Fikrinizi (doğru/yanlış/saçma/eksik) söylediğinizde hain, bölücü, düşman olarak işaretlenebiliyorsunuz memleketimizde. Bu eski maraz, eski hikâye aslında. Tabi eski “hikâyelerin” günümüzdeki tezahürü daha sert, daha vahşi, daha acımasız.
Fikrinizi dile getirecekseniz, düşünceye saygı beklemek yerine, savaş alanında gibi çatışır gibi çatışmanız, hakaret ve tehditleri görmezden gelmeniz gerekiyor.
Deli saçması olarak değerlendirdiği bir görüşe gülüp geçmek yerine, bunun bir milli güvenlik tehditi olduğunu düşünüyor insanların çoğu.
Hoşuna gitmeyen bir sosyal medya paylaşımın altına/üstüne – “Yok mu bunu vuracak bir vatansever”den tutun, İçişleri Bakanlığını, Emniyeti, Soylu’yu bile etiketleyebilen bir “deliriş yelpazesinde” ilerliyor “olaylar”.
Ama hepsi bu değil, tuhaf “yasaklar” ile de karşılaşabiliyorsunuz “gayrı milli” fikirlerinizi açık edince…
Misal “Madem Türkiye’yi bu kadar eleştiriyorsun, beğenmiyorsun, konuşma Türkçe! Rahat bırak dilimizi” diyorlar…
Memleket onların, hukuk onların, Türkçe’yi de kaptırdık iyi mi…
Türkçe’nin bu coğrafyanın dili olması ve sadece etnik Türklere değil, bu topraklardaki diğer halklara da ait olduğunu, burada yaşayan herkesin anadili olduğu konusu önemli bir konu.
Şimdi — “dilimize” de sahip çıktı “bunlar” diyecekler olacaklardır. Doğaldır.
Türkler ile Ermeniler arasındaki etkileşim noktalarından en önemlilerinden biri de dil olmuş. Ermeniler, 13. yüzyıldan itibaren Türkçe ile yoğun bir şekilde ilgilenmiş ve eserler vermişler. Bu eserlerin büyük kısmı kabul görmüş, takdirle karşılanmış.
Kısaca, sahaya öncülük yapan çalışmalara imza atan Ermeni Türkologlar bugün hatırlanmıyor olsa da varlar.
Artin Hindoğlu (1780- 1840), Retyos Krikoryan (1819-1904), Bedros Keresteciyan (1840-1909), Bedros Zeki Garbedyan (1871-1937), Mihran Apikyan (1855- 1938) en önemli eser veren öncülerden.
Artin Hindoğlu’nın 1829-39 yılları arasında; Fransızca izahlı Türkçe, Haza Kitab-ı Sarf ve Lügat-ı Türki, Almanca izahlı Türkçe, Hazine-i Lügat (ilk Fransızca-Türkçe ve Türkçe-Fransızca sözlük), Haza Kitab-ı Sarf-ı Türki -Teorik ve Uygulamalı Türkçe Dilbilgisi eserlerini Osmanlı’ya kazandırmış.
Heretik Hoca olarak da bilinen Ermeni dilbilimci Retyos Krikoryan ise, Türkçenin grameri (1868) Arapçanın grameri (1892) Hülasatü’s- Sarf Fransızca kitaplarının yazarı.
İngilizce dışında Arapça ve Farsçayı da iyi bilen Bedraos Keresteciyan, İmparatorluğu’nun ilk özel Türkçe gazetesi olan Tercüman-ı Ahval’de başyazarlık görevinin yanı sıra; Türk Dilinin Bir Etimolojik Sözlüğü İçin Bazı Malzemeler kitabının yazarı. Bu eser, Türkçe’nin ilk etimolojik sözlüğü olarak kabul ediliyor.
Mihrî mahlasıyla tanınan Mihran Apikyan, dili öğretmek/tanıtmak amacıyla 30 eser vermiş. En önemli eserleri : Letâif-i Âsâr Mutavvel Sarf-ı Osmani Tatbikat-ı Münşeat Hemyançe-yi Müntehabat-ı Zeban-ı Farsî, İksir-i Elifba-yı Osmani Muhtasar Sarf-ı Osmani Zübde-i Nahv-ı Osmani.
Hagop Martayan (1895 – 1979), belki bazılarımız için daha tanıdık bir isim.
Türk dili üzerine uzmanlaşmış dilbilimci Martayan, Türk Dil Kurumu’nun ilk genel sekreteri olmuş. 1935’de çalışmalarından ötürü Atatürk Martayan’a “Dilâçar” soyadı verdi. Martayan, Ermenice, Türkçe, İngilizce, Yunanca, İspanyolca, Latince, Almanca, Rusça ve Bulgarca bilirdi.
