YORUM | Dr. YÜKSEL ÇAYIROĞLU
(Farklı Boyutlarıyla Eşcinsellik-6)
Kısa bir durum analiziyle başlayalım: “Eşcinsellik değiştirilebilir mi” diye sormak bile başta eşcinseller olmak üzere birçok insanı rahatsız edebiliyor. Özellikle eşcinselliğin tedavi edilip edilemeyeceğine dair sözler homofobi olarak algılanabiliyor. Çünkü bunlar dolaylı olarak eşcinselliğin “rahatsızlık”, “hastalık”, “bozukluk” olduğuna dair ima ve işaretler taşıyor. Oysaki çoklarına göre eşcinsellik tıpkı heteroseksüellik gibi bütünüyle “doğal bir yönelim”, “normal bir durum”. Hatta birçokları homoseksüellerin heteroseksüellere göre daha duyarlı, daha insancıl, daha kibar olduğunu iddia ediyor. Bazen homoseksüellerin yüceltilmesi “dünyayı homoseksüeller kurtaracak” demeye kadar gidiyor.
Günümüz dünyasında cinsiyetini veya estetik ameliyatla şeklini ve görüntüsünü değiştirmek isteyen kişilere haklar tanınıyor, bilimin imkânları onlar için seferber ediliyor. Cinsiyet değiştirmenin beden sağlığı ve insan psikolojisi açısından ağır komplikasyonları olabiliyor, hatta yer yer ölümlü vakalarla karşılaşılabiliyor. Buna rağmen cinsiyet değiştirme kararı bireysel hak ve özgürlükler kapsamında görülerek buna müsaade ediliyor. Fakat eşcinselliğin değiştirilmesiyle ilgili aynı genişlik gösterilmiyor. Cinsiyet değiştiren insanlara tanınan hakları ve imkânları eşcinselliğini değiştirmek isteyen kişilere tanımazsak bu çifte standart olur.
Evet, popüler kültür homoseksüelliğe dair bütün negatif algıları, düşünceleri değiştirmek istiyor. LGBT aktivistlerinin yanı sıra bazı devletler, pek çoğu itibarıyla bilim adamları ve psikologlar da buna destek veriyor. Amerikan Psikiyatri Birliği ile Dünya Sağlık Örgütü’nün eşcinselliğe yönelik “psikolojik rahatsızlık” ve “anormal davranış” tanımını kaldırdığını ve onu heteroseksüellik gibi normal bir cinsel yönelim kabul ettiğini daha önce ifade etmiştik. (Onların bu kararının ilmî değil politik bir karar olduğuna yönelik eleştiriler hâlâ devam ediyor.)
Eşcinselliğin bütünüyle normal bir yöneliş ve davranış olarak görülmesi araştırma ve tedavilerin de önemli ölçüde önünü kesiyor. Çünkü sorun görülmeyen bir şey hakkında araştırma yapmak veya onu değiştirmeye çalışmak abes görülüyor. Daha da kötüsü eşcinsellikle ilgili dayatılan düşünceler bu konuda objektif ilmî çalışmalar yapılmasını zorlaştırıyor. Bugünün dünyasında bir bilim adamının eşcinselliğe dair “gelişimsel bir bozukluk”, “bir cinsiyet karmaşası”, “bir cinsiyet sapması” gibi tanımlamalar yapması ayrımcılık ve nefret suçu olarak görülüyor. Bu tür ifadelerin eşcinsellere zarar verdiği söyleniyor. Ortaya konulan delillere, argümanlara, açıklamalara bakılmıyor bile. Dünya görüşü ve ideolojiler bilimsel çalışmaları da etkiliyor, yönlendiriyor. Eşcinsellikle ilgili durum şimdilik böyle ama yarının bilim adamları ne diyecek, konuya nasıl yaklaşacak bilemiyoruz.
