İnsanlığın kirli tarihi ya da FIFA (8)
YORUM | M. NEDİM HAZAR
1904 yılında Paris’te birkaç spor gazetecisinin akletmesiyle kurulan FIFA, başlangıçta elit bir kadro tarafından yönetildi. En son İngilizlerin kibir sembolü Sir Stanley Rous’un 13 yıllık başkanlığını Brezilya’dan bir tüccar kırıyordu: Joao Havelange…
Havelange, aklında futboldan ziyade para olan bir karakterdi. Dolayısıyla FIFA’yı bir para musluğuna çevirmek için gereken adımların hepsini attı.
Önce Adidas’ın mirasyedisi Horst Dassler. Ardından Longines saatlerinin pazarlama müdürü Sepp Blatter.
Bu üçlü, öylesine hızlı girişiyorlar ki işlere, 1974-1998 arası FIFA ve futbol benzersiz para getiren bir ürüne dönüşüyor.
Milyon dolarlık bütçelerin yerini milyar dolarlar alıyor.
Ve elbette bal tutan parmağını yalıyor. Gerek Havelange, gerekse Dassler multimilyoner bir imparatorluğa dönüşürken, en dipten gelen akıntı ise Blatter oluyor. Blatter diplerde yaşayan balıklar gibi, pusuya yatıp vaktinin gelmesini bekliyor. Dassler’in şirketi ISL, Havelange’a yolladığı rüşveti yanlışlıkla FIFA’ya fatura ettiği anda film kopuyor ve tüm kozlar Blatter’in eline geçiyor. Önce FIFA genel sekreterliği, sonra ise veliahtlık.
Blatter, Havelange’a onurlu bir gidiş planlıyor. Havelange, 1998 Fransa Kupa Finalleri’nde emekli olduğunu açıklayacak ve koltuğunu Blatter’e bırakacaktır.
Blatter’in Havelange’a yaptığı şantajda ne kadar ciddi olduğu medyada yayınlattığı haberlerden ortaya çıkınca, Brezilyalı patron için istifadan başka seçenek kalmamıştı.
FIFA’nın nasıl büyüdüğünü anlamak için şu rakamlar yeterli olsa gerektir:
Stanley Rous başkanken FIFA’nın resmi çalışan sayısı sadece 11 idi. Havelange bu rakamı 400’e çıkarmıştı.
1982 yılında şampiyon takıma toplam 2,2 milyon dolar, turnuvaya katılan tüm takımlara 20 milyon dolar dağıtılırken, bu seneki Katar turnuvasının şampiyonu 45 milyon dolar alacak.
Tüm takımlara dağıtılan paranın miktarı ise 1 milyar doları geçecek!
FIFA 1998 seçimleri çok enteresan bir kapışmaya sahne olacaktı.
Havelange istifa ederken, yerine aday olacak olan Blatter’i destekleyeceğini açıklamıştı.
Ancak UEFA karşısına kendi başkanı Lennart Johanson’u çıkarmıştı.
Blatter önce büyük şok yaşadı, çünkü böyle güçlü ve dişli bir rakip beklemiyordu. Ancak öylece boş boş oturmaya hiç de niyeti yoktu.
Johanson 8 yıldan beri yönettiği UEFA’nın marka değerini inanılmaz yükseltmekle kalmamış, Avrupa futbolunu tüm dünyada en pahalı ürüne dönüştürmeyi başarmıştı. Ancak esas gücünü demokrat ve şeffaf yönetiminden almaktaydı.
Ve seçimlere giderken tek vaadi de bu oldu. Seçim sırasında yaptığı konuşmada bunu açıkça ifade etti: “Ben herhangi bir ülkeye herhangi bir vaatte bulunmuyorum, sadece ve sadece şeffaf ve demokratik bir FIFA vaat ediyorum!”
Kapitalizmin ve paranın tadını almış ülke futbol kuruluşları ise bu vaatlerin karın doyurmadığına inanıyordu. Ancak bunun için Blatter’in tulumbaya biraz su dökmesi gerekiyordu!
