Yağmur Kaya
Artı Gerçek- 2010’da emniyette maruz kaldığı çıplak arama sonrası intihar eden Onur Yaser Can’ın ölümünün ardından dört polis ve bir bilir kişi hakkında “Evrakta sahtecilik” suçlamasıyla başlatılan yargılamanın 2’inci duruşması 2 Aralık’ta Çağlayan Adliyesi’nde görülecek. Ağabeyi Onur Yaser Can’ın intiharının ardından annesi ve babasını da kaybeden Ezgi Sevgi Can, yaşadıklarını Artı Gerçek’e anlattı.
‘ÖFKEME VE HAKLILIĞIMIZA SARILDIM’
Ağabeyinin intiharının ardından annesi de intihar eden Ezgi Sevgi Can, sağlık sorunları nedeniyle babasını da kaybetti. Dört kişilik bir aileden geriye sadece Ezgi Sevgi Can kaldı. Can, çok acı çektiğini fakat bir o kadar da öfkeli olduğunu şu sözlerle dile getirdi:
“O öfke gerçekten insanı diri tutabiliyor. Yani öfkemize sahip çıkalım bence. Türkiye’de biraz o öfkeyi ve çığlığı insanların örgütlemesi gerekiyor. Kederimizi örgütleyebilirsek aslında bir şeyler değişebilir bu ülkede. Ben de ona sarıldım; öfkeye ve haklılığımıza..
Abimin, annenin, babamın yokluğu nasıl tarif edebilirim bilemiyorum. Ancak müzik yaparak ifade edebiliyorum. Çok yoğun bir acı. En değerli varlığımı kaybettim. Yol arkadaşlarımı kaybettim. Sadece annemi, babamı, abimi değil dostlarımdı onlar benim. Tabii abimi kaybettikten sonra sarıldığım, beni ayakta tutan bir alan olduğu için daha çok sarıldığımı söyleyebilirim müziğe. Abimde bu arada davul çalardı. Çok iyi bir müzisyendi. Bir sürü enstrüman çalıyordu. Eline ne alsa çalabiliyordu. Biz birlikte de böyle grup kurma gibi planlarımız vardı. Çalıyorduk birlikte. Her şeyi mahvettiler. Bir grup narkotik polisi keyfi uygulamalarıyla, bütün ailemi böyle elimden aldılar. Ben bunun hesabını sormaya sonuna kadar devam edeceğim.
‘AİLEMİ KAYBETMEMDE SADECE POLİSLER DEĞİL, TÜM YETKİLİLER SORUMLU’
Ama öyle bir sevgiyle yetiştirdiler ki bizi ben o sevgiyi hala içimde hissedebiliyorum. Tüm ömrüm boyunca da hissedeceğim. Onun verdiği güç var. Hatta abimi kaybettikten sonra da acılarına rağmen beni manevi olarak çok desteklediler. Hissediyorum onları hala. Adalet mücadelesine gelince. Abimin ölümünden bu polisler sorumlu, ama annemi, babamı kaybetmenin sebebi sadece polisler değil aynı zamanda defalarca bizim suç duyurularımıza takipsizlik kararı veren, itirazlarımızı reddeden savcılar, emniyet müfettişleri, valiler. Bütün bu yetkililer aslında sorumlu. Annemin babamın hazırladıkları dilekçeleri okuyunca çok öfkeleniyorum. Bu cezasızlık sistemine, bu sistem içerisinde görev alan herkese tek tek çok öfkeleniyorum ve bu döngüyü kırmak için mücadele edeceğim sonuna kadar.”
‘DİĞER MÜCADELELERDEN GÜÇ ALIYORUM’
Türkiye’de polis şiddetinin gün geçtikçe arttığına dikkat çeken Can, “Bunlar hep cezasızlığının sonucu. O yüzden çok önemli bu mücadelenin her alanda sürdürülmesi. Tabii diğer mücadelelerden de ben güç alıyorum. Takip ediyorum olan biteni şu an Türkiye’de ve yalnız değiliz. Daha da aslında örgütlü, daha bir arada olarak sürdürebilirsek daha güçlü olacağız. Ben o yönde gidildiğini düşünüyorum aslında. Bu konuda umutluyum. Belki de umutlu olmak istiyorum” dedi.
