Penaltı… Futbolun olmazsa olmazı. Nefeslerin tutulduğu o an. Üçüncü birinin müdahil olamadığı, tam anlamıyla bir düello. 7 metre 32 santimetre uzunluğuna, 2 metre 44 santimetre boyunda bir kale. Ona 11 metre uzaklıkta bir beyaz nokta. Üzerinde yaklaşık 420 gram ağırlıkta bir top. Ağır mı ağır… Kerameti kendinden menkul üç direk arası, kimi yaşamların kıyısı…
Peki tüm serüven nasıl başlamıştı…
Çok zengin bir ailenin çocuğuydu William McCrum. Dublin’deki Trinity College’de okuyan delikanlı tam bir spor aşığıydı. Dünyayı gezmeye bayılıyor, dolaşmadığında köyü Milford’da futbol, kriket ve rugby takımları kuran İrlandalı, bir yandan da satranç oynuyordu.
Babasının işlerine bir türlü ısınamayan McCrum’un asıl sevdası üç direk arasını beklemekti. İrlanda futbol tarihinde düzenlenen ilk sezonda Milford’un kaleciliğini yapan mirasyedi 62 gol yemiş, puan bile kazanamayan takımın bir parçası olmuştu. Kuvvetle muhtemel mahallede topu olduğu için oynayan zengin çocuğu gibiydi, fakat adını taşıyan William Caddesi’ndeki sahada geliştirdiği fikri çığır açıcıydı…
“Kaleye 11 metre uzaklıkta herhangi bir oyuncu, rakibine çelme takar, tutar veya topu kasten ellerse, hakem hücum yapan takım lehine penaltı vermelidir. Atışı kullanan oyuncu ve kaleci dışında tüm futbolcular topun en az beş metre uzağında durmalıdır. Vuruş gerçekleştiğinde top oyundadır ve vuruşun neticesi gol olabilir.”
İrlanda Futbol Federasyonu’nun toplantısında öneri ilk kez dillendirildiğinde birçokları karşı çıkmıştı. McCrum pes etmiyor, federasyonun bunu uluslararası arenaya taşıması gerektiğini iddia ediyordu. Tevatüre göre İngilizler bu öneriyi tam İrlandalı işi buluyor, asla bir centilmenin ceza sahası içinde sportmenlik dışı sınırlara çıkmayacağını iddia ediyordu.
1891 yılının Sevgililer Günü’nde oynanan bir Federasyon Kupası çeyrek final mücadelesinde yaşanan bir olay İngiltere’de bardağı taşırmıştı. Notts County Stoke City karşısında 1-0 öndeyken, maçın son dakikasında kaleye giren topu savunmadan biri eliyle kesmişti. Çizgiye santimler uzaklıktan kullanılan serbest atıştan gol çıkmamış, yoluna devam eden Notts County finale kadar yükselmişti.
İşte Jack Hendry adındaki o İskoç defans oyuncusu, İrlandalı futbol meftununun bir yıldır kabul ettirmeye çalıştığı icadının önünü açıyordu. 2 Haziran 1891’de Uluslararası Futbol Birliği’nin Glasgow’daki olağan genel kurulunda nokta konuyor, nurtopu gibi bir kural doğuyordu…
Başta penaltı kaleye 11 metre uzaktaki herhangi bir noktadan kullanılabiliyor, kaleciler açıyı daraltmak için 5 metreye kadar ileri çıkabiliyordu. 1900’lerin başında futbol sahaları bugünküne yakın bir şekil almış, penaltı noktası ilk kez 1902’de zeminde yerini almıştı.
İLK HEYECAN
6 Haziran 1891’de tarihin ilk penaltısı atılmıştı. Yeni kural her ne kadar yeni sezon için kabul edilse de hakem James Robertson, Airdrieonians’ın oyuncusu Mitchell’ın Royal Albert’in hücum oyuncusu Lambie’ye çelmesi üzerine beyaz noktayı göstermişti. Airdrie Yardımseverlik Kupası finalini izlemeye gelen iki bini aşkın insan şaşkındı. Sadece onlar mı? Futbolcular bile tam olarak nerede durmaları gerektiğini bilmiyordu. McCrum’un buluşu herkesler için tam bir muammaydı.
Scottish Sport o anı satırlarına taşıyor, tarihin ilk penaltısı bir haberde anlatılıyordu: Atışı kullanan James Mc Luggage hata yapmamış, kaleci James Connor’u avlamıştı.
1891-92 sezonuyla birlikte yeni kural hayat buluyordu. 22 Ağustos’ta Leith Athletic karşısında Renton adına atışı kullanan James McCall İskoçya, 14 Eylül’de Accrington karşısında hata yapmayan Wolverhampton Wanderers forveti Billy Heath de İngiltere’nin en üst liginde ilk penaltı golüne imza atarak tarihe geçmişlerdi. Kimilerinin rüyası, artık kâbustu…
Milli Lig’in kurulmasından sonra ilk penaltı kararı 25 Şubat 1959’da verilmişti. Karagümrük’ün yıldızı Kadri Aytaç’ın vuruşunu daha sonradan Ankaragücü efsanesi olacak Vefa kalecisi Baskın Sosyal kurtarmıştı. 15 Mart’ta Beykoz ağlarını bulan futbolumuzun biricik Ordinaryüs’ü Lefter ise tarihe geçmişti.
FORMÜL ARAYIŞI
McCrum’un buluşu tüm dünyada uygulanıyordu. Hakemlerin verdiği bir karar maçların neticesini etkiliyordu. Peki puanların paylaşılamadığı, dostluğun kazanamadığı anlarda, bir takımın mutlaka galip gelmesi gereken durumlarda ne oluyordu?
