İran’da halk protestoları, görülmedik şey değildir. Molla rejiminin ağır baskısı altında bunalan halkın taleplerini, itirazlarını dile getirebildiği yegane kanal; 5-10 yılda bir patlak veren, birkaç hafta süren sonrasında ise rejimin zor aygıtlarınca bastırılan halk protestolarıdır.
2009’da Ahmedinejat’ın seçimleri Musavi’den çalmasına tepki olarak gelişen “Yeşil Hareket”, 2019 Kasım’ında Meşhed’de başlayarak ülke çapına yayınlan anti-kapitalist protestolar bunların en bilinenleridir. Sadece 2019 protestolarında 1500 İranlının katledilmiş olması molla rejiminin “gösteri ve yürüyüş hakkı”nı ne denli şiddetle bastırdığının bir göstergesidir.
Halk protestoları üçüncü ayına girdi
Tam da vahşet düzeyindeki bu bastırma hareketlerinden ötürü, İran’da halk protestolarının süreklilik ve kalıcılık kazandığı görüldük şey değildir. İlk başlarda yine öncekiler gibi parlayıp söneceği sanılsa da Jina Mahsa Amini’nin başörtüsü polisince gözaltına alınıp katledilmesiyle başlayan halk protestoları, on yıllardan bu yana ilk kez bu eşiği aşarak, üçüncü ayına girdi.
2019 Kasım’ındaki katliamların yıldönümü vesilesiyle ilan edilen genel yas ve genel direnişle birlikte halk protestoları da adeta bir sel gibi tüm kentleri kapladı. Hareket genelleşmeye başladı. Şu ana değin protestolarda 350 İranlının katledilmiş olması kitleleri yatıştırmak bir yana daha da öfkelendirdi. İran halkı “öldükçe çoğalırken” Molla rejimi ise “öldürdükçe tükendi”. 1979 Devrimi’ne damgasını vuran güçlerden birisi sayılan Tahran Çarşısı esnafının dahi kepenk kapatması, yaşanan olayların tarihselliğini bize hissettiriyor. İlkin kadınların başlattığı, liseli gençliğin ve Kürt halkının çoğalttığı sokak gösterileri; gelinen noktada Huzistan’da Arapların, Belucistan’da Belucların, Güney Azerbaycan halkının; dahası grev yapan işçilerin kepenk kapatan esnafların boykot yapan üniversitelilerin, başını açan film yıldızlarının, halkın yanında olduğunu ilan eden aydınların katılımlarıyla çığ gibi büyüyor.
Ne sokakta Besiç’in kurşunu ne mahkemelerin idam kararları ne sosyal medya yasakları halk hareketini durdurabiliyor. Tam anlamıyla dipten gelen bir dalgayla karşı karşıyayız. İran halkını on yıllardır örgütsüz bırakan mollalar, şimdi gelişen halk hareketini sistem içine çekip eritecek hiçbir aracı kurum bulamıyor.
Bu hareketin dolaysız tarihsel öncelleri 2009 “Yeşil” hareketi ve 2019 antikapitalist yoksul hareketidir. 2009’da İran halkı umudunu Musavi gibi sözde “reformcu” mollalara bağlamıştı. Öfke, Ahmedinejat gibi mollaların en sert yüzü olan isimlere yönelikti. Politik özgürlük talebi yine hareketin özünü oluşturmakla birlikte bu talep sistem içi reformlara bağlanmıştı. Ancak hareketin reforöcu biçimi onu katliamlarla bastırılmaktan kurtarmadı. Seçimden hile ile elenen Musavi ise ev hapsine alındı (halen ev hapsinde). 2009 sonrasında molla rejimi adım adım “reformcu” hareketi tasfiye etti ve bu tasfiye son seçimlerde Reisi’nin başkanlığıyla taçlandırıldı. Reformcu hareketin tasfiyesi molla rejiminin en önemli emniyet supabının yok edilmesi demekti.
2019 Kasım hareketi ise esasen ekonomik talepler üzerinden yükseldi. Kapitalizmin uluslararası krizine bir tepki olduğu kadar, kaynakları bir avuç çürümüş molla ve çevresine paylaştırıp yolsuzluklarla halkı soyan molla rejimine de bir itirazdı. O da halkın bilincine nice tohumlar ekerek, tarihte yerini aldı. Bir petrol ülkesinde akaryakıt fiyatlarına yapılan zamların protestosuyla başladı. Molla rejiminin militarist yayılmacılıkla kaynakları dış ülkelerde harcamasının eleştirisine kadar ulaştı.
Mollalar geri adım atsa dahi kitleleri yatıştıramayabilir
Mahsa Amini’nin öldürülmesi böyle bir tarihsel arka plan, böyle bir bilinç birikimi, ödenmiş bunca bedel ve molla rejiminin birikmiş onulmaz çelişkilerinin üzerinden bir genel direnişe dönüştü. İran’da sadece halkın genel uyanışına şahitlik etmiyoruz. Molla rejiminin genel krizini de gözlemliyoruz. Üstelik bunlar ABD’nin Biden yönetimiyle bırakın İran molla rejimine müdahale etmeyi tersine “Nükleer Anlaşmayı” yeniden aktifleştirip mollalarla uzlaşmaya çalıştığı bir dönemde yaşanıyor.
Dahası her ne kadar İran devlet televizyonu protestolarda Türk MİT’inin parmağını arasa da AKP-MHP iktidarının (siyasal İslamcılığa karşı geliştiği için üstelik Kürtler de içinde yer aldığından) Mahsa protestolarına en ufak bir destek vermediği, İran ile tüm çelişkilerine rağmen sadece “sükunet” diledikleri bir dönem yaşanıyor.
Peki, ne olacak? İranlı mollalar bu hareketi şiddetle bastırmadıklarına göre; kaçınılmaz olarak mollalar bölünecek ve bir kısmı kendisini “halkın safında” ilan edecektir. İranlı kadınların cins bilincinin ulaştığı yeni niteliksel düzeyde artık “başörtüsü zorunluluğu” fiilen aşılmıştır. Başörtüsü polisi toplum tarafından reddedilmiştir. Molla rejimi ya bu gerçekleri kabul ederek bu noktada geri adım atacak ya da başörtüsü zorunluluğunda ısrar ederek devrilmelerine giden yolu kısaltacaklar. Dahası da var. Halk hareketinin geldiği düzey itibariyle molla rejimi bu çok önemli geri adımı atsa dahi yine de kitleleri yatıştıramayabilir.
Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***