Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “darbeci” dediği Mısır Cumhurbaşkanı Sisi ile el sıkışmasını ve Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad ile ilgili yumuşama mesajları vermesini değerlendirdi. Dışişleri Bakanlığı döneminde AKP’nin başta Suriye olmak üzere Ortadoğu ülkeleri ile ilgili politikaların mimarı olan ve “Stratejik Derinlik” adlı kitabıyla bilinen Davutoğlu, Erdoğan’ın “Siyasette küslük olmaz” çıkışına göndermede bulundu.
Davutoğlu, “Esad’la barışır, Sisi ile barışır, Filistin meselesinde Mavi Marmara’dakileri eleştirip ‘Bana mı sordun?’ der Netanyahu ile konuşur ama Davutoğlu ile konuşmaz işte Erdoğan’ın gerçek yüzü bu. Ha benimle konuşması için can atıyor değilim ama madem ki küslük yok siyasette niye Gelecek Partisi’nin bayramlaşma tekliflerine hayır diyorsunuz Sayın Erdoğan? Perinçek’le bayramlaşıyorsunuz, ‘Şeytan Ayetleri’ni’ yazanlarla bayramlaşıyorsunuz da Allah aşkına bütün hayatı sizlerle geçmiş olanlarla neden bayramlaşmıyorsunuz?” dedi.
Davutoğlu, “Bugün Erdoğan, ‘Ülke menfaati için fikrinize ihtiyacım var, görüşmek istiyorum’ dese görüşürüm. Hiç bunda gocunmam ama nasıl görüşürüm; kapalı kapılar ardında görüşmem” ifadelerini de kullandı.
KARAR TV’nin Bi’ Karar Ver programında Elif Çakır ve Yıldıray Oğur’un konuğu olan Davutoğlu, gündeme dair açıklamalarda bulundu.
“Esad’la barışır, Sisi ile barışır, Filistin meselesinde Mavi Marmara’dakileri eleştirip ‘Bana mı sordun?’ der Netanyahu ile konuşur ama Davutoğlu ile konuşmaz işte Erdoğan’ın gerçek yüzü bu. Ha benimle konuşması için can atıyor değilim ama madem ki küslük yok siyasette niye Gelecek Partisi’nin bayramlaşma tekliflerine hayır diyorsunuz Sayın Erdoğan? Perinçek’le bayramlaşıyorsunuz, ‘Şeytan Ayetleri’ni’ yazanlarla bayramlaşıyorsunuz da Allah aşkına bütün hayatı sizlerle geçmiş olanlarla neden bayramlaşmıyorsunuz?
Bugün Erdoğan, ‘Ülke menfaati için fikrinize ihtiyacım var, görüşmek istiyorum’ dese görüşürüm. Hiç bunda gocunmam ama nasıl görüşürüm; kapalı kapılar ardında görüşmem. Açık, gündemi belli olur.
‘BUNUN ADI TESLİMİYETÇİ NORMALLEŞME’
Bakın normalleşme olur, mesela biz Yunanistan’la ilişkileri normalleştirdik ama onurlu bir normalleşmeydi bu. Bir gece Yunanistan’la biz 35 anlaşma imzaladık, Mısır’la bizim bir savaşımız yok. Yunanistan’la İstiklal savaşı vermişiz ama kimsenin kimsenin onurunuz zedelemediği, kimsenin kimseye bir şey dikte etmediği şekilde Atina’da 35 anlaşma imzaladık 2011’de. Rusya ile asırlar süren savaşlarımız var, vize muafiyeti anlaşmasını imzaladık. Sırbistan’la Bosna Hersek arasında arabuluculuk yaptık. Bunlar onurlu normalleşmelerdir ama siz en ağır ifadelerle saldırdığınız ve Rabia şehitlerinin hürmeti diyerek siyasileştirdiğiniz Rabia işaretini kullanırken daha önceki bir çok Türkiye güçlüyken normalleşme imkanı varken Türkiye’nin en kırılgan olduğu zannedilen bir dönemde diz çökercesine bir normalleşme gösterirseniz bunun adına ben teslimiyetçi normalleşme derim.
