Kılıçdaroğlu’nun girişimiyle CHP Grubu’nun meclise sunduğu “kadının kılık kıyafet serbestisi temelindeki yasa değişikliği önerisi, AKP-MHP iktidarının 2023 seçimlerine yönelik kutuplaştırma planlarını sekteye uğratınca, bu kez Erdoğan el yükseltti ve bu konuda anayasa değişikliğini gündeme getirdi. Belki Kılıçdaroğlu o noktada “o zaman gelin, mecliste kadın milletvekillerinden oluşan ortak bir komisyon kuralım” yanıtını verebilseydi, ortaya bu denli acube ve ayrımcı bir anayasa değişiklik tasarısı çıkmayabilirdi, ama şu anda AKP’li ve MHP’li 336 milletvekilinin imzasıyla meclise sunulan iki maddelik tasarı açıkça ayrımcıdır, anti demokratiktir, temel hak ve özgürlüklere aykırıdır, anayasanın laiklik prensibini ortadan kaldırmaktadır.
Tasarının içeriğine baktığımızda, “dini inancı sebebiyle başını örten veya tercih ettiği kıyafetleri giyen kadınlara mutlak bir dokunulmazlık getirildiğini görüyoruz.
O halde bu taslak kadın kıyafetlerini ikiye ayırmaktadır: Dini gerekçeyle giyilen kıyafetler ve öteki kıyafetler.
Bunun Türkiye şartlarında tercümesi, “öteki” kadın kıyafetlerine ayrımcılığa anayasal dayanak oluşturulmasıdır. Kıyafete bakılacak; eğer kadının kıyafeti dini gerekçeye dayanan bir kıyafet değilse ayrımcılık yapılabilecek!
Örneğin başörtüsü, peçe, çarşaf, burka yasaklanamaz, ama askılı bluz, mini etek, topuklu ayakkabı vb. yasaklanabilir ya da bunları giyen kadınlar aleyhine ayrımcılık yapılabilir.
Başörtülü kadınlara atfedilen mutlak dokunulmazlık, başı açık kadınları bugünkünden daha da kırılgan ve müdahaleye açık hale getiriyor.
LAİKLİK PRENSİBİNDE GEDİK AÇACAK
Taslağın amacının “başörtülü kadınlara ayrımcılığı önlemekten” ziyade bu kıyafetin dini gerekçesinin altını çizmek ve dini sembolleri güvenceye almak olduğu açıkça görülmektedir. Buradaki kilit unsurun “dini inancı sebebiyle” ifadesi olduğunu görüyoruz. Oysa CHP’nin yasa taslağında, toplumdaki genel kabulü yansıtacak şekilde, genel olarak kadının kılık-kıyafeti ayrımcılıktan uzak tutulmuştu.
20 yıldır kadını bütün kamusal alanlardan uzaklaştırmaya çalışan, kadınların kıyafetine, giyimine kuşamına karışan bir iktidardan, zaten kadınlar lehine bir tasarı getirmesi beklenemezdi.
Peki, laik bir devletin anayasasına “dini gerekçeli” bir madde eklenebilir mi? Eklenirse ne olur? Eklenemez, zira eklenirse, dini gerekçeli başka maddelerin eklenmesinin de önü açılmış olur.
Örneğin İsmailağa Cemaati mensubu bir şahsın, kızını 6 yaşında “evlendirmesi” skandalını iki haftadır yaşıyoruz. Babası H.K. G.’nin 6 yaşında “kocaya verilmesini” dinen uygun ve caiz buluyordu. Onun okula gitmesini ise caiz bulmuyordu. İşte burası, dini inançla evrensel temel hakların çatıştığı noktadır.
Dini inancı gerekçesiyle kız çocuğunu okutmak istemeyen, onu çocuk yaşta “evlendirmek isteyen, karma eğitimi dini sebeplerle kabul etmeyen, dini gerekçelerle birden fazla kadınla evlenmeyi hak gören, kadının çalışmasını caiz görmeyen kişiler de aynı anayasal hakkı talep edecektir. “İnancımızı yaşayamıyoruz” gerekçesiyle onlar da dine getirdikleri bu yorumun anayasaya işlenmesini isteyeceklerdir.
