HABER ANALİZ | HASAN CÜCÜK
Avrupa giderek aşırı sağa dümen kırmaya devam ediyor. Sadece 15-20 yıl öncesine gittiğimizde aşırı sağ, sistemin marjinalleri addediliyordu. Bugün ise aşırı sağ siyasette denge noktasına geldi. Bir taraftan aşırı sağ yükselirken diğer yandan ırkçılık ve İslamofobi artıyor. Elbette suçu başkasında aramak kolaya kaçmak oluyor. Bu artışta bizim (göçmenlerin) hiç mi suçumuz yok? İsveç ve Danimarka seçimlerinden yola çıkıp, gelin iğneyi önce kendimize batıralım.
Eylül ayında İsveç’te genel seçimler vardı. Nüfusunun yüzde 25’ini göçmen kökenlilerin oluşturduğu ülkede, sandıktan sağ partiler önde çıktı. İlk kez 2010 seçimlerinde barajı geçip, mecliste temsil hakkını elde eden İsveç Demokratları her seçimde oyunu artırmayı başardı. Eylül seçimlerinde ise tarihi bir başarıya imza attılar. Neo-Nazi hareketinden doğan bir parti olan İsveçli Demokratlar, sandıktan ikinci parti olarak çıktı. Yüzde 20,54 oyla 249 sandalyeli İsveç Parlamentosu’nda 73 vekille temsil edilmeyi başardı.
İsveç’te yeni hükümet, liberal muhafazakâr olarak tanımlanan Ilımlı Parti, Liberal Parti ve Hristiyan Demokrat Parti’den oluşurken, başbakan Ilımlı Parti Lideri Ulf Kristersson oldu. Üçlü azınlık koalisyonu kurulurken, hükümete dışarıdan aşırı sağ İsveçli Demokratlar destek verdi. Aşırı sağ görüntüde koalisyonun resmen parçası olmasa da perde arkasından ülke siyasetine yön verecek. Benzer durumu Danimarka 2001-12 arasında Liberal – Muhafazakar azınlık koalisyon sürecinde yaşamıştı. Hükümeti dışarıdan destekleyen Danimarka Halk Partisi, iktidara yön vermişti. Şimdi aynı yoldan İsveç ilerleyecek. Ülkenin göçmen politikasında radikal değişiklikler olacak. ‘Göçmen dostu’ İsveç giderek göçmen istemeyen ülkeye dönüşecek.
Merkez Parti’den milletvekili seçilen Türkiye kökenli Muharrem Demirok, yeni hükümetin meclisten güvenoyu almasını ‘’İsveç’in kara günü’’ olarak tanımladı. Demirok’un tanımı doğru ama adres yanlış. Bu ‘kara günün’ müsebbiplerinin başında tıpkı Demirok gibi Türkiye kökenli bir isim var; Mikail Yüksek. Kurduğu Farklı Renkler Partisi’yle (Nyans) seçime giren Mikail Yüksek’in barajı aşma şansı bulunmuyordu. Toplamda yaklaşık 26 bin 500 oy aldı. Daha vahimi Yüksek’in partisine oy veren 50 bin kişinin oyu yanlış kullanıldığı için geçersiz sayıldı. Peki aşırı sağın desteklediği hükümet kaç oy farkıyla geldi? 25 bin 500 oy. Mikail Yüksek, sayesinde aşırı sağ destekli parti iktidara geldi. Zaten bunu da saklamıyor. Hatta övünüyor, ‘’Sosyal Demokrat Parti iktidarını deviren parti olarak tarihe geçtik.’’ Gözün aydın olsun. Bundan sonra aşırı sağ ve İslamofobi’den şikayet hakkın olmayacak. Mikail Yüksek’in partisine giden oyların normalde adresi sol bloktu. Sadece ‘göçmen ve Müslüman’ olduğu için oy aldı.
1 Kasım’da Danimarka seçime gitti. Sandıktan yine sol blok çıktı. Ancak Türkiye kökenliler açısından hüsran yaşandı. Şubat 2005’te yapılan seçimlerde Türkiye kökenli Sosyal Demokrat Parti’den Hüseyin Araç, Danimarka Parlamentosu’na doğrudan seçilen ilk isim olarak tarihe geçmişti. Hüseyin Araç’la başlayan süreç aralıksız 17 yıl devam etti. Her dönem mutlaka Türkiye kökenli isimler mecliste yer aldı. Bazı dönemlerde üç isimle parlamentoda temsil edildik. Kasım seçimlerine girerken ise iki Türkiye kökenli vardı. Hatta babası Kürt olan Lars Aslan’ı da eklediğimizde üç isimdi.
1 Kasım’da ise hüsranı yaşadık. Hiçbir Türkiye kökenli seçilmeyi başaramadı. Acı olan ise, buna yine aynı kökten gelen insanlar engel oldu. Seçilme şansı olmayan isimlerin adaylığı sayesinde, seçilme ihtimali yüksek olan isimler bile kaybetti. Bir anlamda kendi ayağımıza sıktık. Birkaç yüz oy farkıyla kaybeden aday sayısı en az iki oldu. Görüntüde ‘göçmenlere sıcak bakan’, gerçekte ise göçmen oylarının peşinde olan partilerden aday olanlar sağ olsun, 17 yıl sonra parlamento Türkiye kökenli vekilsiz kaldı.
Demokraside herkesin aday olma hakkı var diyebilirsiniz. Haklısınız da. Ancak ortaya çıkan tablo sonrası yabancı düşmanlığı ve İslamofobi’den şikayet etmeyeceksiniz. Basiretsizce davranmanın sonucuna katlanacaksın. Barajı geçmesi mümkün olmayan partilerden aday olmak sadece popülizm şehvetidir. Seçim sürecinde özellikle kendi çevrende ettiğin tumturaklı laflarla gündem oluyorsun. Bir de barajı geçen partilerden seçilmeyecek yerlerden aday olanlar var. Seçilmekten ziyade seçtirmemeyi başarıyorlar. Sanki bir şansları varmış gibi de ‘nasip değilmiş’ diyorlar, aldıkları oylara bakmadan! Sonuç 12 Türkiye kökenliden hiçbiri seçilemedi.
Avrupa’da ırkçılık ve İslamofobi’nin yükselmesinde göçmenlerin işlediği suçların önemli etkisi var. Aşırı sağa oy kazandıran göçmenler, seçimlerde yaptıkları yanlış tercihlerle de aşırı sağın ekmeğine yağ sürüyor. Barajı geçmesi mümkün olmayan partilerden ve seçilme şansı olmayan sıralardan aday olan göçmenlere verilen her oy aşırı sağın hanesine yazılıyor. Bakmayın tumturaklı laflar ettiklerine, göçmen kökenli adayların ezici çoğunluğu sadece yine kendisi gibi isimlerden oy alıyor. Kaybeden ise koca bir göçmen toplumu oluyor. Bunu da maalesef sonuna kadar hak ediyorlar. Suçluyu başka yerde aramayın. Suçlu biziz!
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***