HABER ANALİZ | MUHSİN AHMET KARABAY
İsmailağa Cemaati ya da Mahmut Hoca Cemaati, bu kez 6 yaşındaki bir yavrunun babasının isteği doğrultusunda 29 yaşındaki birine verilmesiyle gündeme geldi. İnsanın kanını donduran iddialar, yıllarca istismara uğrayan kız tarafından dillendirildi.
Birilerine göre sorunun çözümü basit. Peki cemaat ve tarikatları kapatmak çözüm olacak mı?
İsmailağa Cemaati bünyesindeki Hiranur Vakfı’nın Onursal Başkanı Yusuf Ziya Gümüşel’in kızına yaptıklarına ilişkin olayı, Birgün Gazetesi’nden Timur Soykan ortaya çıkardı. Habere göre, Gümüşel’in kızı H.K.G., belli bir yaşa geldikten sonra savcılığa gitti ve yıllar içinde kendisine yaşatılanları anlattı.
Tarikat liderlerinden Gümüşel’in, kendi kızını, aynı tarikata mensup 29 yaşındaki Kadir İstekli ile evlendirmesi, “çocuk gelinler” kavramından sonra bu kez toplum hayatına “bebek gelinler” kavramını getirmiş oldu.
Kendi kızını 6 yaşında tecavüze gönderen kaç kişi var bu toplumda? Ayrıca kendi kızına bunu yapan birinin, 6 yaşındaki kaç çocuğa bunu yaptığı sorusu insanın aklına gelmiyor değil.
Bu çok sıradan bir istismar olayı değil. Olay daha önceki yıllarda ortaya çıkarılıyor. İstismara maruz kalan kadın, 14 yaşındayken konu ilk kez mahkemeye intikal ettiğinde önceden öğretildiği gibi savcılıkta 17 yaşında olduğunu söylüyor.
O dönem konu savcılığa intikal ettirildiğinde, savcı doğum evrakı araştırılması yerine kemik yaşı tespitine gönderiliyor. Hastanede de kendi yerine 21 yaşındaki bir kadından kemik yaşı testi için örnekler alınıyor. Gelen sonuç üzerine de soruşturma kapatılıyor.
Oysa şimdi yeniden gündem olan bu konu, bir kişiyi ilgilendiren bir dava değil.
🤬 Bu kız çocuğuyla evlenen biri var,
🤬 Bu kız çocuğunu evlendiren anne-baba var,
🤬 Bu çocuğun dini nikahını kıyan bir hoca var,
🤬 Bu nikaha şahitlik eden iki kişi var,
🤬 Yapılan düğüne katılanlar var,
🤬 Hayırlı olsun demeye giden kişiler var,
🤬 Daha önce olayı soruşturan savcı var,
🤬 Mağdurun yerine test örneği veren yetişkin bir kadın var,
🤬 Bu test örneğini organize eden doktor ve hastane çalışanları var.
MAHMUT USTAOSMANOĞLU’NUN KONUMU
Bu yıl ölen Mahmut Ustaosmanoğlu’nun “Hoca fabrikam” diye tanıttığı Gümüşel, yeni hocalar yetiştirmek amacıyla İstanbul Çengelköy’de görevlendirildi, sonra da 2006’da Hiranur Vakfı’nı kurdu. Mahmut Ustaosmanoğlu’nun yakın halkasındaki kişilerden oldu.
Çarşamba Cemaati, İsmailağa Cemaati ya da Mahmut Hoca Cemaati olarak tanınan Nakşibendi tarikatına bağlı yapının şeyhi olan Mahmut Ustaosmanoğlu, kız çocuklarının okutulmaması üzerine yaptığı açıklamalarla hafızalara kazındı.
“Kızlar katiyen orta, lise ve üniversiteye gitmez. Bunu tekrar tekrar söylüyoruz. Avanaklık etmeyin. 224 bin peygambere gidip danışsanız, 104 kitabı araştırsanız bunun fetvası yoktur. Siz melek gibi, nur gibi kızlarınızı nasıl o gibi yerlere teslim edersiniz.”
Bırakın okula göndermeyi, kadınların çarşafla bile sokağa çıkmasını sakıncalı bulan bir anlayış bu. Kadını, sokağa çıkmaması gereken, evde eşine ve çocuklarına hizmetten başka görevi olmayan canlılar olarak gören bu zihniyet, maalesef bu ülkede giderek itibar kazanıyor.
Mahmut Ustaosmanoğlu’nun cemaati, sağlığında muhafazakâr liderlerin oy deposu olarak görüldü.
Dindar siyasetçiler, öteki dini yapıların önünü açtı, bunlar da siyasete oy depoları oldu. Birbirlerini beslediler. Hatırlarsanız, Cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturan Tayyip Erdoğan, bu yıl Haziran ayında ölen Ustaosmanoğlu’nun cenazesinde konuşarak İsmailağa Cemaati’nin önünü açmaya devam edecekleri mesajını verdi.
CEMAAT, GÜMÜŞEL’İ HEMEN KAPIYA KOYDU
Kızı tarafından şikayet edilmesi ve konunun yargıya taşınması üzerine İsmailağa Cemaati, hemen Ziya Gümüşel’i kapıya koydu. Hiranur Vakfı’nın internet sitesinden Gümüşel’in, cemaatle olan ilgisini gösteren bilgiler vakıf sitesinden silindi.