‘MISIR İLE NORMALLEŞMENİN YANINDA OLDUM’
Şimdi Ermenistan ile normalleşmek için en doğru zamandır. Karabağ’ın etrafı kurtarılmış, Azerbaycan’ın toprakları büyük ölçüde bütünleşmiş, işte şimdi Ermenistan’a el uzatıp normalleşmek lazım. Neden, çünkü siz güçlüsünüz. Ermenistan dosyasını geride bırakmak için doğru zaman. Mesela Netanyahu. 2013’te Erdoğan’dan özür dilediğinde, işte o günlerde normalleşmek lazımdı. Çünkü elimiz güçlü ve İsrail’de daralmış durumdaydı. Şimdi ABD İsrail’in başkentini Kudüs yapmış, Arap ülkeleri sıra sıra İsrail’in peşine düşmüş sen gidiyorsun İsrail’le Cumhurbaşkanı buraya gelsin diye 3 ay yalvarıyorsun. Berat Albayrak, normalleşme adımlarını konuşurken İsrail tarafıyla görüşmelerde, bize gelen bilgi, çıksınlar yok desinler, Yahudi destekli medyada Erdoğan aleyhine yazılar çıkmasın diye konuşuyorsun. İşte bu yanlış normalleşme. Bilinler bilir ben her zaman Mısır ile normalleşmenin tarafında oldum. Ama tek taraflı teslimiyetçi bir görüntüyle değil.
Mısır’daki tutumumuz tarihi olarak doğruydu. Biz darbelerin yanında yer alamayız. Kim ne derse desin. Ben aynı yerdeyim. Meydanlarda 4 bin kişinin öldürüldüğü olaylara sessiz kalamayız tıpkı Uygurlara kalmadığımız gibi. Ama o olaylarda arabuluculuk için iki taraf arasında gidelim dediğimizde engellendik. Biz o olayları yumuşatmaya çalıştık Tayyip Erdoğan’ın mantığı ise hamasi bir sertlik… Mesela o günlerde Erdoğan, gazı kim verdiyse, o Kurban Bayramı’nda Haccı boykot etmek istedi. Yani Suudi Arabistan destek veriyor diye yeni rejime, ‘Haccı boykot edelim, Türk Hacılar gitmesin’ dedi. İkna edene kadar çok uğraştım. Olayı Mısır içinde tutalım, Suudi Arabistan önemli bir ülke karıştırmayalım. Bütün bunları karşımıza alamayız, hem bütün Hacca gideceklerin vebalini de üstlenemeyiz. Kim gaza getirdiyse baksınlar Erdoğan çevresine. Ben Dışişleri Bakanı iken beni baypas ederek İhvan Liderlerini Erdoğan ile görüştürenler bu gazı verenler.
Dışişleri Bakanı olarak Mursi’yi ziyarete ben gittim. Allah rahmet eylesin şunu söyledim: ‘Türkiye’ye gelme. ‘Gaz veren böyle mi der?’ Türkiye’ye gelme biz seni nasıl olsa biliyoruz. Suudi Arabistan’a git hem bir Umre yap, Araplarla ilişkileri düzelt, Körfez Ülkeleri ile ilişkileri düzelt, Dünya’ya açıl, Türkiye’ye daha sonra gelmeni tavsiye ediyorum’ dedim. Daha sonra Ak Parti Kongresine geldi biliyorsunuz, diğer ülkelere gittikten sonra. Hatta kendi örneğimizi verdim. Sayın Erdoğan, 2002 seçimlerinden sonra Avrupa’ya Amerika’ya gitti, oraları kazanmak lazım. Şimdi bunları onlara tavsiye eden biziz.
İhvan’ın koalisyonla bir aday çıkartması ve bütün grupların adayı olarak çıkması ya da tarafsız birini Cumhurbaşkanı yapmaları konusunda da telkinlerim oldu. Ama maalesef Hayrat Şatır’ı Türkiye’ye getirip benimle görüştürmeden Erdoğan’la görüştüren kimse bütün bu yanlışlardan o sorumludur.
