İZMİR – Türkiye’nin Federe Kürdistan Bölgesi’nde 7 aydır yürüttüğü savaşa dikkat çeken emekli pilot Bahadır Altan, “NATO’nun 2’nci büyük ordusu, karşısında hiçbir hava savunma gücü bulunmayan bir güce karşı hem de KDP’nin desteğine rağmen istediği sonucu alamadı” dedi.
Türkiye’nin, Federe Kürdistan ile Kuzey ve Doğu Suriye bölgelerine yönelik izlediği saldırı politikaları sonuç almadıkça daha da sertleşiyor. Zap, Avaşîn ve Metina bölgelerine yönelik kimyasal silah saldırılarına dair görüntüler, HPG’nin açıklamaları ve Rojava’da yaşanan gelişmeler, Türkiye’nin bir savaş çıkmazına doğru ilerlediğini gösteriyor. Efrîn’de El Nusra öncülüğündeki Heyet Tahrir el-Şam (HTŞ)’nin kontrolü ele geçirmesinin yanı sıra Rojava hattına topçu atışları da sürüyor. ABD ve Rusya’nın “olurun da” işleyen süreç, İran’daki isyanla birlikte Ortadoğu’yu yeni bir sürecin içine sokuyor.
Bahadır Altan
Türkiye’de toplumun büyük bir kısmının savaş istememesine rağmen savaşı zorunlu ve “terörle mücadele” gibi algıladığını belirten Altan, Türkiye’deki insanların savaşı teninde hissetmediğine değindi. Savaşta işlenen ya da işlenebilecek insanlık suçlarının farkında olunmadığını kaydeden Altan, “İktidar, bunun farkına varılmasından korkuyor. Kuşkusuz elde çok somut araştırmaya dayalı bir delil yok. Bunu sağlayacak olan bağımsız bir heyettir. Şebnem Korur Fincancı’nın da işaret ettiği buydu. Fakat buna bile tahammülleri yok. Çünkü suçluluk psikolojisiyle toplumun böyle bir şeyi öğrendiğinde tepki olabileceğini düşünerek herkesi susturmak istiyorlar. Kuzey Irak’ta 7 aydır süren savaşta NATO’nun 2’nci büyük ordusu, karşısında hiçbir hava savunma gücü bulunmayan bir güce karşı hem de KDP’nin rehberliği ve desteğine rağmen istediği sonucu alamadı. AKP iktidarı seçime giderken büyük bir ‘başarı’ elde edip bunu da içerde kullanmak istiyor. Bunu yapamadı. Bu ortamda her türlü şeye başvurabileceklerini düşünüyorum” dedi.
3’ÜNCÜ DÜNYA SAVAŞI
Bunun farklı sonuçları olabileceğine işaret eden Altan, bütün savaşların ülkelerin kendi iç sorunlarına dış müdahaleleri davet eden tutumları sonucunda yürütüldüğünü dile getirdi. Suriye’nin parçalanmasına yol açan meselenin Esad’ın Kuzey Suriye’de izlediği politikalar olduğuna işaret eden Altan, “Koalisyon güçlerinin savaşa dahil oldukları hadise, Esad’ın 80 kişinin ölümüyle sonuçlanan kimyasal saldırısının sonucuydu. Bunun hemen ardından 105 füzeyle vuruldu Şam. Irak aynı şekilde. Saddam Halepçe’de bir kimyasal katliam yaptı. Hemen arkasından güney komşusuna saldırdı. Bunun sonucunda dünyanın müdahalesiyle Irak paramparça oldu. Süper güçler bu tür ülkelerde iktidarların savaşa yönelik saldırılarına, katliamlarına göz yumarak ortamın olgunlaşmasını bekliyor, hatta teşvik ediyor. Türkiye’nin saldırılarının böyle bir anlamı var. Ukrayna savaşındaki gelişmeler 3’üncü dünya savaşının kapımızda olduğunu gösteriyor. Türkiye Akkuyu Nükleer santralını tümüyle Rusya’ya devretti. Şimdi santralı koruma bahanesiyle bir radar inşası söz konusu ve bölgeye kimse giremiyor, denetlenemiyor. S-400’lerin de bu amaçla konuşlanacağını, kullanılacağını söyleyebiliriz. Bunun anlamı şudur: Türkiye ABD’ye verdiği İncirlik Üssü gibi Rusya’ya Akdeniz kıyısında bir üs sunmuş oluyor ki, işte ülkeyi süper güçlerin çatışma alanı haline getirmek tam da budur” diye belirtti.
