YORUM | Dr. YÜKSEL ÇAYIROĞLU
(Farklı Boyutlarıyla Eşcinsellik-8)
İslâm’ın eşcinsellikle ilgili tavır ve yaklaşımı başta Lût kavmiyle ilgili âyetler, sonra da konuyla ilgili hadisler tarafından ortaya konulmuştur. Bilindiği üzere Kur’ân, fert, aile ve toplum hayatına dair vermek istediği bir çok mesajı eski kavimlere dair kıssalar üzerinden verir. Yüzlerce âyet-i kerimede eski kavimleri helaket ve felakete sürükleyen günah, zulüm, fesat, haddi aşmışlık ve şirk üzerinde durularak mü’minlere önemli dersler verilir, benzer hatalara düşmemeleri için onlar ikaz edilir.
Kur’ân, farklı kavimlerle ilgili ilâhî gazabı celbeden farklı günahlardan bahseder. Hz. Lût’un gönderildiği kavimle ilgili üzerinde durulan günah ise eşcinselliktir. Bu kavimle ilgili ayetlerin merkezinde onların eşcinsel fiilleri yer alır.
Kur’ân, eşcinselliğin Allah katında nasıl bir günah olduğunu Hz. Lût’un kavmine hitaben söylediği şu sözlerle ortaya koyar:
“Siz göz göre göre pek çirkin ve hayasız (fâhişe) bir iş yapıyorsunuz ha! Siz kadınları bırakıp şehvetle erkeklere mi yaklaşıyorsunuz? Siz gerçekten ne cahil bir güruhsunuz öyle!” (Neml sûresi, 27/54-55)
“Lût’a da hüküm ve ilim verdik ve onu iğrenç işler yapan (habâis) şehir halkından kurtardık ki gerçekten onlar kötü ve itaat dışına çıkmış fâsık bir güruh idiler.” (Enbiyâ sûresi, 21/74)
“Daha önce hiç kimsenin yapmadığı pek çirkin bir işi (fâhişe) siz mi yapıyorsunuz? Siz kadınları bırakıp şehvetle erkeklere gidiyorsunuz ha! Yok, yok anlaşıldı! Siz haddini aşmış (müsrif) bir milletsiniz!” (A’râf sûresi, 7/80-81)
“Neden siz bütün insanlardan sadece erkeklere şehvetle varıyorsunuz? Neden Rabbinizin sizin için yarattığı eşlerinizi bırakıp da bu işi yapıyorsunuz? Siz hakikaten iyice azmış (âdûn) bir toplumsunuz.” (Şuarâ sûresi, 26/165-166)
“Ben sizin yaptığınız bu işten nefret ediyorum. Rabbim, beni ve ailemi bunların yaptıklarından kurtar.” (Şuarâ sûresi, 26/168)
“Şüphesiz biz fasıklık yapmalarından (yoldan çıkmalarından) dolayı bu şehir halkının üzerine gökten bir azap indireceğiz.” (Ankebût sûresi, 29/34)
Bunların yanı sıra başka âyetlerde Lût kavmi yapmış oldukları kötü fiillerden ötürü “mücrimler” olarak isimlendirilir (A’râf sûresi, 7/84); kendilerini kaybeden bu kavmin hâli sarhoşlara benzetilir (Hicr sûresi, 15/72) ve onların yapmış oldukları eşcinsellik “seyyiat” olarak nitelendirilir. (Hûd sûresi, 11/78)
Âyet-i kerimelerde eşcinsellikle ve eşcinselliğin yayıldığı toplumla ilgili yapılan nitelemelere ve kullanılan kelimelere bakıldığında Kur’ân’ın konuya nasıl yaklaştığı tevil ve yoruma ihtiyaç bırakmayacak ölçüde açıkça görülür. Kısaca ifade etmek gerekirse Kur’an, “habis” fiiliyle eşcinselliğin fıtrata aykırı kötü bir davranış olduğuna, “fâhişe” kelimesiyle ahlak ölçülerine uymayan aşırı ve sapkın bir fiil olduğuna, “fısk” kelimesiyle onun dinin sınırları dışına çıkmak demek olduğuna, “seyyie” kelimesiyle onun iğrenç ve çirkin bir iş olduğuna, “müsrif” ve “âd” kelimeleriyle de onun bir çeşit azgınlık ve haddi aşmışlık olduğuna dikkatleri çekmiştir.
