Geçen haftaki yazımda Deniz’ler ve 68 üzerine üç kalıcı yapıtı tanıtmıştım. 68’li yıllar ve onu izleyen 12 Mart ve 12 Eylül faşist cunta dönemleri, devrimcilerin efsanevi direnişlerinin yanı sıra yürekli hukukçularımızın adaletsizliklere karşı, mesleki güvencelerini ve de kendi özgürlüklerini de tehlikeye atarak, ağır ceza mahkemeleri, sıkıyönetim mahkemeleri ve devlet güvenlik mahkemeleri önünde yiğitçe mücadele verdikleri dönemlerdi.
Deniz Gezmiş’lerin avukatı, değerli hukukçumuz Halit Çelenk’i anımsıyorum. 1974 yılında üç fidanın idam sehpasında katledilmesiyle sonuçlanan THKO Davası’nın tüm belgelerini o kitap haline getirmiş, bu önemli belgeyi kızkardeşim Çiğdem Özgüden’in yönettiği Yöntem Yayınları yayınlamıştı.
Halit Çelenk, tam da o günlerde, kendisi gibi 12 Mart mahkemelerinde yiğitçe mücadele vermiş olan Niyazi Ağırnaslı, Nevzat Helvacı, Kemal Burkay, Erşen Şanal, Emin Değer, Gülçin Çaylıgil, Kemal Yücel ve daha onlarca avukatın dahil olduğu devrimci meslektaşlarıyla birlikte Çağdaş Hukukçular Derneği’ni kurmuştu.
Üzerinden tam 48 yıl, nerdeyse yarım yüzyıl geçti.
Türkiye’nin Avrupa Konseyi’nin asli üyesi ve de Avrupa Birliği’nin aday üyesi olmaya devam ettiği 2022 yılında, Çelenk’lerin ve Ağırnaslı’ların kurduğu bu çağdaş hukuk örgütünün yöneticileri, Tayyip Erdoğan’ın kurduğu hukuksuzluk düzeninde ağır hapis talepleriyle yargılanıyor, üstelik genel başkanı Selçuk Kozağaçlı ile meslektaşları Oya Aslan ve Barkın Timtik tutuklu olarak yıllardır zindanda yatırılıyor.
Çağdaş Hukukçular Derneği davası 19 Temmuz 2013’te 624 sayfalık bir iddianameyle açılmış, 22 avukat tutuklanmıştı.
Davanın sanıklarından Avukat Ebru Timtik, bu adaletsizliğe karşı başlattığı ölüm orucunda yaşamını yitirmişti.
7 Eylül çarşamba günü Silivri Kapalı Ceza İnfaz Kurumu kampüsünde duruşması yapılacak olan çağdaş hukukçuların savunma avukatı Oğuzhan Topalkara bu duruşmaya ilişkin olarak bize gönderdiği mesajında şöyle diyor:
“2013 yılının Ocak ayında Çağdaş Hukukçular Derneği’ne, Halkın Hukuk Bürosu’na ve avukatların ofis ve evlerine yapılan baskınlarla başlayan davanın 9. yılına giriyoruz. Selçuk Kozağaçlı ‘nın toplam tutukluluğu 6 yılı doldurmak üzeredir, Barkın Timtik 5 yıldır, Oya Aslan ise 2 yıl 9 aydır tutuklu bulunmaktadır.
“İşbu dosyanın esasında tüm sanıklar avukat olup takip ettikleri davalar, müvekkilleri ve mesleki faaliyetleri, hapishane ziyaretleri suçlama konusu olarak yöneltiliyor. Suçlamaların delili olarak ise bir kısım itirafçı tanık ve gizli tanık beyanları ile 2004 ile 2006 yılları arasında Hollanda ve Belçika ülkelerinden ele geçirildiği ve Türkiye’ye getirildiği söylenen ‘örgütsel doküman’ olarak tabir edilen yazışma içerikleri sunuluyor.
“Bu belgelere dair açılan ilk soruşturmanın esas yılı olarak 2005 yılı göze çarpıyor. Buna karşılık davanın 9. yılına ve belgelerin savcılığa geldiği günden bu yanan geçen 18 yıla karşılık yine sanık avukatlarının ve müdafilerinin ısrarlı taleplerine rağmen bu belgelerin gerçekte var olup olmadığı ve delil niteliğinin bulunup bulunmadığı tesbit edilememiş durumda.”
