YORUM | Dr. YÜKSEL NİZAMOĞLU
Osmanlı Devleti’nin son dönemlerinde yetiştirdiği en önemli devlet adamlarından birisi de Ahmet Cevdet Paşa’dır. Tanzimat ricali arasında yer alan Paşa, devlet adamlığının yanında tarihçi, hukukçu, mütefekkir, eğitimci ve sosyolog kimlikleriyle de öne çıkmıştır.
Kendisi ilmiyede kalmak istese de yönü mülkiye olmuş ve çok farklı görevleri başarıyla yerine getirmiştir. Ancak Paşa, Mithat Paşa’nın yargılandığı Yıldız Mahkemesi’ndeki rolü nedeniyle çok ağır eleştirilere maruz kalmıştır.
İLMİYEDEN MÜLKİYEYE
Cevdet Paşa’nın asıl ismi Ahmet olup bugün Bulgaristan topraklarında yer alan Lofça’da 1823’te dünyaya gelmiş ve ilk eğitimini burada almıştır. Beraber ders aldığı kişiler arasında sonraları defalarca yolları kesişecek olan Mithat Paşa da vardır.
Daha sonra İstanbul’a gelen Paşa, devrin önemli müderrislerden eğitim görmüş ve adına Cevdet’i de eklemiştir. Ahmet Cevdet, İstanbul’da kendini tamamen öğrenmeye vermiş ve bunu “geceleri yatmayup, kitap üzerinde uyuklar ve kitap üzerinde uyur ve kitaba sarılır idim. Eyyam-ı tatilde bile dinlenmez idim” sözleriyle anlatmıştır.
Ahmet Cevdet’in bu öğrenme aşkı, yatağa düşmesiyle sonuçlansa da kısa zamanda gözde talebe olmasını ve devrin alimleriyle münakaşa edebilecek seviyeye gelmesini sağlamıştır. Kendi ifadesine göre Arapça ve Farsçayı okuyup yazabilecek kadar, Bulgarca ve Fransızcayı da anlayabilecek kadar öğrenmiştir. Fransızcayı öğrenmesi ona Batı dünyasını tanımak için iyi bir fırsat oluşturmuştur.
Ahmet Cevdet’in hedefi ilmiyede yükselmek ve bu alandaki son makam olan şeyhülislamlığa kadar ulaşmaktı. İlk resmi görevi de yirmi üç yaşındayken Rumeli’de Premedi kazası kadılığı olan Ahmet Cevdet, daha sonra da İstanbul müderrisliği ruusunu kazandı.
Onun ilmiye yolundan mülkiyeye geçmesi Tanzimatın önde gelen devlet adamlarından Mustafa Reşit Paşa ile tanışmasıyla gerçekleşti. Paşa, meşihattan açık fikirli ve aydın bir din adamı istemiş ve kendisine Ahmet Cevdet gönderilmişti. Ahmet Cevdet, Reşit Paşa’nın takdirini kazandı ve “Kavaid-i Osmani” adıyla bir gramer kitabı hazırladı. O, Fransızca öğrenmeye de Paşa ile tanıştıktan sonra başladığını anlatmaktadır.
Tanzimat reformlarının en yoğun döneminde Meclis-i Umumiye üyesi ve Darülmuallimin Mektebi müdürlüğüne tayin edildi. Daha sonra da Encümen-i Daniş üyesi yapıldı.
Ahmet Cevdet makamları hızla atlamış, önce Galata mollası olmuş sonra da kendisine İstanbul payeliği ve Mekke-i Mükerreme payesi verilmiştir. Bu yıllarda müfettişlik dönemi başlamış ve o da devlet kademelerinde yaşanan çekişmelerden nasibini almıştır. Buna rağmen gönderildiği her yerde görevini en iyi şekilde yapacaktır.
İkbal basamaklarını hızla tırmanırken bir taraftan imkanları artmakta diğer taraftan da dünya görüşünde değişiklikler yaşanmaktadır. Kendisi bunu, daha önce sadece bir hizmetçisi varken sonradan “at ve seyis, kayıkla kayıkçı tedarikine mecbur oldum” şeklinde ifade edecektir.
Ahmet Cevdet görevleri esnasında İşkodra’daki isyanı bastırmış, Bosna’da ve Çukurova’da ıslahatlar yaparak büyük bir takdir kazanmıştır. Ancak düşmanları da artmış ve şeyhülislam olmayı beklerken kazaskerlik payesi vezirliğe çevrilmiş yani “efendi” iken “paşa” yapılmıştır. O bundan memnun olmasa da artık ilmiyede değil mülkiyede yer alacaktır.
MECELLE
Ahmet Cevdet Paşa bundan sonra devlet kademelerinde valilikten nazırlığa kadar çok önemli görevler üstlendi. Önce Halep valiliği yapan Paşa, daha sonra Adliye Nazırlığı’na getirildi. Bu görevi sırasında nizamiye mahkemelerinin teşkilatını kurarak kanun ve nizamnamelerini hazırladı.
