Türkiye için “Sarayları olan ama sosyal olmayan bir yer” tanımıyla büyük yankı uyandıran KKTC CTP Milletvekili Doğuş Derya, Erdoğan hükümetine yönelik sert eleştirilerini sürdürüyor. Türkiye’deki ekonomik krizin Kıbrıs’ı çökerttiğini söyleyen Derya, bu ortamda yapılan sarayları “israf merkezleri” olarak tanımladı.
Kuzey Kıbrıs’ta Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) Milletvekili Doğuş Derya’nın parlamentoda yaptığı konuşmanın yankıları sürüyor. Ulusal Birlik Partisi Milletvekili Emrah Yeşilırmak’ın Ankara’ya teşekkür konuşmasını eleştiren Derya, “Birileri milliyetçilik yarışına girdi diye bu ülkenin evlatlarının geleceği ortadan kalkıyor. Erdoğan, Kuzey Kıbrıs’ı ayrı bir devlet olarak tanımıyor. Halka borç olarak yazılan yatırımlara ve kaçak ihalesi başka ülkede yapılan projelere teşekkür etme” ifadelerini kullandı.
Türkiye için “Sarayları olan ama sosyal devlet olmayan bir yer” tanımını yapan Derya’nın, “Sürekli ihtiyacımız olmayan şeyler lütfediliyormuş gibi davranılıyor. Külliyeyi niye park olarak sunuyorsunuz? Parkı, ağaç sökmeden Mesarya’ya niye yapamıyoruz?” sözleri ses getirdi.
AKP SÖZCÜSÜ “HADSİZ” DEMİŞTİ
AKP Sözcüsü Ömer Çelik, sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada, Derya’ya Erdoğan’a yaptığı eleştirilerden dolayı tepki gösterdi. Derya’nın konuşmasını ‘provokatif’ ve ‘hadsiz’ olarak tanımladı. CTP ise milletvekiline sahip çıktı, hedef gösterilmesini kınadı.
‘HALKIN TEPKİSİ YÜKSELDİ’
BirGün TV’ye konuşan Doğuş Derya, hükümetin Kuzey Kıbrıs’ta yaptırdığı sarayları eleştirerek, “Bir süredir Kuzey Kıbrıs’ta da külliye yapımıyla ilgili bir tartışma var. 2021 yılının temmuz ayında 20 Temmuz törenleri vesilesiyle Erdoğan Kıbrıs’a gelmiş ve parlamentoda yaptığı bir konuşmada Kıbrıs’ta bir külliye yapacaklarını ilan etmişti. Bu külliyeyle ilgili Kıbrıs’taki herhangi bir siyasinin ya da herhangi bir halkın talebi yok. Uzunca bir süre de arka planda külliye yapıldı, yapılacaktı gibi tartışmalar dönmekle beraber somut olarak şu ana kadar bir adım atılmamıştı. Geçtiğimiz haftalar içerisinde daha önce askeri bölge olan ve Lefkoşa’nın ciğeri diyebileceğimiz yeşil bir alanda birçok ağacın söküldüğünü başladık ve hızlı bir şekilde iş makineleri oraya girerek külliye için temel kazmaya başladı. Maalesef bununla ilgili bir talep olmamasının yanında herhangi bir izin ya da vizelendirme yapmadan kaçak olarak başlamış bir külliye yapımı bu. Gerek belediyeden gerek mimar mühendis odalarının birliğinden alınması gereken vizeler ve izinler veya parlamento kararı olmadan bizim adımıza AKP hükümeti bir parlamento binası hemen karşısında biraz daha büyük bir başkanlık sarayı, millet bahçesi vb. birtakım binaları da içeren bir proje ortaya koymaya başladı. Dolayısıyla halkın da zaten bununla ilgili tepkisi de bu bağlamda yükseldi” diye konuştu.
‘ÇÖKEN EKONOMİ BİZİ DE ÇÖKERTTİ’
“Bu ekonomik kriz döneminde Türk lirası kullanıyor olmaktan dolayı Kuzey Kıbrıs ekonomisi çökmeyle burun buruna” diyen Derya sözlerine şöyle devam etti: “Yani Türkiye’de ekonomik krizin yarattığı enflasyonist etkilerin neden olduğu sonuçları yaşıyoruz. Kıbrıs Türkiye’ye uzunca bir süredir ekonomik olarak bağımlı bir ülke olduğu için Türkiye’deki herhangi ekonomik gelişme Kıbrıs’ı çok daha fazla etkiliyor. Büyük bir geminin arkasına bağlanmış küçük bir sandal gibi düşünün. Orada bir sarsıntı olduğu zaman burada alabora oluyor. Burada resmi olarak yüzde 120 olan enflasyonun yüzde 200 olduğunu tahmin ediliyor. Bağımsız araştırmacılara göre oran resmi rakamların çok daha ötesinde.”