İşte tam da bu noktada isterseniz FIFA ve genel kurulunun yapısına bir göz atalım.
Bir FIFA başkan adayı seçimleri kazanmak için kendi yapısındaki konfederasyonların oylarını almak zorundaydı. Toplam 228 oy kullanılıyordu ve bunun en az 128 tanesini almak zorundaydılar. Eğer bu rakama ulaşılmazsa, ikinci tura gidiliyor ve bir oy bile daha fazla alan FIFA başkanı oluyordu.
FIFA’nın delegasyonu ülke futbol federasyonlarından oluşuyordu. Bu federasyonlar belli konfederasyonlara bağlıydı.
Bu konfederasyonlar; Avrupa’nınki UEFA, Asya’nınki AFC, Amerika’nınki CONMEBOL, Okyanusya’nınki OFC, Orta ve Kuzey ve Orta Amerika’nınki (Karayip’ler burada kilit ülkeydi) CONCACAF ve Afrika’nın CAF’tı.
Biz sıradan insanlar pek bilmeyiz ama büyük turnuvalarda oynanan çok önemli bahislerden biri de bu federasyonlardan kimin galip geleceğiyle ilgili olan bölümdü. Mesela şu anda Katar’da bu anlamda milyar dolarlık bahisler dönmekte.
Bu arada bazı haksızlıklar da söz konusuydu.
Mesela Brezilya, Uruguay, Arjantin gibi Dünya futbolunun marka değerini yükselten ülkelerin bulunduğu CONMEBOL’un sadece 10 oy hakkı varken, irili ufaklı onlarca ve futbolda hiçbir varlık gösteremeyen ülkelerin konfederasyonu CONCACAF’ın tam 41 oyu bulunuyordu. Keza Afrika Konfederasyonu CAF da 52 oyla en etkin konfederasyondu. Asya Konfederasyonu AFC’nin oy sayısı ise 41’di. Yıllar boyu FIFA’yı yöneten Avrupa kıtasının konfederasyonu UEFA’nın oy sayısı ise 46’ydı.
Bazı ülkeler ise siyasi anlamda varlık göstermedikleri ya da herhangi bir federasyona üye olmadıkları halde, (Ki bunların çoğu bağımsızlık mücadelesi veren toplumlardı) Havelange tarafından oy oranını artırmak için genel kurula dahil edilmişti. Abhazya, Katalonya, Bask Bölgesi, Grönland, Kürdistan, Osetya, Somali, Batı Sahra gibi.
Hâsılı kelam bunlara Vatikan, Tuvalu, Palaos, Mikronezya (Evet böyle bir ülke var) Kiribati, Marşal Adaları gibi bağlı olmayan bağımsızlar olarak nitelenen ve Uluslararası Olimpiyat Komitesi’nin zorlamasıyla FIFA’ya katılan ülkelerle beraber, yine Havelange’ın oy deposu olarak gördüğü Okyanusya ülkelerinden 13 oyu ekleyince toplam 228 oy ortaya çıkıyordu.
Lennart Johanson da tıpkı Rous gibi hakem kökenli bir futbol adamıydı.
İsterseniz sondan başlayalım; Sepp Blatter’in tüm pis işlerinde yanında olan ve FIFA’nın ne kadar kirli çamaşırı varsa hepsini halının altına gizleyen şu andaki başkanı Gianni Infantino, Lennart Johanson vefat ettikten bir gün sonra (5 Haziran 2009) şöyle bir konuşma yaptı: “Lennart Johansson’un ölüm haberi kalbimi sızlatıyor. O bir arkadaş, bir bilgelik ve ilham kaynağıydı. 2000 yılında federasyona katıldığımda UEFA Başkanı olduğu için ona her zaman minnettar olacağım. O zaman, Lennart her zaman bir profesyonellik modeli ve daha da önemlisi bir insanlık modeli olmuştur.”
Tam bir timsah gözyaşı!
