YORUM | MAHMUT AKPINAR
Erdoğan 17/25 öncesi AKP’yi büyük oranda kontrolüne almış, parti organları üzerinde mutlak denetim kurmuştu. 17/25 soruşturmalarından kurtulunca devletin derin cenahlarıyla ve Ergenekon’la uzlaşarak medyayı ve yargıyı da kontrolü altına aldı. Satın alınacakları satın aldı, teslim olmayanları itibarsızlaştırıp yok etmeye yöneldi.
15 Temmuz muhalefetin Yenikapı’da verdiği mutlak destekle Erdoğan’ı devlet, ülke üzerinde Tek Adam haline getirdi. 15 Temmuz’da yeni bir mağduriyet oluşturdu. Ürettiği hikâyenin ve söylemlerin sorgulanmasını, irdelenmesini asla istemiyor, zira rejimini onun üzerine inşa etti. O söylemi tekrar edene hayat hakkı tanıyor, hatta sınırlı muhalefet alanı bırakıyor ama 15 Temmuz’u sorgulayıp o gece olanların üzerine gidenleri iflah etmiyor.
Erdoğan 15 Temmuz’u gerekçe gösterip “Partili Başkanlık Sistemi” diye demokrasiyle, hukuk devletiyle uyumsuz ucube bir yapı kurdu. Aradan geçen dönemde her alanda mutlak ve sınırsız yetkiye, sıfır sorumluluğa dayalı yönetimle devletin kurumları ve ülke üzerinde baskın bir hakimiyet kurdu. Erdoğan onca otoriterleşmeye, yasa/anayasa takmamaya, kimseye hesap vermemeye rağmen kurduğu Tek Adam yapısını kurumsallaştırıp kalıcı hale getiremedi. Geride kalan 20 yıla rağmen hala rejimi kişisel karizmasıyla, hitabetiyle götürüyor. Uğraştı, ama oğullardan, damatlardan bir hanedanlık çıkaramadı. Muhalefetin yetersizliğine, aydınların risk almamasına rağmen toplumda var olan nisbi demokratik bilinç, biriken kamuoyu tepkisi Erdoğan’ın otoriter rejimi kurumsallaştırmasına engel oldu.
Netice itibari ile Erdoğan bütün güçleri (yasama, yürütme, yargı) kontrol ediyor, büyük küçük her kurumu kendine bağladı, ama ülkede en çok sorgulanan, eleştirilen, nefret edilen kişi durumunda. Onu eleştiren çocuklara dahi dava açıyor, itiraz edene, muhalefet edene ibreti alem cezalar verdiriyor lakin hala gönlüne göre bir mutlakiyet rejimi kuramadı.
Eğer üçüncü defa seçilir ve aynı yetkileri kullanmaya devam ederse korkarım ki fiilen uygulanan otoriter yönetim anlayışını kurumsallaştırır. Yaşlılık, hastalık gibi tabii nedenlerle bir süre sonra Erdoğan gitse dahi, sistem yeni Erdoğanlar üretir ve aynı yetkileri kullanacak birileri çıkar. Bu Erdoğan’ı aratacak Süleyman Soylu, Hakan Fidan, Numan Kurtulmuş veya umulmadık birileri olabilir, ama demokratik birisi olmaz. Zira artık düzen onları otoriter davranmaya zorlar. Yüzyıllardır batıya, demokratikleşmeye doğru yürüyen Türkiye tam bir Ortadoğu rejimine dönüşür.
Erdoğan “olmaz!” denecek bir şey yaptı ve en önemli rakiplerinden Ekrem İmamoğlu’nu siyasetten uzak tutacak bir ceza çıkardı. Böylece hem en güçlü rakibini bertaraf etmeyi, hem CHP içini karıştırmayı, hem de Altılı Masa’nın ortasına kılıcını indirmeyi denedi. AKP’lilerin spekülasyonları, Havuz medyasının yorumları hedef şaşırtmaya ve İmamoğlu’na mağduriyet puanı kazandırmamaya yönelik. Böylesi bir siyasi kararda herhangi bir yargıç keyfi karar veremez. Kaldı ki önceki yargıç bu kararı vermek istemediği için sürüldü, yerine defolu, talimata açık birisi getirildi.
Aslında bu hal, Erdoğan’ın zorda olduğunu, normal yollarla veya trafoya kedi sokarak bu seçimi alamayacağının kabulü niteliğinde. Habire sandık vurgusu yapan Erdoğan sandıkta yenemeyeceğini anladığı için bu tür ayak oyunlarına başvuruyor. Bunun geri tepebilecek tehlikeli bir oyun olduğunu bilmemesi düşünülemez.
Tam bu noktada Ekrem İmamoğlu’na verilen ceza muhalefete büyük bir sorumluluk ve rol yüklüyor. Muhalefet Yenikapı’da arkasında durarak Erdoğan’a otoriter rejim inşa etme fırsatı vermişti, Erdoğan’ın mecbur kalarak yaptığı anlaşılan son hareketi muhalefete tam kurumsallaşmadan bu rejimi bertaraf etme fırsatı sunuyor. Muhalefet seçime kadar birlik ve bütünlük içinde, halka kendini çok iyi anlatarak, Erdoğan’ın ayak oyunlarına gelmeyerek sebep olduğu rejim krizini çözebilir, çözmek zorunda. Aksi halde yüzyıllarca lanetle anılırlar!
Erdoğan devrilmez değil, yıkılmaz değil. Mahalli seçimlerde izlenen akıllı siyasetle ve birliktelikle yenilebileceğini hep beraber gördük. Erdoğan devasa güç ve imkan yanında pek çok dezavantaja, olumsuzluğa sahip. Giderek bir nefret objesi haline geliyor. Önümüzdeki altı ay, ülkenin kalıcı bir otoriter rejime dönüşmesine engel olmak için çok hayati bir zaman dilimi. Muhalefet ülkeyi uçurumun kenarından almak, keyfi, otoriter Erdoğan rejimini sonlandırmak zorunda, zira bu hale gelmesinde vebali ve ihmali büyük!
Tekrar edelim Erdoğan eğer bu seçimi de alırsa demokrasinin ruhuna kalıcı olarak fatiha okumak gerekebilir. Öncelikle muhalefetin Erdoğan ağzıyla konuşmayı, bazı konularda ona kuyruk olmayı terk etmesi, hukuku, adaleti herkes için ve objektif bir şekilde istemesi gerekir. Erdoğan devlet değil, AKP devlet değil! Muhalefet öncelikle milleti, 85 milyonun çıkarını düşünmek zorunda.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***