Paşa’ya asıl şöhretini kazandıran ise Mecelle’nin hazırlanması oldu. Ortaya attığı Hanefi fıkhına ait bir kanun kitabı hazırlanması düşüncesi kabul edilerek başkanının kendisi olduğu “Mecelle-i Ahkam-ı Adliye Cemiyeti” oluşturuldu. Bu cemiyet, Paşa’nın başkanlığında ve devrin önde gelen alimlerinin katılımıyla Mecelle’nin ilk dört cildini yayınladı.
Beşinci cildin hazırlığı tamamlanırken Paşa azledilerek Bursa valiliğine tayin olduğu gibi çalışma da Babıali’den alınıp meşihata verilerek başkanlık görevine Gerdankıran Ömer Hulusi Efendi getirildi. Ömer Hulusi Efendi’nin başkanlığı sırasında hazırlanan altıncı kitap öncekilerle uyumlu olmadığı ve çok basit bir tarzda hazırlandığı gerekçesiyle toplatılmıştır. Ahmet Cevdet de Ömer Hulusi ve diğer üyeleri fıkıh bilmedikleri ve gerçek hayattan uzak kaldıkları gerekçesiyle eleştirmiştir.
Altıncı kitapla ilgili tenkitler sonrasında Ahmet Cevdet yeniden cemiyetin başkanlığına tayin edilmiş ve sonra da Evkaf Nazırlığına getirilmiştir (1873). Ardından Maarif Nazırı yapılan Paşa, bu görevinde de her seviyede ders programları hazırlatmış, kendisi de ders kitapları yazmıştır.
O artık takdire göre bazen bakanlık bazen de valilik görevlerine tayin edilmektedir. Yanya, Suriye valiliği yapan Paşa, ölümüne kadar farklı zamanlarda Adliye, Evkaf, Maarif ve Ticaret Nazırlığı da yapmıştır.
1890’da beşinci defa Adliye Nazırı yapılan Paşa, Sadrazam Kâmil Paşa’yla anlaşamamış ve Abdülhamit tarafından Meclis-i Âli üyesi yapılmıştır. Böylece siyasi hayatı sona ermiş, vefatına kadar geçen beş yıllık sürede ilmi çalışmalarla uğraşmıştır. 1895’te vefatı sonrasında da Fatih Sultan Mehmet türbesi haziresine defnedilmiştir.
Kanun çalışmaları nedeniyle Bernard Lewis’in “dahi hukuk adamı” dediği Ahmet Cevdet, Adliye Nazırlığı döneminde 1880’de Mekteb-i Hukuk’u da açan kişidir. Bu mektep sonradan Darülfünun’un bir fakültesi olacaktır.
Paşa’nın Osmanlı ve İslam dünyasına en büyük katkısı kuşkusuz Mecelle’dir. Mecelle, İslam hukuku alanında yapılan ilk kanun olma özelliği taşımaktadır. Mecelle her ne kadar bir komisyon tarafından hazırlansa da en büyük katkı Paşa’ya aittir.
Mecelle’de sade bir dil ve üslup tercih edilmiş, her konuya dair örnek yer almış, Mısır ve Arabistan haricindeki Osmanlı coğrafyasında tatbik edilmiştir. Osmanlı’dan ayrılan ülkelerde 1970’lere kadar yürürlükte kalması Mecelle’nin ne kadar önemli bir hukuk faaliyeti olduğunu göstermektedir.
TARİHÇİLİĞİ
Paşa’nın tarihçiliği Encümen-i Daniş üyeliği sırasında başlamış ve buradaki ilk toplantılarda kendisine Osmanlı tarihinin Küçük Kaynarca’dan Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılmasına kadar olan dönemini (1774-1826) kaleme alma görevi verilmişti. Diğer görev verilen kişiler eserlerini yazamasalar da Paşa görevini başarıyla tamamlamış ve böylece “Tarih-i Cevdet” ortaya çıkmıştır.
1855’te devletin resmi tarihçisi yani “vakanüvis” tayin edilen Ahmet Cevdet, 1865’e kadar devam eden görevi esnasındaki olayları “Tezakir-i Cevdet’te” aktarmıştır. Tezkirelerde dönemin sosyal, siyasi ve ahlaki durumuna yer verdiği gibi devlet adamlarının çekişmelerini, İstanbul’un o zamanki halini de nakletmiştir.
Abdülhamit’in isteğiyle 1839-1876 dönemini anlattığı “Maruzat” adlı eseri de padişahın mizacına uygun bir şekilde dedikodulara bile yer verecek şekilde kaleme almıştır.