Bu sorunun yanıtlarından birini en iyi bilen ülkelerden biri olmalıyız. Malum 1954 Dünya Kupası biletini Franco Bianco adındaki bir İtalyan çocuğun çektiği kurayla almıştık. 1969’da Galatasaray, Şampiyonlar Kulüpler Kupası’nda Spartak Trnava’yı yazı tura atışıyla elemişti.
Evet, kimi durumlarda şans melekleri devreye giriyor, bazen de müsabakalar tekrarlanıyordu. Yugoslavya ve İtalya’daki kupa maçlarında, dünyanın öbür ucundaki amatör turnuvalarda bugünkü seri penaltılara benzer uygulamalar deneniyordu.
1968 Avrupa Futbol Şampiyonası’nda İtalya- Sovyetler Birliği mücadelesi golsüz bitince, kazananı yazı-tura atışı belirlemişti. Talih ev sahibinin yüzüne gülmüş, finale çıkan İtalya Yugoslavya’yı iki maç sonunda devirerek zafer ulaşmıştı. Evet, finalde kura atışı yapılmadığından şampiyonun belirlenmesi için iki gün arayla iki karşılaşma yapılmıştı.
SERİ PENALTILARIN DOĞUMU
Dört ay sonra başlayan 1968 Olimpiyat Oyunları’nda kurayla elenen İsrail’in temsilcileri lobi faaliyetine başlıyordu. Uluslararası Futbol Birliği Kurulu 27 Haziran 1970’te noktayı koymuştu, seri penaltı atışları resmen doğmuştu.
Tabii türlü kazalar da oluyordu. CSKA Sofia- Panathinaikos maçının hakemi sayı saymayı unuttuğundan Yunan ekibine bir tane eksik penaltı attırıyordu. UEFA karşılaşmayı tekrar ettirmiş, bu sefer 90 dakikada galip ortaya çıkmıştı. Her iki mücadeleden de Bulgarlar galip çıkmıştı.
Sonucu beyaz noktada belli olan ilk büyük organizasyon 1976 Avrupa Futbol Şampiyonasıydı. Çekoslovaklar Batı Almanya’yı devirirken, son atışı kullanan orta saha oyuncusu anında tescilli marka olmuş; Panenka penaltısı doğmuştu. Daha sonradan Totti, Hakan Şükür, Zidane, Pirlo, Messi topun altına girerek o çim sahaların Çek şairine nazire yapacaktı…
Dünya Kupası’nda ilk seri penaltı atışı heyecanı 1982’de yaşanmış; Federal Almanya Fransa’yı geçerek finale yükselmişti. Aynı organizasyonda şampiyon iki defa beyaz noktada belli olmuştu. 1994’te Brezilya’ya California’da boyun eğen İtalya, 2006’da Fransa’yı yenerek Almanya’da mutlu sona ulaşmıştı. Tabii Yeni Dünya’da topu minare gibi diken Roberto Baggio futbol tarihinin unutulmazları arasına girmişti.
Hırvatistan-Japonya karşılaşması, Dünya Kupası tarihinde penaltılara kalan 31. maçtı. Kalesinde devleşen Dominik Livakovic, şimdiden Katar’ın unutulmazları arasına girdi. Daha önce onun gibi seri penaltılarda üç vuruşu kurtaran iki meslektaşı vardı: Portekizli Ricardo ve Hırvat Danijel Subasic.
Penaltılara kalan 32. karşılaşmanın sonucu yeryüzünün büyük bölümünde coşkuyla karşılandı. Fas favorilerden İspanya’yı devirirken, İspanyolların penaltı atamaması manidardı. Fas kalecisi Bono, Livakovic’e adeta nazire yaptı. Boğalar birçoklarına göre grupta son maçını kaybederek bu eşleşmeyi seçmişti. Ummadık taş baş yarıyor; dünyanın ahını alan ülke beyaz noktaya gömülüyordu.
Kupaların kupasında bunlar yaşanırken, kaleye 11 metre uzaklıktaki o beyaz noktada Türkiye tarihinin iki unutulmaz destanı yazılmıştı.
Galatasaray, seri penaltılarda Arsenal’i devirerek 2000’de UEFA Kupası’na uzanırken, Popescu’nun şampiyonluğu getiren vuruşundan sonra attığı depar bugün hâlâ milyonlarca futbolsever tarafından hatırlanıyor. Yine EURO 2008’de Semih Şentürk’ün çeyrek finalin uzatmalarının son saniyesinde attığı muhteşem vole, birçoklarının hafızasını süslüyor. Sonrasını Hırvatlara sormayın. Malum onlar için kâbus, bizim için rüya!
Aslında her şey futbola âşık berbat bir kalecinin, zengin bir mirasyedinin ismini taşıyan caddede bir hayal kurmasıyla başladı. Sonrası malumunuz… Galibi tayin etmek için yazı-tura şüphesiz kalplere daha az zararlıydı fakat kârsızdı. 1970’lerde oyun, cam bir ekran için yeniden dizayn ediliyordu. İşte televizyon için seri penaltılar, futbolun belki de en büyük icadı. Milattan sonra 52. yılda olduğumuzu hiç düşündünüz mü?
Ali Murat Hamarat: Spor tarihçisi, spor yazarı. BirGün gazetesi yazarı. İstanbul Üniversitesi’nde hukuk okuyup bir dönem asistanlık yaptıktan sonra gazeteciliğe Taraf’ta başladı. Eurosport’un internet sitesinde genel yayın yönetmenliği yaptı. Radyo ve televizyona programlar hazırladı. 2017’den beri #tarih dergisi’nde yayın kurulu üyesi.
Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***