Oysa aynı Lennart 1998 yılında neredeyse kesin olarak kazanacağı belli olan FIFA seçimlerinde oynanan bütün ayak oyunlarını yakından biliyordu.
Tıpkı, yıllar sonra medyaya konuşan ve “Havelange’ın pis işlerinden asla haberim yoktu” diye yalan söyleyen Sepp Blatter gibi.
UEFA ise şöyle bir açıklama yaptı ki çok doğruydu: “İsveç futbolunun gelmiş geçmiş en büyük lideri olarak Johansson’a saygılarımızı sunuyoruz.” Ardından FIFA, Paris’te düzenlenen Dünya Futbol Birliği Kongresi’nde eski başkan yardımcısını bir dakikalık saygı duruşuyla onurlandırmıştı.
1928 yılında Almanya, İsveç ve İsviçre’de faaliyet gösteren üç muşamba şirketi birleşerek Forbo Flooring şirketini kurdular. 1950 ile 1975 yılları arasında şirket halı ve vinil sektöründe lider marka konumuna yükselmişti. 1950 yılında Stockholm yakınlarındaki Aekeshov köyünden bir genç bu şirkette ayakçı olarak işe başlamıştı. Neredeyse şirketin her katında emeği olan bu adam 30 yılın sonunda tüm kademeleri teker teker geçmiş ve şirketin hem CEO’su, hem de yönetim kurulu başkanı olmuştu. Bu isim Lennart Johanson’dan başkası değildi.
Çocukluğunda kız kardeşiyle beraber futbol oynardı, ancak yaşı ilerledikçe kilo aldı ve kendisine “Şişman kedi” lakabı da bu sebeple takılmıştı, 1967’den 1980’e kadar İsveç futbol takımı AIK’nin (Allmänna Idrottsklubben) kulüp başkanlığını yaptıktan sonra 1985-1990 yıllarında İsveç Futbol Federasyonu’nun başkanıydı ve 1990’da Avrupa Futbol Federasyonu UEFA’nın sansasyonel bir şekilde başkanı oldu. Tamamen sıradan bir İsveçli olan Lennart; Brolin, Ljungberg, Larsson ve Ibrahimovic gibi dünya çapındaki yıldızların arkasındaki isim olarak Avrupa futbolunda bir numara oldu.
1990 yılında Malta’da düzenlenen UEFA Kongresi’nde başkan olmuştu.
1992’de İsveç’te düzenlenen Avrupa Futbol şampiyonası finallerinde İsveç yarı finallerde Almanya’ya 3-2 yenilip turnuvadan elenmişti ama Almanlara adeta kök söktüren İsveç milli takımı kupanın yıldızıydı. O yıl kupayı finalde Almanya’yı 2-0 yenen Danimarka almıştı ama bundan iki yıl sonra, 1994’te Amerika’da düzenlenen Dünya Kupası finallerinde İsveç rüzgarı esti. Gruplardan Brezilya’nın ardından ikinci olarak çıktıktan sonra (Brolin ve Dahlin devleşmişti) önce Suudi Arabistan, ardından Romanya’yı safdışı bırakmışlardı. Yarı finalde, grup maçlarından sonra tekrar karşılaştığı Brezilya’ya Romario’nun attığı gol ile güç bela 1-0 mağlup olmuş ve kupaya veda etmişti. Üçüncülük maçında ise Bulgaristan’ı adeta kevgire döndürmüşlerdi: 4-0.
İşte bu başarının mimarı olarak Lennart Johanson gösteriliyordu. Başarıları bu kadar değildi, örneğin Şampiyonlar Ligi’ni kurulmasında en ön safta yer almıştı. Başkanlığı sırasında UEFA merkezini Bern’den Nyon’a taşımıştı.
Ve nihayet FIFA başkanlığına aday olma aşamasına gelmişti ki pek çok otorite Blatter gibi karanlık ve şaibeli bir isme karşı onun kazanacağını düşünüyordu.