Paşa’nın tarihçiliğinde Mukaddime’nin tercümesini yaptığı İbn-i Haldun’un tesiri vardır. O eserlerini yazarken topladığı malzemeleri kritize etmiş, eski tarih ve tarihçilerin eksik yönlerini de belirtmiştir.
Paşa’nın en çok takdir edilen eserlerinden birisi de “Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefa” adlı kitabıdır. Paşa bu kitabı ders kitabı olarak kaleme almış ve Hz. Adem’den başlayarak peygamberimizin hayatını, Hulefa-i Raşidin devrini, Emevi, Abbasi dönemleriyle Osmanlı tarihinin 1439’a kadar olan dönemini anlatmıştır. Eserin en bariz özelliği Paşa’nın kullandığı dil itibarıyla bir “üslup şaheseri örneği” olmasıdır.
HER DEVRİN ADAMI MI?
Cevdet Paşa yenileşme hareketlerinin her şeyin önüne geçtiği bir dönemde Osmanlı-İslam kültürü ile Batı kültürü arasında senteze varmaya çalışmış, Batı taklitçiliğine karşı çıkmıştır. Batı’nın bilim, teknik ve yönetim alanındaki üstünlüğünü de kabul etmiş ve bu alanlarda ıslahatı savunmuştur.
Onun ıslahat düşüncesinde Batı tarzı reformlar yapılırken İslami geleneklerin devam etmesi tezi vardır. Paşa bir taraftan da Avrupa tarihini ve Batı’daki gelişmeleri kavramaya çalışmış, İngiltere tarzı bir parlamento ve rejimi savunmuştur.
Paşa meşrutiyete karşı Abdülhamit’in yanında yer almış ve “çocukluğundan beri tanıdığı” Mithat Paşa’nın yargılanmasında Adliye Nazırı olarak önemli bir rol üstlenmiş ve bundan dolayı ağır tenkitlere maruz kalmıştır.
Cevdet Paşa’nın Mithat Paşa’nın yargılanmasındaki aktif rolü, onun Abdülaziz’in intihar ettiğine değil de katledildiğine kesin olarak inanmasıyla açıklanmaktadır. Bu nedenle Mithat Paşa’nın İzmir’den “hiç kimsenin suçu sabit olmadan cezalandırılmayacağı” garantisiyle İstanbul’a getirilmesinde etkili olmuş, mahkeme sürecinde de Adliye Nazırı olarak müdahalelerde bulunmuştur.
Mithat Paşa kaleme aldığı hatıratında Cevdet Paşa’yı Abdülhamit’e “dalkavukluk yapmakla”, “cesaretsizlik ve yüreksizlikle” suçlar. O mahkemede asıl maksadın Abdülaziz’i hal’ eden ekibin ortadan kaldırılarak bir ibret dersi vermek olduğunu ve Cevdet Paşa’nın Yıldız’da kurulan mahkemeye yaptığı müdahalelerle idam kararının çıkmasında etkili olduğunu belirtmektedir.
Abdülhamit’in mahkeme sonrasında Mütercim Rüştü Paşa’nın yalısını Cevdet Paşa’ya hediye etmesi de Paşa’nın mahkemedeki rolünü her haliyle şüpheli hale getirmektedir.
Cevdet Paşa’nın bu tavrı özellikle Tanpınar tarafından çok ağır eleştirilere uğramıştır. Tanpınar, Paşa’yı Reşit Paşa zamanında onun itimat ettiği adam, Abdülaziz devrinde önce paşaların daha sonra padişahın yanında yer alan bir denge adamı, Abdülhamit devrinde de “düpedüz alet” olarak değerlendirir ve Yıldız Mahkemesi’ndeki rolünü buna bağlar. Ahmet Cevdet’in de kendisini “icab-ı vakt-u hal” olarak değerlendirmesi kişiliğinin ve siyasi hayatının kısa bir özeti gibidir.
Her devre ayak uyduran karakterine ve Yıldız Mahkemesi’ndeki kötü şöhretine rağmen A. Cevdet Paşa’nın XIX. yüzyılda Osmanlı Devleti’nde yetişen önde gelen devlet adamı, mütefekkir, tarihçi, hukukçu ve sosyologlardan olduğuna kuşku yoktur.
Kaynaklar: Y. Halaçoğlu, “Kendi Kaleminden A. Cevdet Paşa”; Ahmet Cevdet Paşa Semineri, İstanbul, İÜ Edebiyat Fakültesi, 1986; M. A. Aydın, “Mecelle”, DİA, C. 28; O. Keskioğlu, “A. Cevdet Paşa: Hayatı ve Eserleri”, AÜ İFD; Ankara, 1966, C. XIV; K. Fettahoğlu, A. Cevdet Paşa’nın Hayatı ve Siyasi Faaliyetleri, 29 Mayıs Üniversitesi SBE Doktora Tezi, İstanbul, 2020; Mithat Paşa’nın Hatıraları, İstanbul, Temel, 1997.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***