‘BU SARAYLAR BİRER İSRAF MERKEZİ’
Birçok ailenin çocuklarının eğitim masrafını karşılayamacak durumda olduğunu söyleyen Derya, “Üretim maliyetlerinin çok arttığı, insanların işletmelerini kapattığı, hayvancıların hayvanlarını, çiftçilerin topraklarını sattığı bir dönemde hastaneler dökülürken okullardaki binalar şu an nüfusa yetersiz. Birçok aile ekonomik krizden dolayı çocuklarının kırtasiye giderlerini karşılayamayacak duruma gelmiş. Orta sınıfın eridiği ve artık gelecek nesillerin bu ülke ile ilgili herhangi bir tahammülün kalmadığı, Kıbrıslı gençlerin valizlerini toplayıp ülkeden göç ettiği dönemde bu ülkeye külliye yaptıracağız diye gelen başka bir üst akıl var. Bu akıl 2020 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden beridir Kıbrıslı Türklerin kendi seçtiği liderler tarafından yönetilme hakkını ortadan kaldıran, seçimlerimize ve demokrasimize müdahale eden bir akıl aynı zamanda” dedi.
‘ANKARA’NIN DAYATTIĞI BAŞBAKAN’
Derya şöyle devam etti: “Şu an hükümette olan Ulusal Birlik Partisi (UBP) geçtiğimiz aylarda yaptığı kurultayda Faiz Sucuoğlu yüzde 60’la seçildi ancak başbakanlık yapmasına izin verilmedi. O kurultayda sonuncu seçilen Ünal Üstel bir şekilde Türkiye’nin müdahalesiyle şu an başbakanlık yapıyor. O günden beridir zaten Kıbrıs’ta çok çeşitli alanlarda yolsuzluk şaibeli işlerle ilgili tartışmalar var. Örneğin elektrik kurumunda, ihalesiz yakıt alımlarıyla ilgili tartışmalar var. Cebimizden milyonlarca paranın çıktığını belgelediğimiz durumlar. Bunun yanında arazilerin imar emirnamelerinin ortadan kaldırılarak kaçak yapıların vizelendirilmesi ile ilgili yapılan pratikler var. Geçtiğimiz yıl yine ülkede kara para aklamayla ilgili kanun hükmünde kararnamelere bağlandığı bir sürecin içerisinden geçiyoruz.”
‘KORKU İKLİMİ YARATIYORLAR’
Derya son olarak şunları söyledi: “İnsanlar derin bir öfke içerisinde ve beraberinde korku kültürü yaygınlaştırılmaya çalışılıyor. Dönem dönem sendikal eylemler insanların belli bir noktaya itirazlarını dile getirdiği yerler olsa da yeterli değil. Örneğin yine geçtiğimiz aylarda yine AKP talimatıyla UBP’nin bir belediye reformu olarak paket olarak getirdiği ama tamamen Kıbrıs’taki belediyeleri deforme etmeye hizmet edecek olan bir yasa tasarısı vardı. Buna dair çok büyük eylemler söz konusu oldu. Yine iktisadi işbirliği protokolü adı altında Türkiye ile Kuzey Kıbrıs makamları arasında imzalanan fakat içeriği itibariyle iktisadi ve mali konulardan ziyade bir sosyal güvenlik aracı olarak kullanılan protokol söz konusuydu. Sendikal hakların kısıtlanması toplu yürüyüş ve gösteri haklarının kısıtlanması, yurttaşlık politikasının nasıl olacağı, aile politikasının nasıl olacağı, özel harekât timlerinin Kıbrıs’a getirilip eğitilmesi gibi mali ve ekonomik konularla alakası olmayan bir mühendislik çalışmasıydı. İnsanlar ne yapıldığının farkında, derin bir yoksullaşma yaşandığı için eylemlilik süreci de bu yoksullaşmadan nasibini alıyor. İnsanların evlerinden çıkıp bir eyleme gelebilmeleri için harcadıkları benzin parası bir haftalık mutfak masraflarına denk geliyor. Yani yoksullaştırma beraberinde insanların ortaya koyacağı siyasal iradeyi azaltan veya erozyona uğratan bir süreç haline geliyor.”
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***