Robert Kolej’den mezun olduktan sonra I. Dünya Savaşı’nda Kafkasya Cephesi’nde subay olarak görev yapan Martayan, sonraki yıllarda, Eski Türkçe, Eski Uygur Türkçesi, dil-tarih ve Türkoloji dersleri de verdi. Latin harfleri ile yeni Türk abecesinin oluşturulmasında önemli rol oynadı.
Dilâçar, Les bases Bio-Psychologiques de la Théorie Güneş Dil (Güneş Dil Teorisi’nin Biyopsikolojik Kökenleri), Azeri Türkçesi, Batı Türkçesi Lehçelerin Yazılma Tarzı, Devlet Dili Olarak Türkçe, Türk Diline Genel Bir Bakış, Türkiye’de Dil Özleşmesi, Anadili İlkeleri adlı eserlerin de yazarıdır.
Dilâçar, Mustafa Kemal’e “Atatürk” soyadının verilmesini öneren üç kişiden biri, hatta birincisi olarak tanınır.
Konu ile tam ilgisi yok ama, Atatürk’ün logo halini alan, sevenlerinin vücutlarına dövme yaptırdıkları imzanın da yaratıcısı bir Ermeni’dir: Hagop Vahram Çerçiyan.
Hagop Vahram Çerçiyan bugünkü Robert Kolej’de (Boğaziçi Üniversitesi) 55 yıl boyunca öğretmenlik yaptı, 25 bin öğrencisi oldu. Robert Kolej’de matematik ve coğrafya dersleri veren Çerçiyan 1920’li yılların ortalarında ABD’ye giderek Palmer Method Okulu’nda güzel yazı yazma konusunda uzmanlaştı; daha sonra bu konuda Robert Kolej’de dersler verdi.
Çerçiyan’nın öğrencileri Mustafa Kemal, Atatürk soyadını aldıktan sonra ona “güzel bir imza numunesi” armağan etme kararı almış. Karar öğrencileri tarafından Atatürk’ün hususi kalemi vasıtasıyla Boğaziçi’ndeki Bebek semti Komiserliği tarafından babama bildirilmiş.
Hazırladığı 5 imza numunesi arasından Atatürk birini seçer, fakat ne yazık ki belki de yaratıcısı Ermeni olduğu için bu imzanın hikayesi pek de konuşulmaz.
2016 yılında hayatını kaybeden Parseğ Tuğlacıyan (Pars Tuğlacı), yazar, dil ve tarih araştırmacısı idi. Michigan Üniversitesi’nden döndükten sonra 1955’de Gülhane Askeri Tip Akademisi’nde İngilizce öğretmenliği yaptı.
Tuğlacı, Türkçedeki ilk tıp terimleri sözlüğünü hazırladı. İnönü, C. Sunay ve F. Korutür tarafından takdirnamelere layık görüldü. Yurt dışında Türk dili konusunda konferanslar verdi. Türk-Osmanlı tarihi, Türk diliyle ilgili kitaplar, makaleler, sözlük ve ansiklopediler yayınladı. Türkiye Yazarlar Sendikası, Türk Basın Birliği üyesiydi.
Pars Tuğlacı çok eser verdi. İngilizce-Türkçe-İngilizce sözlük, Deyimler sözlüğü, Türkçe-Fransızca sözlük, Türkçe’nin en kapsamlı sözlüklerinden olan ”Okyanus” Ekonomi ve Hukuk Terimleri Sözlüğü, Tıp Sözlüğü en önemli eserleri oldu.
Türkçe’den Ermenice’ye ticari, mali, ekonomik terimler sözlüğü ve Deyimlerle Türkçe’den Ermenice’ye Güncel Sözlük ile Yetvart Kovan, Ermenice – Türkçe sözlüğü ile Keğam Kerovpyan son 100 yılın önemli isimlerinden oldular.
Türkçe’nin etimolojisi üzerine ilk kapsamlı bilimsel çalışma olan “Sözlerin Soyağacı: Çağdaş Türkçe’nin Etimolojik Sözlüğü, “Adını Unutan Ülke: Türkiye’de adı değiştirilen yerler sözlüğü” ve başta olmak üzere eserler veren “Kelimebaz’ı” ise tanıyoruz: Sevan Nişanyan.
Memleket kadar, dil de, Türkçe de hepimizin. Ve ben onu çok seviyorum. Öyle ki, daha uzun süre, ömrüm yettikçe Türkçe konuşacağım, yazacağım, hatta şarkılar söyleyeceğim.
Kaynak: Kronos
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***