Ayrıca meşru evlilik dışındaki her tür cinsel ilişkiyi yasaklayan, bunları iffetsizlik, azgınlık, sapkınlık olarak ele alan âyetlerin kapsamına homoseksüel fiillerin de girdiğinde şüphe yoktur.
Hadislerde de eşcinsellik açıkça yasaklanmıştır. Peygamber Efendimiz (s.a.s) bir hadislerinde bu fiili işleyen kimseye Allah’ın rahmet nazarıyla bakmayacağını ifade buyururken (Tirmizî, Radâ, 12), başka bir hadislerinde bu fiili işleyenlerin Allah’ın lanetine uğrayacağını bildirmiştir. (Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 1/317)
Bu konuda rivayet edilen diğer iki hadis de şu şekildedir:
“Ümmetim hakkında en çok korktuğum şey Lût kavminin davranışıdır.” (İbn Mâce, Hudûd, 12; Tirmizî, Hudûd, 24)
“Bir toplumda livata (eşcinsellik) yayıldığında Cenab-ı Hak insanlardan elini (yardımını, himayesini, inayetini ve bereketini) çeker ve onların hangi vadide helâk olduklarına bakmaz (onları işledikleri bu kötü fiillerin sebep olacağı acı akıbetle, bozulma ve yıkımla baş başa bırakır).” (Taberânî, el-Mucemu’l-kebîr, 2/184)
Konuyla ilgili Kur’ân ve Sünnet naslarını değerlendiren İslâm âlimleri de eşcinsel davranışların haramlığında ittifak etmiş, onu bir suç fiili olarak değerlendirmiş, livata (erkek erkeğe ilişki) ve sihak (kadın kadına ilişki) fiilleri için devlet tarafından uygulanabilecek farklı cezalar öngörmüşlerdir. (Detaylı bilgi için bkz. N. Z. Şahin, “İslam Hukuku ve İnsan Hakları Bağlamında Eşcinsellik Sorunu”, Ekev Akademi Dergisi, sayı: 62, 2015, s. 507-529)
İslâm âlimleri âyet ve hadislerden tümevarım yoluyla ibaha-i asliye ilkesini çıkarmış ve “Eşyada asıl olan ibahadır.” demişlerdir. Bunun anlamı şudur: Bir nesnenin veya fiilin haram kılındığına dair şer’î bir hüküm olmadığı sürece onun mübahlığına hükmedilir. Ne var ki cinsel birlikteliği bu kuraldan istisna etmiş ve “Nikahta (cinsel birliktelikte) asıl olan haramlıktır.” kaidesini ortaya koymuşlardır. (İbn Nüceym, el-Eşbâh ve’n-nezâir, s. 87-88)
Buna göre İslâm’da bir insanın bir başkasından cinsel olarak istifade edebilmesinin tek bir meşru yolu vardır, o da nikâhtır/evliliktir. Arada nikâh bağı olmayan kimseler hiçbir şekilde birbirlerinden cinsel olarak faydalanamazlar. Bir başkasına şehvetle bakma, dokunma dahi zinaya götürme ihtimalinden ötürü haram kılınmıştır. Kur’ân onlarca âyet-i kerimesinde mü’minleri zinaya davetiye çıkarabilecek bu tür gayrimeşru davranışlardan nehyetmiştir.
Bütün bu ifadelerden de anlaşılacağı üzere bir kadın veya erkeğin nikah bağı olmaksızın ister hemcinsiyle isterse karşı cinsten biriyle cinsel münasebette bulunması veya bunun öncüsü sayılan bazı davranışları yapması haramdır.