Ancak hayatın ve futbolun gerçekleri biraz farklıydı.
Blatter, ilk olarak onu en güçlü yerinden, Avrupa’dan vurmak için çok önemli bir ismi kadrosuna katarak başladı. Michel Platini fiyatını açıkça ifade edecek kadar saf biriydi. “1 buçuk milyon isterim” demişti Blatter’e. Blatter “Frank mı?” deyince “Hayır Euro” cevabı almıştı. Blatter için bu para önemli bir meblağ değildi ama onu esas motive edecek şeyi biliyordu, eğer bu seçimi kazanırlarsa Platini’yi UEFA’nın başına getirecekti!
Futbolun iki kirli ismi: James Warner ve Sepp Blatter!
Blatter ikinci olarak FIFA delegasyon listesini eline aldı ve konfederasyonlara yakın markaj yapmaya başladı. Özellikle CONCACAF’ın Trinidad Tobagolu başkanı James Warner’e. Warner açıkça Johanson’dan para istemiş ve ret cevabı almıştı. Ona göre ahlaksız bir teklifti bu ama Blatter’in ahlak gibi bir sorunu yoktu. Sadece Warner’in istediği parayı vermekle kalmadı, ona bir çanta dolusu para yollayarak, kendisine bağlı konfederasyonlara dağıtmasını istemişti. Soranlara, “Ülke futbolları için yardım” diyordu ama elbette bu paraların tek Cent’i bile futbola gitmeyecekti!
Araştırmalar seçimden sadece iki ay önce Johanson’un Blatter’e karşı yüzde 63’e yüzde 23 önde olduğunu gösteriyordu. Geri kalan yüzde 14’lük kararsızlar bile Blatter’e yetmiyordu.
Süre azdı ve Blatter hızlı hareket etti.
Bin Hammam, Beckenbauer ve Blatter.
Rotayı Asya Konfederasyonu AFC’ye yöneltti. Buranın başında Muhammed Bin Hammam isimli çok zengin ve iliğine kadar rüşveti bilen birisi vardı. Bu Hammam’ı lütfen unutmayın, zira Katar Şeyhi’nin Erdoğan’a yolladığı uçakta da, Rusya ve Katar’a dünya kupası finallerinin verilmesinde de bu tüccar Arap’ın payı çok büyüktü. İlerleyen bölümlerde ismini daha çok anacağız.
Sepp Blatter’in Afrika konfederasyonunu kafalaması hiç zor olmadı. Dünya medyasına yakın zamanda bir finalin Afrika’da yapılacağı sözünü verdi. (Ki bu sözü tutacaktı.)
Kahverengi zarflar, ki bu terim Joao Havelange’ın icadıydı, lüks otel odalarında elden ele dolaşıyordu. Her birinde en az bir milyon dolarlık miktar bulunuyordu.
Operasyon tamamlanmıştı…
8 Haziran 1998’de yapılan 51. FIFA kongresindeki başkanlık seçiminin ilk turunun sonucu başta yaptığı konuşmada demokrasi, dayanışma ve şeffaflık sözü veren Lennard Johanson olmak üzere tüm Avrupa otoritelerini şoke etmişti. Oylama öncesi kürsüye gelen Jahonson şöyle konuşmuştu: “Bana oy vermek, temiz futbola ve temiz bir FIFA’ya oy vermek demektir!”
Ve delegelerin büyük çoğunluğu ona oy vermediler.
Blatter 194 ülkenin 111’inin oyunu almıştı
Johanson ise sadece 80 oyda kaldı.
Üçte iki çoğunluk olan 128 rakamına ulaşılmadığı için ikinci tura geçilecekti ki kürsüye Johanson geldi ve “ikinci tura gerek yok ben öğlen yemeğine gidiyorum” dedi.
Blatter zaferini erken ilan etmişti.
FIFA ise karanlık yolculuğuna daha da karanlık bir etap eklemek üzere yoluna devam ediyordu!
(Devam edeceğiz)
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***