyasal iktisat dersleri vermiştir. 2014-2016 yıllarında Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) Merkez Yürütme Kurulu’nda yer almıştır. Halen haber portali Artı Gerçek’te
köşe yazarlığı, çevrimiçi akademik-politik dergi Abstrakt’ta editörlük ve yazarlık yapmaktadır.
Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***