Peki, bir kadın başka bir kadınla veya erkek bir başka erkekle evlenemez mi, evlendiği takdirde ilişkiye giremez mi? Daha önce zikredilen âyet ve hadislerde bu sorunun cevabı verilmişti. Hz. Lût’un kavmine yönelttiği en önemli eleştiri, onların Allah’ın kendileri için yarattığı kadınları bırakıp erkeklere yaklaşmalarıydı. Evlilikle ilgili oldukça detaylı hükümler getiren Kur’ân ve Sünnet naslarına bakılacak olursa, evlilikteki tarafların bir kadınla erkekten oluştuğu açıkça görülür. Tek bir ayet veya hadiste dahi hemcinslerle evlilikten bahsedilmez. Dolayısıyla İslâm’a göre nikah ancak farklı cinsler arasında kıyılabilir.
Eşcinselliğin Yasaklanmasının Hikmetleri
İslâm ulemasının da üzerinde durduğu üzere Kur’ân ve Sünnet hükümlerinin nihai hedefi def-i mefasit (zararlı şeylerin uzaklaştırılması) ve celb-i menafidir (yararlı şeylerin elde edilmesi). Zira Allah’ın isimlerinden biri de Hakîm’dir. Yani O’nun bütün tasarruf ve icraatlarında bildiğimiz bilemediğimiz pek çok faydalar, hikmetler vardır. Allah abes fiil işlemez.
Üstelik, “O yarattığı mahlûkunu hiç bilmez olur mu? Zira O lâtif ve habîr’dir (ilmi her şeye nüfuz eden ve her şeyden haberi olandır).” (Mülk sûresi, 67/14) âyetinin de ifade ettiği üzere insanı en iyi bilen, tanıyan Cenab-ı Hak’tır. Dolayısıyla onun faydasına ve zararına olacak fiilleri en iyi bilen de O’dur. Bunu bilen Yüce Yaratıcı, kutsal kitapları ve peygamberleri vasıtasıyla bunu kullarına da bildirmiştir.
İşte dinî hükümlerin her birinin ferdî/içtimaî, maddî/manevî, dünyevî/uhrevî çeşitli faydaları ve hikmetleri olduğuna inanan ulema da bunları tespit etme adına farklı eserler yazmışlardır.
İslâm’ın cinsellikle ilgili ortaya koyduğu yasaklara ve düzenlemelere de bu gözle bakılması gerekir. Şayet Cenab-ı Hak her çeşidiyle iffetsizliği, gayrimeşru ilişkiyi, zinayı, homoseksüelliği yasaklamış; bunun yerine şehevî arzuların -meşru bir nikah bağıyla bir araya gelmek şartıyla- ancak karşı cinsle tatmin edilebileceğini hükme bağlamışsa bunun ferde, aileye ve topluma bakan önemli faydaları vardır. Fakat bunların yerli yerinde ve isabetli bir değerlendirmeye tâbi tutulabilmesi için insana, onun ihtiyaçlarına, aileye, topluma külli bir nazarla bakılması gerekir. Meseleye sadece insanın sahip olduğu hazlar, zevkler, cinsel arzular ve özgürlük açısından bakılırsa yapılan değerlendirmelerde yanılmalar olabilir. İnsanların bütünüyle şehevî arzularına esir düştüğü ve her tür cinsel sapkınlığın yaygınlaştığı geçmiş toplumların maruz kaldığı yıkım ve felâketler de bu konuda bize bir fikir verecektir.
Özetle söylemek gerekirse, İslâm’ın eşcinselliği yasaklamasının en önemli hikmetleri onun fıtrata ve insan onuruna aykırı görülmesi, evlilik kurumuna ve aile hayatına zarar vermesi, insan neslinin sağlıklı bir şekilde devam etmesine mani olması ve ahlakî sınırları aşındırmasıdır. Cinselliğin meşruiyet ve iffet sınırlarında kalması toplumların geleceğini teminat altına alan önemli dinamiklerden biridir.