‘SANIKLAR İŞKENCEYLE YARGILANMADIKLARI SÜRECE ADİL BİR YARGILAMA OLMAYACAK’
Dördü polis beş kişi hakkında “gerçeğe aykırı bilirkişilik yapma”, “resmi belgede sahtecilik”, “resmi belgeyi bozma, yok etme” suçlarından 11 yıl aradan sonra dava açıldığını ancak açılan davanın eksik olduğunu dile getiren Can, şöyle devam etti:
“Bu yargılama işkence suçuyla alakalı değil. Resmi evrakta sahtecilikle ilgili. Hala eksik. Annemin, babamın göremeden göçüp gittiği bir dava, yargılama. O anlamda da zaten eksik. O yüzden çok iğneyle kuyuyu kazarak ulaştığımız ufak bir kazanım yargılamanın başlaması ama işkenceyle ilgili bu sanık polisler yargılanmadığı sürece ve ceza almadığı sürece adil bir yargılama olmuş olmayacak. Az önce anlattığım gibi bu cezasızlık sistemi Türkiye de sistematik bir şekilde işliyor maalesef. Adaletin bu kadar uzun süre gecikmesi, bu kadar hantal işlemesi, işlememesi bunların hepsi bir politika. Ve bunlar maalesef suç işleyenlere yarıyor, suç işleyenleri koruyor ve bu konuda suç işleyen polisler dışında bu takipsizlik kararlarını veren savcılar, idari yargılarda soruşturma izni vermeyen valilik… Yetkililerin hepsi sorumlu benim ailemin aslında yok olmasında. Sonuçta orada bunu duyan mahkeme heyetinin bu konuda bir kanaat oluşturması lazım. Demesi gerekir ki yani resmen itiraf ediyor orada polis bunu 18 yıldır yapıyorum o zaman yaptığım bütün aramalar ‘usulsüzdür’ diyor. Usulsüz arama yaptığını mahkeme heyeti önünde resmen itiraf ediyor ve bunu büyük bir rahatlıkla yapıyor. Bununla ilgili tabii ki bir kanaat oluşturması lazım mahkeme heyetinin. Ve olayın bir işkence olayı olduğu ve bu konu davayı genişletmekle alakalı harekete geçmesi lazım. Bu arada bu polisin avukatı da aynı itirafta bulundu. Evet bu rahatlıkla bu suçlar işleniyor. Her şey göz önünde. Bizim tanıklık ifadeleri göz önünde, abimin ardında bıraktığı not göz önünde, yani bunları görmezden gelmemesi gerekiyor mahkemenin. Umarım bu konuda adil bir karar alır. Biz bunun için elimizden geleni yapacağız avukatlarla birlikte.”
‘SANIK POLİSLER İLK DURUŞMAYA KATILMADI’
Sanık polislerden Hakan Aydın’ın mazeret sunarak ilk duruşmaya katılmadığını ve heyetin “zorla getirme kararı” verdiğini belirten Can şöyle devam etti:
“Hakan Aydın bizzat mahkeme kalemine hastalık mazereti bildirerek gelemeyeceğini söyledi ama kendisi bizzat gelerek bu dilekçeyi veriyor mahkeme kalemine bir gün sonra gelemiyor. Yani bariz bir şekilde sorgudan kaçıyor Hakan Aydın. Şimdi ikinci duruşmada Hakan Aydın’ı zorla getirme kararını verdi heyet. Umarım tekrar sorgudan kaçma yoluna gitmezse bu sanığın sorgusu yapılacak.
‘CEZASIZLIK SONUCU SUÇ İŞLEMEYE DEVAM EDİYORLAR’
Abimi işkenceyle ederek intihara sürükleyen polislerin amirleri ‘FETÖ’ den yargılandı ve ihraç edildi ama diğerleri hala polislik yapıyor, hala narkotikte görevdeler. Demek ki, ‘ben istediğimi yapabilirim’ demek isteniyor. Cezasızlığın yarattığı rahatlık nedeniyle bu polisler o kadar rahat, bu kadar açıklıkla suç işlemeye devam edebiliyorlar. Maalesef bunun önüne geçmenin tek yolu gerçekten cesurca işleyen bir yargı, adalet sistemi. Başka türlü bu işin önüne geçmemiz mümkün değil.”
Ezgi Sevgi Can ilk duruşmada yaşananları ise şöyle anlattı:
“Yıllardır sürdürdükleri yalanları sürdürdüler. ‘hatırlamıyorum, cevap vermek istemiyorum’ gibi heyetin aslında otoritesini sarsacak ve resmen mahkeme heyetiyle dalga geçercesine bu tarz cevaplar verdiler. Büyük bir panik hâlindeydi aslında o polisler bunu da gördüm. Ancak suç işleyen bir bu kadar panik yapar. Eğer suç işlememiş olsalar bu tarz çelişkili ve sorgudan kaçan yanıtlara başvurmazlar.”
ONUR YASER CAN’IN İNTİHARI
ODTÜ Mimarlık Fakültesi mezunu Onur Yaser Can, 2 Haziran 2010 tarihinde İstanbul Beyoğlu’nda narkotik polisi tarafından gözaltına alındı. İfadesinin alınmasının ardından serbest bırakılan Onur Yaser Can, iki gün sonra, “Tutanaklarda eksiklik olduğu” gerekçesiyle yeniden karakola çağrıldı. Can, ifadeye çağrıldığı gün çıplak aramaya maruz bırakıldığına ilişkin ifadelerin yer aldığı yazıyı bıraktıktan sonra intihar etti.
Annesi Hatice Can 2014 yılında intihar etti. Babası Mehmet Can ise sağlık sorunları nedeniyle 2019 yılında vefat etti.
Onur Yaser Can’ın intiharından 12 yıl sonra dava açıldı. “Evrakta sahtecilik” suçlamasıyla dört polis ve bir bilirkişi hakkında başlatılan yargılamanın ilk duruşması 30 Eylül’de görülmüştü. İkinci duruşma ise 2 Aralık’ta görülecek.
Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***