Müthiş bir gerilim yaşanıyor; heyecan, kızgınlık, öfke durukta.
Bir yandan avukatlar, gazeteciler, izleyiciler İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun yargılandığı duruşma salonunda, Kartal Adliyesi’nin koridorlarında neredeyse göğüs göğse mücadele ediyor karşılarına dikilen güvenlik güçleriyle, çelik bariyerlerle.
Diğer yandan İmamoğlu’nun çağrısıyla Saraçhane’de mahkeme kararını bekleyen kalabalık arttıkça artıyor.
Ekrem İmamoğlu hakkında uydurma gerekçelerle açılan “ahmak davası”nın karar duruşması var.
İBB Başkanı İmamoğlu’nu yargılayan mahkeme yerleşik bütün eğilimlere aykırı bir kararla duruşmaya üç saatlik bir ara veriyor savunmaya süre tanımak için.
Kartal’dan Saraçhane’ye uzanan bir çizgiye kilitlenmiş tüm Türkiye; tel tel gerilmiş bir sinirle İmamoğlu hakkında verilecek kararı bekliyor.
Bu karar sadece ülkenin en büyük kentinin belediye başkanının değil, zamanında yapılması durumunda 27 Pazar kalmış Haziran 2023 seçimlerinin de kaderini belirleyecek.
Kartal’daki duruşma salonunda da; Saraçhane’de gittikçe artan kalabalıkta da biraz sonra büyük bir coşkuya ya da hayal kırıklığına dönüşecek mahkeme kararı bekleniyor büyük bir gerilimle.
CHP Lideri Kılıçdaroğlu da ne yazık ki bu süreci “bilgisini, görgüsünü arttırmak için” aynı günün sabahında gittiği Almanya’dan izliyor.
Aynı Kılıçdaroğlu birkaç ay önce Saray iktidarının TBMM’ye getirdiği “Sansür Yasası”nın görüşmelerine de “bilgisini ve görgüsünü arttırmak için” gittiği ABD’de yakalanmıştı.
Oysa “Sansür Yasası”nın görüşüldüğü tarih de, İmamoğlu’nun yargılanacağı gün de en az bir ay öncesinden belliydi.
Sanki CHP’nin başarısızlığını, Millet İttifakı’nın seçim kaybetmesini, Erdoğan’ın kazanmasını isteyen parti genel merkezindeki karanlık bir güç, en kritik günde Kılıçdaroğlu’nu yurtdışına yönlendiriyordu.
Böylesine kritik bir günde CHP “komutansız” kalırken, İYİ Parti lideri Meral Akşener, İmamoğlu’nun çağrısı üzerine Ankara’dan Saraçhane’ye doğru yola çıktığını, araç içersinde çekilmiş bir fotoğrafıyla duyuruyordu sosyal medya hesabından.
Kartal’dan Saraçhane’ye Türkiye’nin tüm muhalif güçleri tarafından yaşanan bu büyük gerilimin ortasında, Kılıçdaroğlu yapılan hatayı anlamış olacak ki sabah gittiği Berlin’den akşama doğru Türkiye’ye dönebilmek için özel uçak arayışına girmişti.
İşte böylesine öfkeyle umudun, heyecanla coşkunun, kızgınlıkla soğukkanlı kalmanın kaotik sarmalı yaşanırken mahkemenin kararı geldi; İmamoğlu’na 2 yıl 7 ay hapis cezası… Bu aynı zamanda İmamoğlu’nun siyasi yasaklı olmasına yol açan bir karardı.
Çok açık ki; her ne kadar kararı hukuken Kartal Adliyesi’ndeki mahkeme vermiş görünse de, bu aslında Erdoğan tarafından yapılan bir “Saray darbesi”ydi.
KARARIN YARATTIĞI OLUMLU VE OLUMSUZ SONUÇLAR
Bu tablonun doğurduğu olumlu ve olumsuz birkaç sonucu çok net ifade edelim.
Birincisi seçimlerde Cumhurbaşkanlığının en güçlü isimlerinden İmamoğlu’nun adaylığı, konulan siyasi yasakla birlikte çok büyük bir yara almıştır.
İkincisi, yine Cumhurbaşkanlığının diğer güçlü ismi Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylığı da en kritik günde yurtdışına giderek “ordusunu komutansız bıraktığı için” basireti ve karar vermedeki isabetine ilişkin duyulan güven çok büyük ölçüde sarsılmıştır.
Bu süreç İmamoğlu’nu “demokrasi kahramanı” yaparken, Kılıçdaroğlu’nu otoyolda ters şeritten giden beceriksiz sürücü durumuna düşürmüştür.
Bu iki olumsuz sonuçtan sonra gelelim mahkeme kararının yol açtığı olumlu gelişmelere…
Birincisi karar açıklandığı andan itibaren çok net şekilde görülmüştür ki, İmamoğlu’na verilen bu ceza Saray iktidarında büyük bir yara açmıştır. Erdoğan’a olan tepkiyi büyütmüştür.
İkincisi, tek adam olarak Erdoğan’ın önümüzdeki seçimlerden, özellikle de karşısındaki muhtemel adaylardan biri olan İmamoğlu’ndan ne denli korktuğunu göstermiştir. Yani Erdoğan korkusunda suçüstü yakalanmıştır.