DEMOKRATİK ÇÖZÜM ANLAYIŞI
Bütün bu gelişmelerin Türkiye’nin kendi sorunlarını kendi içinde demokratik bir şekilde çözmesini zorunlu kıldığını aktaran Altan, ancak tam tersini yapan ve sorunları savaşla çözeceğine inanan bir iktidarın bulunduğunu söyledi. “En büyük şanssızlığımız bu” diyen Altan, şöyle devam etti: “Bu sadece kimyasal silah kullanıldığına dair sözlerle ilgili değil. Taktik nükleer silahlar da benzer şekilde. Emekli Korgeneral Erdoğan Karakuş televizyonda kara kuvvetlerinin elinde bu silahların olduğunu söyledi örneğin. Türkiye’de NATO çerçevesinde nükleer başlıklar var. Bunu da biliyoruz. Bütün bunlar 3’üncü dünya savaşının yine bir vekalet savaşı şeklinde ve Ortadoğu’yu da kapsayacak büyüklükte Türkiye’de olacağına dair olasılıkları kuvvetlendiriyor. Bu nedenle sorunları demokratik yollarla müzakerelerle çözecek, dış müdahalelere izin vermeyecek, barışla ülkeyi yeniden ekonomik olarak kalkındıracak bir anlayışa ihtiyaç var. Ne yazık ki tam tersi, ne pahasına olursa olsun, iktidarda kalmak isteyen bir AKP-MHP politikası Türkiye’yi yönetiyor. Dışarıdaki saldırıları bütün dünya gördüğü için Türkiye yalnızlaşıyormuş, ülke savaşa gidiyormuş umurlarında değil.”
ROJAVA’DA DA AYNI ANLAYIŞ
Aynı anlayışın Rojava’da da yaşandığını dile getiren Altan, kara harekatına izin verilmeyen bu bölgede topçu atışlarının, SİHA saldırılarının sürdüğünün altını çizdi. Altan, “Top atışları askeri anlamda şöyle bir rol oynar; top atışı güdümlü bir silahın vurduğu gibi hassas bir noktaya düşmez. Belirlenen koordinatın etrafındaki bölgelere de düşebilir. Çünkü top mermisi uzun bir uçuş yolu izleyerek gider. Rüzgardan da etkilenir. Bir bölgeyi tümüyle düşman ilan ederseniz orayı fütursuzca top atışına tutarsınız. Irak’ta piknik yapan sivil insanlar, çocuklar böyle yaşamını yitirdi. Köylerde evler bombalanıyor. Güvenlik koridoru da böyle bir mesele. Oradaki herkesi terörist ilan ederseniz insanları tümüyle katletmeniz gerek. Yine Türkiye’nin kontrolündeki Afrin’de HTŞ örgütü, ÖSO çetelerini sürerek kontrolü ele geçirdi. Türkiye bu çeteler arasındaki çatışmaları seyretti ve sadece arabuluculuk yaptı, belki de bilinçli olarak izin verdi. Orada daha önce IŞİD’i durduran güçleri temizleyip bölgeyi El Nusra gibi çetelere teslim etmek Türkiye’nin başına çok daha büyük belalar açabilecek İslamcı bir terör koridoru yaratmak demektir” ifadelerini kullandı.
MUHALEFETİN TUTUMU
Muhalefetin de tüm bunlara karşı iktidarın yanında bulunduğunu vurgulayan Altan, bunun da iktidarın saldırganlığını arttırdığına işaret etti. Şebnem Korur Fincancı’nın iddiaların araştırılmasını isteyen demecine CHP’nin “Mehmetçiğin sicili temizdir” diyerek ve yanlış bularak açıklama yaptığını hatırlatan Altan, “Burada sahip çıktığınız şey Mehmetçik değil iktidarın yanlışları. Çünkü Mehmetçik diye tanımlanan ordu da artık yok. Ordu artık geleneksel askerlik görevini yapan kişilerden oluşmuyor. 2000’li yıllardan itibaren profesyonel orduya geçildi zorunlu askerlik 6 aya indi ve paralı askerlerden oluşan bir ordu var artık. Dolayısıyla iktidarda kalmak için her şeyi göze almış her konuda kamuoyuna gerçek dışı bilgiler pompalayan bir iktidardan kuşkulanmak gerekir. Ama AKP-MHP sanki sadece bu konuda doğru söylüyormuş gibi Millet İttifakı iktidarla aynı düşünüyor. Bu Türkiye’nin hiçbir sorununu çözmeyecek. Türkiye’nin en temel sorunu olan Kürt meselesinin barışçı yollarla, demokratik bir çözüme ulaşmadığı Türkiye’de, halkın hiçbir sorununu çözmek mümkün değil” diye aktardı.
‘BARIŞ TALEBİNİ YÜKSELTELİM’
“Top atışları ve kimyasal silah örneklerinin iç politikadaki hukuksuzluklarla birleştiğinde durumun vahameti daha iyi görülür” diyen Altan, “Haber yapan gazetecilerin, bilim insanının tutuklanması gibi içerideki hukuksuzları yapan dışarıda savaş hukukuna uyar mı? Uymaz ve birçok suça imza atabilir. Toplumun bunu düşünmesi gerek. Barış ihtiyacını toplumun bütün kesimlerine yaymamız lazım ki iktidarlar böyle suçlara yönelmesin ve savaşlar bitsin. Toplumun baskısı olmadan barış gelmesi mümkün değil. Nükleer silahların da kullanılacağı bir 3’üncü dünya savaşının bu topraklarda, tenimize dokunduğunda uyanırsak çok geç olacak. Şimdiden savaşı ülkemize çeken iktidarın bu saldırgan tutumuna set çekecek barış talebini yükseltmekten başka çaremiz yoktur” diye konuştu.
MA / Tolga Güney
Kaynak: Mezopotamya Ajansı.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***