Sadece vakıf değil, İsmailağa’nın resmi internet sitesinden yapılan açıklamada da Ziya Gümüşel’in cemaatle ilgisinin olmadığı belirtildi. Öyle ya, cemaatler resmi bir yapı değil. Yayınlanan fotoğraflar, ortaya konulan birliktelikler bir anda inkâr edilebilir.
“Medyada yer aldığı ve maksatlı olarak cemaatimizle irtibatlandırılmaya çalışıldığı görülen, nikâh hususunda zikrettiğimiz hassasiyetlerle bağdaşmayan birtakım iddia ve haberlerin Mahmud Efendi Hazretlerimiz (Kuddise Sirruhû) ve cemaatimizle herhangi bir ilgisi bulunmamaktadır. Münferiden gelişen çeşitli iddiaları cemaatimizle ilişkilendirmeye yönelik yorumlara itibar edilmemesi önemle ricamızdır.”
“Cahiliye” döneminde kız çocuklarının diri diri toprağa gömüldüğünü birbirine aktaran bu zihniyet, 21. yüzyılda kız çocuklarını diri diri eve gömen yapısıyla giderek bu toplumda kök salmaya başladı. Cehalet bu yapıdan, bu yapı da cehaletten besleniyor.
Bu cemaatin öğrettiği şekliyle Müslümanlığın vaat ettiği cennet sadece erkeklere hitap ediyor. İşin ilginç yanıysa, İslam dinini bütünüyle erkek dini gibi anlatan bu yapıya, erkeklerden daha çok kadınların ilgi göstermesi…
GÜLŞEN’E HÖNKÜREN STK’LARIN SESSİZLİĞİ
Şarkıcı Gülşen, İmam Hatip Okullarıyla (İHL) ilgili geçtiğimiz aylarda hakaret sayılan bir cümle sarf etmişti. İktidar yandaşı ne kadar sivil toplum kuruluşu (STK) varsa hepsi kınama yarışına girmişti.
İstanbul’da bir konser sırasında Gülşen’i, orkestrasında bulunan bir arkadaşına espri mahiyetinde, “İmam hatipte okumuş. Sapıklığı oradan geliyor herhalde” dedi diye hapse atmışlardı. Bütün İHL’liler bireysel olarak sanatçı aleyhine dava açmaya çağrılmıştı.
Aynı STK’lar, şimdi 6 yaşındaki kızını cinsel istismara teslim eden bir tarikat liderinin yaptıkları karşısında dut yemiş bülbüle döndüler. İsmailağa’dan mı çekiniyorsunuz, yoksa konumlarınızı kaybetmekten mi?
İktidarın yaklaşımı belli. Bu konu da diğer gündeme gelenler gibi bir süre tartışılır ve sonra unutulur gider gözüyle bakılıyor. Bundan dolayı, iktidar nimetlerinden yararlananlar sesini çıkarmamayı seçiyor, yaşananlardan vicdanları yaralananlar feryat etse de bir sonuç çıkmıyor.
TARİKAT VE CEMAATLERİN KAPATILMASI
Birkaç günden bu yana medyadan gelişmeleri takip ediyorum. Tartışmalar, beklendiği gibi iki farklı kutupta sürüyor. Bir taraf, bir kişinin yaptığı yanlıştan cemaat ya da tarikatın sorumlu olamayacağını savunuyor, öte taraf ise bu illegal yapıların her türlü kirliliği bünyesinde taşıdığını öne sürerek, faaliyetlerinin tamamen durdurulması gerektiğini dile getiriyor.
Muhafazakârlar, seküler kesimde bir kişi bir hata yaptığında bütün laik düşüncedekileri aynı kefeye koymakta çok mahirler. Üstelik ellerindeki imkanlarla, müthiş bir propaganda gücüyle bunu topluma da satabiliyorlar.
Seküler kesimin savunduğu, “Atatürk tekke ve zaviyeleri kapatmakta ne kadar haklıymış” tezinin de oturduğu hiçbir sağlıklı temel yok. Hatırlanacağı gibi tekke ve zaviyeler bu ülkede 30 Kasım 1925’te devlet eliyle kapatıldı.
Cemaat ve tarikatlar bir siyasi parti veya dernek değiller ki kapılarına kilit vurulduğunda faaliyetleri durdurulmuş olsun. Nitekim, 1925’te 677 Sayılı Kanun yürürlüğe girdi ama tekke ve zaviyelerin faaliyetleri durmadı. Hemen hepsi, yeraltına inip faaliyetlerini toplum nezdinde devam ettirdi.
BU TOPLUMUN DİNDARLIK KATSAYISI DÜŞÜRÜLMELİ
Her türlü hurafe din diye kabullenilip toplumda dindarlık bu kadar değer gördükçe cemaat ve tarikatların varlığının önüne geçilmesi mümkün değil. Bu ülkede dindarlık para ettiği sürece bu tür istismarların önüne geçilemeyecek.
Din diye anlatılan hurafelerin bir değer olmadığı insanlara gösterilemediği sürece, dini inançlar prim yapmaya devam edecek.
Çözüm, bu toplumun dindarlık katsayısının düşürülmesinden geçiyor.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***