Üçüncüsü, demokrasi güçlerinin birbirine daha da sıkı kenetlenmesini sağlamıştır.
Dördüncüsü, bu aynı zamanda İstanbul seçimlerinin iptali sonrasında görüldüğü gibi, hukuksuz ve adaletsiz iktidara sandıkta iyi bir ders verme iştahını daha da arttırmıştır.
İmamoğlu’na siyasi yasak da getiren mahkumiyet kararı öncesinde Erdoğan oyununu üçlü sandık üzerine kurmuş, ilmik ilmik bu taktiğini örüyordu.
Erdoğan önümüzdeki seçime ekonomik kriz, yokluk, yoksulluk, açlık, hayat pahalılığı, enflasyon, değeri yerlerde sürünen TL tartışmaları ile girmek istemiyordu. Bu nedenle “başörtüsü ve LGBT +” tartışmalarına kilitlemek amacındaydı 2023 seçimlerini.
Bu taktiği haber alan ya da hisseden CHP Lideri Kılıçdaroğlu bir yasa teklifi vererek Erdoğan’ın bu girişiminin önünü kesmek istedi. Ancak yasa önerisi AKP ve MHP oylarıyla reddedildi. AKP kurmayları MHP’lilerin de firesiz imza desteğiyle başörtüsü ve LGBT + tartışmalarına yol açacak anayasa değişikliğini TBMM’ye getirdi.
Bu teklifin Meclis’ten geçmesi ve referanduma gidebilmesi için 360 oy gerekiyor. Eğer 400’ün üzerinde oy alırsa bu teklif referanduma gerek kalmadan anayasa maddesine dönüşecekti.
Millet İttifakı’nın bu taktiğe karşı duruşu çok tereddütlü.
“Aman referanduma gitmesin” diye CHP dahil bazı Millet İttifakı partilerinde Erdoğan’ın bu teklifine 400’den fazla oyla “evet” deme eğilimi ağır basıyor.
Ancak görünen o ki aynen Macaristan’da Urban’ın yaptığı gibi cumhurbaşkanlığı ve milletvekili sandıklarının yanına bir de referandum sandığı koymak istiyor Erdoğan.
Erdoğan’ın bu oyununu bozmak muhalefetin, AKP’nin teklifine “evet” demesiyle de mümkün görünmüyor. Çünkü Meclis’teki oylamada teklif 400’den fazla oyla geçse de Erdoğan anayasa gereği yine referanduma götürebilir ve götürecektir de.
Önümüzdeki ilk seçim aslında “tek adam rejimi”yle “güçlendirilmiş parlamenter sistem” arasında bir referanduma dönüşmüştü. Anketlerde halkın neredeyse yüzde 70’i “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine” tereddütsüz “hayır” diyordu. İşte Erdoğan bu referandumdan kaçmak için milletin önüne ikinci bir referandum sandığı koymanın peşinde.
İktidarın bu oyunu ancak muhalefetin TBMM’deki tüm sayısal gücüyle Erdoğan’ın anayasa değişikliği önerisine güçlü bir “hayır” demekten geçmektedir.
Muhalefetin, özellikle de Millet İttifakı’nın bu basireti gösterip göstermeyeceği konusunda durum şu anda kuşkuludur. Bu konuda 6’lı masanın kesin kararını önümüzdeki günlerde göreceğiz.
Erdoğan seçimler için ilk büyük hamlesini anayasa değişikliği önerisiyle yaparken, ikinci atağını da İmamoğlu’na siyasi yasak getiren mahkeme kararını aldırarak gerçekleştirdi.
Evet, İmamoğlu’na “ahmak davası”yla verilen bu hapis cezası ve getirilen siyasi yasak kararı apaçık bir “Saray Darbesi”dir.
Yaşadığımız süreçte heyecan daha da artıyor, öfke çoğalıyor, gerilim birikiyor.
İktidarıyla muhalefetiyle; seçime beş kala bir ahmaklık yarışı başlamıştır. Hangisi daha ahmaksa bu “Saray Darbesi”nin altında kalacaktır.
Yazık bu ülkeye!
Celal Başlangıç: 1956 yılında İstanbul’da doğdu. 1975’te Ekspres’te gazeteciliğe başladı. 1978 yılında Ege Üniversitesi Gazetecilik ve Halkla İlişkiler Yüksek Okulu’nu bitirdi. Demokrat İzmir, Politika ve Cumhuriyet gazetelerinde muhabirlik, istihbarat şefliği, bölge temsilciliği, politika servis şefliği ve yazı işleri müdürlüğü yaptı. 1995’te Evrensel Gazetesi’nin Kurucu Genel Yayın Yönetmenliği görevini üstlendi. Radikal’de 10 yıldan fazla süreyle “Zaman Mekan ve İnsan” röportajları yaptı. 2002’de Beyoğlu Gazetesi’nin Kurucu Genel Yayın Yönetmeni oldu. 2011’de İMC TV’nin Kurucu Yayın Kurulu Üyeliğinde bulundu. T 24, Haberdar ve Gazete Duvar haber sitelerinde köşe yazarlığı yaptı. 2017’de Artı TV ve Artı Gerçek’in Kurucu Genel Yayın Yönetmenliğini yaptı.
Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***