Durumunu normal gören ve hayatına eşcinsel olarak devam etmek isteyen kimselere diyecek bir sözümüz olamaz. Kendi tercihleridir, der geçeriz. Çoğulculuğun hâkim olduğu bir dünyada insanların barış ve ahenk içerisinde yaşayabilmesi herkesin bireysel tercihine saygı duymaya bağlıdır.
Bununla birlikte eşcinseller düşünüldüğü kadar; ahlâkî, dinî, sosyal, kültürel, psikolojik veya tıbbî sebeplerle eşcinsel duygulardan, yönelimlerden kurtulmak isteyen insanlar da düşünülmelidir. Eşcinsellere duyulan saygı onlara da duyulmalı, tanınan haklar onlara da tanınmalıdır. Dolayısıyla bilimin imkânlarını sonuna kadar kullanarak bu tür kişilerin önüne fırsatlar sunulmalı, onlara gerekli tedavi ve terapi yolları gösterilmelidir. Bazı terapistlerin kendilerine danışan her homoseksüele bunun normal olduğunu kabul ettirmeye çalışmaları kabul edilemez.
Eşcinselliğin değişip değişemeyeceği meselesi eşcinselliğin sebepleriyle yakından ilgilidir. Eşcinseller bunun genetik ve biyolojik olduğunu düşündükleri için sürekli “Eşcinselliği biz seçmedik.” sloganını tekrarlar. Ne var ki daha önce de ifade ettiğimiz üzere konuyla ilgili araştırma yapan uzmanlar eşcinselliğin genetik olduğuna dair elimizde kesin veriler olmadığını söylüyor. Bilakis çevresel faktörler ağır basıyor. Dahası pek çok psikolog uyguladıkları terapilerle kendilerine başvuran birçok homoseksüelin hayatlarının geri kalanına heteroseksüel olarak devam ettiğini söylüyor. Mesela Joseph Nicolosi, kendisinin yüzlerce homoseksüel erkeği tedavi ettiğini ifade ediyor.
The National Association for Research & Therapy of Homosexuality (NARTH) isimli enstitünün verileri de terapiler sonucunda her on homoseksüelden üçünün başarılı bir şekilde değişim yaşadığını ortaya koymuştur. (Naomi Grossman, “The Gay Orthodox Underground”, Moment (April 2001))
Freud’un en önemli öğrencilerinden biri olan Edmund Bergler, 1956 yılında kaleme aldığı Homosexuality: Disease or Way of Life isimli eserinde otuz yıldır eşcinsellerin tedavisiyle meşgul olduğunu, bazı başarısızlıklar ve hayal kırıklıkları yaşasa da bu tedavilerde önemli başarılar elde ettiğini ifade etmiştir. Yüzlerce eşcinsel üzerinde analizler yaptığını, onlarla birlikte saatler geçirdiğini ve onlara dair hiçbir önyargısının olmadığını ifade eden Bergler’in eşcinsellerin psikolojilerine dair yaptığı tasvir ve tanımlamalar da üzerinde durmaya değer.
