YORUM | Av. NURULLAH ALBAYRAK
Ülkelerin krizle boğuştuğu, dünya savaşının konuşulduğu, enerji ve gıda krizinin ülke gündemlerinin üst sıralarında yer aldığı bu günlerde Rusya’nın Ukrayna’yı işgaliyle gelişen NATO gündemini de konuşmaya başladık. Bu kapsamda İsveç heyetinin NATO üyeliğinin onaylanmasına yönelik olarak Türkiye’ye yaptıkları ziyarette herkesi ters köşe yapacak şekilde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın basın açıklamasında gündeme getirdiği bir isim tüm bu gündemlerin üzerine çıktı.
Yaptığı açıklamada Erdoğan ‘Şu anda FETÖ terör örgütünden İsveç’te olan bir tanesi var ki, ismini de vereceğim Bülent Keneş, mesela bu teröristin Türkiye’ye deport edilmesi bizler için büyük önem arz ediyor. Bununla alakalı olarak da biz tabii İsveç’in daha hassas davranmasını istiyoruz.’ dedi.
Modern demokrasiler ve az da olsa devlet geleneği olan ülkeler açısından anlaşılması oldukça zor olan bu türden bir iletişim stratejisini tahlil etmek için uzman olmaya gerek olmadığını düşünüyorum.
Cumhurbaşkanı Erdoğan yaptığı basın toplantısında Bülent Keneş’in ‘deport edilmesi bizler için büyük önem arz ediyor’ diyerek konunun şahsi bir mesele olduğunu açıklamış oldu. 70 yıllık NATO üyeliğinin verdiği sorumluluk bir kenara bırakılarak ve evrensel hukuk ilkeleri yok sayılarak ortaya konulan bu tavır, terörle mücadele denilen hadisenin de şahsi ajandanın bir parçası olduğunu, anlamak istemeyenlere gösterdi.
Uluslararası hukukun ne dediği dikkate alınmadığı gibi deport ne demek, sınırdışı edilmek ne demek, iade ne demek, mülteci ne demek, uluslararası hukuktan kaynaklanan sorumluluk ne demek onu da bilmiyorlar. Aslında bu açıklamayla ‘biz hukuk mukuk tanımıyoruz. Muhataplarımızdan da hukuk kaideleri yerine kendi istediklerimizi uygulamalarını bekliyoruz’ diyerek hukuk tanımazlıklarını cümle aleme göstermiş oldular.
Terörist dedikleri gazeteci Bülent Keneş’in iadesi istenilen dosyada suç delili olarak gösterdikleri şeylere bakıldığında bu zihniyetin hak, hukuk, adalet kavramlarından ne kadar uzak olduğu açıkça görülebiliyor.
Bülent Keneş’in suçlu olarak gösterildiği iddianamede ‘Türkiye Büyük Millet Meclisini Ortadan Kaldırmaya veya Görevini Yapmasını Engellemeye Tesebbüs Etme, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini Ortadan Kaldırmaya veya Görevini Yapmasını Engellemeye Tesebbüs Etme, Anayasal Düzeni Ortadan Kaldırmaya Tesebbüs Etme, Silahlı Terör örgütüne Üye Olma suçlarını işlediklerinin kabulü’ denilerek müebbet hapis cezasıyla cezalandırılması istenmektedir.
Müebbet hapis cezası istenilen bu suçların delili olarak gösterdikleri şeyler ise hukukun ayaklar altına alındığının delili niteliğinde.
- Today’s Zaman Genel Yayın Yönetmeni olarak görev yaptığı tespit edilmiştir.
- GÜLEN tarafından yazılmış örgütsel doküman niteliğindeki kitapların bulunduğu tespit edilmiştir.
- Bank Asya hesabında 13 bin 862,71 TL’lik artış olduğu,
- Hamdullah Bayram Öztürk ile iletişim-irtibat kaydının bulunduğu anlaşılmıştır.
Müebbet hapis cezasıyla cezalandırılmak istenen, deport edin denilerek NATO gündemine getirilen, ağır dünya gündeminin üstüne ismi çıkan gazeteci Bülent beyin suçlarının delilleri bunlar. Bu delilleri suç olarak gösteren savcı, bu suçlamayı yargılama konusu yapan hakimler ve bunları meydanlarda söyleyen siyasiler sadece Bülent beyi değil ülkenin ve dünyanın gündemini de alt üst ediyor.
Bir yandan “Türkiye’de terörün birinci sırada çıkmadığı gibi neredeyse sıralamaya bile girmediğini” söylerken, diğer yandan ülkenin nasıl bir terör riskiyle karşı karşıya kaldığını anlatıp ardından gazeteci Bülent Keneş’in ismini vererek ne kadar önemli bir terörist olduğu iddiasıyla deport edilmesini talep etmek ne uluslararası ilişkilerin ne de aklı başında insanların anlamlandırabileceği bir yaklaşım değildir.
Küresel güvenliğin riskler yaşadığı ve dünyanın barışa daha fazla ihtiyaç duyduğu bir dönemde aday ülkelerin onay sürecini bir gazetecinin ismini vererek şahsi kin seviyesine indirgemek de yıllar sonra ülkenin, milletin, devletin ayıbı olarak hatırlanacaktır.
Ülkenin itibarını hiçe sayarak ortaya koydukları bu tavır neticesinde ne olacağını hep birlikte göreceğiz. Ancak göz ardı ettikleri bir husus var ki o da hukukun geçerli olduğu ülkelerde mülteciler geldikleri ülkelere deport edilmezler.
Mültecilerin, hayat ve özgürlüklerinin tehdit edilebileceği ülke veya topraklara herhangi bir şekilde geri gönderilmelerini yasaklayan bu temel mülteci hukuku ilkesine geri göndermeme ilkesi denilmektedir. Bu ilke uluslararası teamül hukukunun bir parçasıdır ve bu nedenle, 1951 Sözleşmesine taraf olsun olmasın tüm Devletler açısından bağlayıcı olduğu kabul edilmektedir.
Bu vesileyle bizler de terör suçlamasının absürtlüğünü ve bu absürtlükle onbinlerce insanın mağdur edildiğini ulaşabildiğimiz herkese anlatmaya devam edeceğiz.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***