Homoseksüelliği savunanlar her ne kadar farklı cinsiyetlerden bahsetseler, hatta cinsiyet sisteminin ortadan kaldırılmasına çağrı yapsalar da Kur’ân birçok âyet-i kerimede insan neslinin kadın ve erkek olmak üzere çift yaratılışına dikkat çeker. Sadece insan nesli değil, bütün canlıların hatta kâinattaki bütün varlıkların çift yaratıldığını beyan eder. Hem diğer canlılar hem de insanlar nesillerinin bekasını bu çift yaratılışa borçludur. Allah’ın yaratma kanunu (sünnetullah, âdetullah) tüm canlıların dişi ve erkek olmak üzere çift yaratılması şeklinde tecelli etmiştir. Allah canlıların üremesini, çoğalmasını, nesillerinin devamını buna bağlamıştır.
Allah, canlıları çift yaratmanın yanında, her bir cinste karşı cinse karşı bir meyil, bir arzu, bir cazibe var etmiştir. Eksi kutbun artı kutbu çekmesi gibi, dişi ve erkekler de birbirlerini çekerler. Erich Fromm, erkek ve dişi kutuplaşmasının ve bu iki kutbun birleşme arzusunun tüm evrende varoluş için gereksinim duyulan çok özgün bir biyolojik var oluş olduğunu söyler. Erkek ve kadının kendi içinde birliğe ulaşması ancak karşı kutupla birleşmesine bağlıdır. Bu iki zıt kutbun birleşmesi neslin devamının kaynağı olduğu gibi, sevginin de kaynağıdır. Eşcinselliği bir çeşit “sapkınlık” olarak isimlendiren Fromm, eşcinsellikte bu kutupların birliğine ulaşılamayacağını bu sebeple eşcinsellerin ayrı olma acısıyla kıvranarak hayatlarına devam edeceğini söyler. (Eric Fromm, Sevme Sanatı, s. 40-41)
Evet, insanoğlunun sağlıklı ve huzurlu bir yaşam sürebilmesi Allah’ın yaratmış olduğu düzene ve fıtrat kanunlarına uymasına, doğadaki işleyişle ahenk içinde hareket etmesine bağlıdır. İnsanoğlunun kendi cinsiyet özelliklerine aykırı her hareketi, cinsiyet sınırlarını aşındıran her hamlesi bir yönüyle kendi tabiatına savaş açması gibidir. Şunu unutmamak gerekir ki fıtratla zıtlaşan, fıtratla savaşan bir insanın muzaffer olması mümkün değildir. Kısa vadede bunun insana kazandıracağı geçici bir kısım hazlar, zevkler olsa bile, uzun vadede fıtrat kanunları insanoğlundan mutlaka intikamını alacaktır.
İşte bu sebepledir ki Kur’an fıtrat kanunlarına dikkat çekerek, bunlara uygun hareket edilmesini emreder. (Rûm sûresi, 30/30) Şeytanın en büyük oyunlarından birinin insanoğluna yaratılışı (fıtrat ve tabiatı) değiştirtmek olduğunu haber verir. (Nisa suresi, 4/119) Allah, kadın ve erkeği kendilerine has bir mahiyet ve tabiatta yarattığı için Efendimiz (s.a.s) bu tabiatın dışına çıkılmasını yasaklar. Kadınlara benzeyen erkeklerle, erkeklere benzeyen kadınlara Allah’ın lanet ettiğini haber verir. (Buhârî, Libas 62) Hatta bu lânetin kadın elbisesi giyen erkeklerle, erkek elbisesi giyen kadınları da kapsayacağı ikazını yapar. (Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 5/243)
İnsan, doğası gereği heteroseksüel olarak yaratılmıştır. Kadın ve erkek anatomileri de açıkça bunu gösterir. Kadın ve erkek vücutlarının yaratılış biçimi ve tasarımı, onların cinsellikleri hakkında çok şey söyler. Allah kadın ve erkeği birbiri için; bir araya gelerek bir bütün oluşturmaları için yaratmıştır. İnsan neslinin devamını da bu bir araya gelişe bağlamıştır. Allah sadece biyolojik yapıları itibariyle değil, psikolojik ve duygusal olarak da bu iki cins arasında güçlü bir ilgi, sevgi ve meyil yaratmıştır. Kadın ve erkek artı ve eksi kutuplar gibi birbirini çeker. Onlar ne kadar erkeksi ve kadınsı özelliklerini korur, kendi fıtratlarına bağlı kalırlarsa bu çekim gücü de o kadar güçlü olur.