Cinsel yönelimin değişip değişmediğinin incelendiği bir makalede, bilimsel araştırmalara dayanarak şu sonuca ulaşılmıştır: “Cinsel yönelimin değişmezliğine dayanan argümanlar bilimsel değildir.” Bu neticenin de kendi cinsine karşı zamanla duyguları değişen çok sayıdaki eşcinsel üzerinde yapılan araştırmalardan çıkarıldığı ifade edilmiştir. (L. M. Diamond and C. J. Rosky, “Scrutinizing Immutability: Research on Sexual Orientation and U.S. Legal Advocacy for Sexual Minorities”, The Journal of Sex Research, 2016, http://www.tandfonline.com/doi/abs/10.1080/00224499.2016.1139665)
Columbia Üniversitesi Tıp Fakültesi araştırmacı olan Friedman ve Downey de konuyla ilgili şu tespiti yapmıştır: “Klinik konferanslarda tartışmacıların sıklıkla eşcinselliğin genetik olduğu ve bu yüzden de cinsel yönelimin sabit ve değiştirilemez olduğu yorumu duyulur. Fakat her iki iddia da doğru değildir… Eşcinselliğin genetik olduğu iddiası o kadar indirgemecidir ki psikolojinin genel bir ilkesi olarak bu göz ardı edilmelidir.” (R.C. Friedman and J.I. Downey, Sexual Orientation and Psychoanalysis: Sexual Science and Clinical Practice, New York: Columbia University Press, 2002, s. 39)
Günümüzde bazı insanların eşcinsel doğduğu ve bunun değişmesinin mümkün olmadığı şeklindeki düşünceler hâlâ çokları tarafından tekrar edilmeye ve kitlelere dayatılmaya devam etse de, bunun sadece bir mitten ibaret olduğunu ve hiçbir bilimsel kanıta dayanmadığını ifade edenlerin sayısı da az değildir. (Bkz. https://www.aoiusa.org/american-psychological-association-course-correction-sexual-orientation-and-gender-identity-not-fixed-after-all/)
Aldığı tedavi ve terapilerle eşcinselliği bırakan bireyler, değişim umudu olmadığına dair dile getirilen iddialara somut birer cevap teşkil eder. Homoseksüellikten heteroseksüelliğe dönüş yapan birçok insan ve bu insanlar üzerinde yapılmış araştırmalar var. Eski geylerin yazdığı kitaplar, kurduğu internet siteleri mevcut. Onlar kendi tecrübelerinden hareketle değişimin mümkün olduğunu ifade diyor ve değişmek isteyen bireylere yol gösteriyor, onları cesaretlendiriyor.
Bazı eşcinsellerde bütünüyle bir değişim yaşanmasa, yani eşcinsel dürtüler ve ilgiler tamamıyla kaybolmasa bile pek çok açıdan önemli ilerlemeler kaydediliyor. Bu değişimleri bizzat gözlemleyen terapistler ve psikologlar var. Bu gerçeklere rağmen hâlâ değişebilir mi, değişemez mi sorusunu sormak anlamlı olmaz. Demek ki prensipte değişebiliyor.
Uzmanlar bu değişimin kolay olmadığını, zaman aldığını, kademeli olarak gerçekleştiğini, terapi boyunca bir kısım iniş ve çıkışların yaşanabildiğini söylüyor. Yani homoseksüel duygular yavaş yavaş azalırken, heteroseksüellik potansiyeli de yavaş yavaş artıyor. “Dönüşüm terapisi”, “onarım terapisi” gibi isimlerle eşcinsellere uygulanan farklı terapi çeşitleri var. Bu konuda Alan Metinger’in Growt into Manhood: Resuming The Journey isimli kitabıyla Joseph Nicolosi’nin Reparative Therapy of Male Homosexuality isimli kitapları önemli bilgiler içeriyor.
Tedavi ve terapilerin ne kadar işe yarayacağını biraz da bireyin kendisi, kendi gayretleri belirliyor. Değişme isteğinin gücü, değişebileceğine inanması, kendisine önerilen metotları ciddiyetle uygulaması oldukça önem arz ediyor.
Heteroseksüel hayata geçmek isteyen her bireyin kendine göre farklı motivasyon kaynakları var. Bir kısmı homoseksüel hayat tarzının kendisini tatmin etmediğini söylüyor. Kimisinde aile ve çocuk özlemi ağır basıyor. Kimisi sosyal baskılardan, sürekli toplumsal izolasyona maruz kalmaktan bıkıyor. Bütün bunların yanında homoseksüelliği bırakanların bir çoğu kendilerini bundan vazgeçiren ana motivasyon kaynağının dinî inanışları ve değerleri olduğunu söylüyor.
(Gelecek yazıda ilâhî dinlerin eşcinselliğe nasıl yaklaştığını, bu konuda ne tür hükümler ortaya koyduğunu ele almaya çalışacağız.)
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***