Daha ötesi, dini gerekçelerle başkalarının hayatının kısıtlanmasını isteyenler, örneğin halka açık kanserlerin yasaklanmasını, kadınların sokaklarda kolu, bacağı açık gezmesinin yasaklanmasını, zinanın’ yeniden suç ilan edilmesini vb. isteyenler de ortaya çıkacaktır.
Sonra Kuran-ı Kerim’in yazıldığı Arapça alfabenin Türkçe alfabesi yerine geçirilmesini, okul müfredatından dinle çelişen yönlerin çıkartılmasını giderek toplum yasalarının tümüyle İslam şeriatına göre düzenlenmesini isteyenler sesini yükseltecektir. Dolayısıyla bu çok önemli bir karılma noktasıdır.
Bir devlet ya laiktir ve o zaman dini inanç onun anayasal referansı olamaz; ya da laik değildir ve o zaman da dini inanç giderek tüm toplum düzeninin temeline oturacaktır.
Dolayısıyla AKP-MHP’nin anayasa teklifinin ilk maddesi, anayasanın laiklik prensibinde, geri dönüşsüz bir gedik açacaktır. İçimizdeki Taliban’ın bu gediğe yükleneceğini öngörmek ise hiç zor değildir
ORBAN TAKTİĞİ
Teklifin ikinci maddesi ise, zaten Medeni Kanun tarafından yasaklanmış olan eşcinsel evliliğini bu kez anayasal olarak yasaklamakla ilgilidir. Temel hak ve özgürlükleri kısıtlayan bir maddedir. Bu maddenin esin kaynağı Macaristan’daki Orban yönetiminin seçim taktiğidir. Orban yönetimi seçim sandığının yanına bir de eşcinsel evliliğiyle ilgili bir referandum sandığı koyarak, seçmen davranışını kendi lehine maniple etmeyi başarmıştı.
AKP MHP iktidarının amacının da bir biçimde bu konuda bir referandum tertiplemek olduğu anlaşılıyor. MHP daha da ileriye gidip cinsiyet değişikliği ameliyatını yasaklamak için bir yasa tasarısı da verdi.
Eşcinsel evliliği geçmişte pek çok ülkede yasak iken, zamanla toplumların eğilimi, eşcinsel yurttaşların da evlenme ve aile kurma hakkından mahrum bırakılamayacağı yönünde evrildi. Sadece ABD, Kanada ve Avrupa ülkelerinde değil, örneğin sosyalist Küba’da da evrim bu yönde olmuştur. Cumhur ittifakı ise, militarizmin temelini oluşturan “erkekliği” yüceltmek uğruna bu eğilimin önünü daha bugünden kesmek ve bu yasağı anayasal düzeye çıkartmak istemektedir. Çocukların okula aç gittiği bir ülkede “aileyi” eşcinsellerin zayıflattığı iddiası ise gülünçtür. Eşcinsel haklarının insan hakları olduğunu anımsatmanın yeridir.
Alp Altınörs: Çevirmen, yazar, siyasal iktisatçı, düşünce işçisi. İngilizce, İspanyolca ve Rusça dillerinden çeviriler yapmakta ve bu dillerde araştırmalar yürütmektedir. “İmkânsız Sermaye- 21. Yüzyılda Kapitalizm, Sosyalizm ve Toplum” adlı kitabın yazarıdır. Uluslararası siyasal iktisat, uluslararası ilişkiler, filoloji ve tarih disiplinlerinde; SSCB, Çin Halk Cumhuriyeti ve Osmanlı İmparatorluğu tarihi, sosyalizmin sorunları ve 19. Yüzyıl Rus edebiyatı üzerine pek çok makalesi ve çevirisi bulunmaktadır. TED Ankara Koleji Lisesi’ni ve Eskişehir Anadolu Üniversitesi İktisat Fakültesi’ni bitirmiştir. 2008 yılında İstanbul’da kurulan Nazım Hikmet Marksist Bilimler Akademisi’nin koordinatörlüğünü yürütmüş siyasal iktisat dersleri vermiştir. 2014-2016 yıllarında HDP) Merkez Yürütme Kurulu’nda yer almıştır.
Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***