Homoseksüeller nasıl bir söylemle kamusal alana çıkarlarsa çıksınlar, günümüzde hâlâ insanlığın büyük bir kesiminin sezgi ve içgüdüleriyle birbiriyle evlenen iki kadın veya iki erkeğin yaptıkları işte ters ve tuhaf bir şeylerin olduğunu düşünmesi, aslında onların fıtratlarının bir sesi soluğudur. İşin doğrusu, yetim kalan çocuklarını evli olan iki geye teslim etmek isteyen kaç aile çıkar? Çocuklarının gey veya lezbiyen olma isteklerini içi burkulmadan, yüreği sızlamadan kabul edebilecek kaç anne baba gösterilebilir? Kadın elbiseleri içinde ve topuklu ayakkabılarıyla sokakta yürüyen bir erkek gördüğümüzde hiç mi yanlış bir şeylerin olduğunu düşünmeyiz? Demek ki modern dünya haram kılınan bu fiile karşı bazılarının bakışını değiştirse dahi vicdanımız ve duygularımız bize farklı gerçekleri fısıldıyor.
Şunu da ifade etmek gerekir ki homoseksüeller hakkında yapılan araştırmalarda, onların psikolojik ve sağlık açısından pek çok problemle baş etmek zorunda kalmalarının ana sebebi de insan doğasının sınırlarına başkaldırmaları ve kendi doğalarına aykırı hareket etmeleridir. Allah insanı bütün fiillerinde özgür bırakmıştır. Ama o, bu özgürlüğünü kendi doğasıyla, yaratılış özellikleriyle çelişecek şekilde kullandığında faydadan çok zarar görür. Allah’ın yaratmış olduğu organları yaratılış gayeleri istikametinde kullanmadığında, onlara tasarımlarına uygun fonksiyonlar yüklemediğinde bunun faturası ağır olur.
Eşcinselliğin aileye etkisine de temas etmek istiyoruz: Getirdiği bütün hükümleriyle İslâm’ın korunmasını hedeflediği beş temel ilkeden biri, neslin korunmasıdır. Neslin korunması ise en başta gayrimeşru ilişkilerin yasaklanmasına, evlilik ve aile müessesesinin sağlam temellere oturmasına bağlıdır. Oysaki eşcinselliğin yayılması aileyi ciddi anlamda tehdit etmektedir. Eşcinsellerin birçoğu bekar hayatını tercih ettiği gibi, önemli bir kısmı aile hayatına da karşı çıkmaktadır. Mesela bir grup eşcinsel ve travestiyle yapılan mülakatta, mülakata katılanların %71,43’ü ailenin gereksiz olduğunu, onun ortadan kalkması gerektiğini söylemiştir. Bu araştırmada eşcinsellerin aileyle ilgili dile getirdikleri görüşler gerçekten ailenin bekası açısından endişe vericidir. (https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/101253)
Hem kadın-erkek arasındaki gayrimeşru ilişkilerin hem de eşcinsel ilişkilerin yaygınlaşmasının yuvayı sarsıntıya uğratacağı açıktır. Eşcinseller kendi aralarında evlenseler bile onların kuracakları ailenin nüfusu yenileme ve çoğaltma fonksiyonu olmayacaktır. Modern dönemde aşırı bireysellik ve sınırsız özgürlük talepleri ailenin ciddi kan kaybetmesine yol açtı. Ne var ki aile müessesesinin çözülmesinin, yeni nesiller üzerinde ve toplumsal hayatta ne tür sorunlara yol açacağı henüz yeterince anlaşılabilmiş değil. Şurası bir gerçek ki sağlıklı, huzurlu, istikrarlı, sıcak bir aile atmosferinde yetişmeyen fertlerin ruh ve beden sağlıklarını korumaları çok zor olduğu gibi, bu tür yuvalardan mahrum toplumların da uzun süre ayakta kalabilmeleri mümkün değildir.
(Gelecek yazıda eşcinsel bireylere karşı nasıl bir tutum takınılması gerektiğini, onların ağır imtihanını ve Müslümanlıkla ilişkisini ele alacağım.)
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***