‘CUMHURBAŞKANI SÖYLEDİĞİ SÖZÜN ALTINDA KALAMAZ’
Erdoğan 2014 yılında Sisi ile BM’de aynı masaya oturmadığında arkadaşlara söyledim. Ben o sıra Başbakan olarak Türkiye’deyim, Sayın Erdoğan Cumhurbaşkanı olarak Birleşmiş Milletlerde. Ne olur ona söyleyin O masa BM masası o masaya otursun. O zamanlar Türkiye güçlü iken, şimdi hiçbir şey almadan Mısır muhaliflerini Türkiye’den yollayarak, Türkiye demokratik bir ülke herkes kalabilir, televizyonlar kapatıldı. Emin ol hiçbir şey diyemezlerdi. Londra’ya söylesinler derdik. Doğu Akdeniz’deki dengeleri bu kadar bozduktan sonra normalleşmenin anlamı yok. Türkiye büyük bir ülke, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı böyle iki, üç yılda kendi söylediği sözün altında kalmaz. Düşünün vahameti; Türkiye’de İstanbul Büyükşehir Belediye Seçimleri yapılıyor, meydanda Erdoğan; ‘Sisi’yi mi seçeceksiniz Binali’yi mi seçeceksiniz?’ diyor. Yani Ekrem İmamoğlu, Sisi, Binali de Türkiye. Şimdi böyle bir mantıktan gidip de tebessüm içindeki fotoğraftan birkaç gün sonra Mısır ve Yunanistan Dışişleri Bakanları, ayrı ayrı açıklamalarda, ‘stratejik bir ortaklık içindeyiz, Doğu Akdeniz’de birlikte çalışacağız’ Türkiye’ye karşı anlamına gelen yayınlar ve açıklamalar yapıldı. Hiçbir şey değişmedi. Türkiye’ye diz çöktürüyorlar.
Bakın gençliğimizden gelen idealizm, eğer bir gün Amerikan Başkanı Türkiye Cumhurbaşkanı’na ‘Aptal olma’ diye mektup gönderecek denseydi, devrimci de buna karşı çıkardı, İslamcıda buna karşı çıkardı, Ülkücü de buna karşı çıkardı. Çünkü Türkiye Cumhurbaşkanı kimseden ‘Aptal olma’ diye mektup alamaz derdi. Johnson Mektubu’nda diplomatik bir tehdit vardı, burada hakaret var. O gece ulaşmaya çalıştığım herkese bu mektup aynı yoldan gitsin dedim. O gün de söyledim o mektubu bana getiren Cumhurbaşkanını görevden alırdım. Getiremez. Büyükelçiyi görevden alırdım. Şimdi İçişleri Bakanı açıklama yapıyor Taksim Saldırısının arkasında Amerika var diye. Aynı Bakan daha önce 15 Temmuz’un arkasında BAE var diyordu.
Serbest Görüş:
Dün Abu Dabi’de BAE İçişleri Bakanı ile görüntü veriyor. Bunların dostu belli değil, düşmanı belli değil. Daha doğrusu düşmanları belli, Türkiye’de bir tek bize düşmanlar. Dostları ise ‘Aptal olma’ diyen Trump dost, ‘Rabia Katili’ dedikleri Sisi dost, hepsi dost. Erdoğan ne dedi ‘Siyasette küslük olmaz, Esad’la barışabiliriz.’. Hiçbir şart koşmadı. Yani şartsız bir şekilde Erdoğan Esad’la barışmaya hazır. Esad ne dedi, ‘şartlarımız var.’ Böyle bir normalleşme olur mu? Suriye Devleti Başkanı, Türkiye Cumhurbaşkanı’na şart dayatıyor. Bunun adına da ‘barış diplomasisi’ deniyor. Sayın Erdoğan’ı çıkar ilişkilerinde, şirket ilişkilerinde, para ilişkilerinde asla sahip çıkmam.”
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***