Bu davanın ilk iddianamesini hazırlayan savcı, daha sonra FETO kovuşturmalarında ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile yargılanmak üzere arandığı için firar eden Adem Özcan’dır.
Oğuzhan Topalkara “Halen mütalaa hazırlayan savcılık bu firari savcı Adem Özcan’ın hazırlamış olduğu iddianameyi kopyala yapıştır metodu ile mütalaasına almış durumda… Öyle ki virgül ve harf hataları dahi aynı şekilde mütalaada yer alıyor ve ceza isteniyor. Başta savcılığın kendi sunduğu aleyhte delillerin mahkemeye getirilmesi olmak üzere sanık ve savunma tarafının sunduğu her bir talep incelenmeksizin reddediliyor” diyor.
Yıllardır iddianamede “suç delili” olarak sözü edilen, ancak içeriği bir türlü açıklanmayan Belçika belgeleri 7 Eylül’de açıklanacak mı?
Savcılıkta gizli kapaklı tutulan Belçika belgeleri neyin nesidir bilemem ama, Çağdaş Hukukçular Derneği üzerine bizim arşivimizde öylesi belgeler var ki bunlar Selçuk Kozağaçlı ve arkadaşlarını mahkum etmek şöyle dursun, aksine Türkiye’nin demokratikleşmesi mücadelesine yaptıkları son derece değerli katkıların kanıtı olduğu için onurlandırılmalarını gerektirir.
Çağdaş Hukukçular Derneği ile 1974 yılından beri sürekli ilişkide olduğumuz ve faaliyetlerini Avrupa kamuoyuna çeşitli dillerde yansıttığımız gibi, AKP’nin iktidar olduğu 2000’li yıllarda da Avrupa başkentindeki çeşitli etkinliklerde de derneğin temsilcileriyle birlikteliğimiz oldu.
Bunlardan 2006 ve 2007 yıllarındaki iki etkinlik büyük önem taşıyordu.
9 Eylül 2006’da Brüksel Özgür Üniversitesi (ULB) salonlarında İfade ve Örgütlenme Özgürlüğü Komitesi (CLEA)’nın organize ettiği “Özgürlükler İçin 6 Saat” adlı gecenin konuşmacılarından biri de, bugün Çağdaş Hukukçular Derneği davasında yargılanan örgütün o zamanki sözcüsü Taylan Tanay’dı.
O toplantıda da Belçika’nın siyasal, akademik, kültürel ve sendikal plandaki önemli şahsiyetlerinden şu isimler görüşlerini ifade etmişlerdi:
Benoît VAN DER MEERSCHEN (İnsan Hakları Birliği başkanı),
Tomas ARMAS (Öğretmenler Sendikası CGSP’nin sözcüsü),
Laurent ARNAUTS (Journal du Mardi dergisi yayın yönetmeni),
Jean BRICMONT (UCL’de profesör),
Céline DELFORGE (Milletvekili),
Jean-Michel D’HOOP (Sanatçı),
Josy DUBIÉ (Senatör),
Paul-Emile DUPRET (Avrupa Parlamentosu GUEN Grupu sözcüsü),
Jan FERMON (Avukat),
François HOUTART (Tricontinental Örgütü Başkanı),
Silvio MARRA (FGTB Sendikası sözcüsü),
Anne MORELLI (ULB’de profesör),
Jean-Claude PAYE (Comité T sözcüsü),
Nadine ROSA-ROSSO (Sol siyasetçi),
Guy VAN SINOY (Sendikacı).
Ertesi yıl, sevgili Hrant Dink’in İstanbul’da alçakça katledilmesi nedeniyle Türkiye’de insan haklarının durumu konusundaki duyarlılık Belçika’da daha da artmıştı. Brüksel’deki Türkiyeli demokratik kuruluşların birlikte organize ettikleri “Anadolu Halklarının Özgürlüğü İçin Kültürlerarası Gece”ye Çağdaş Hukukçular Derneği Genel Başkanı Selçuk Kozağaçlı da katılarak Türkiye’deki endişe verici gelişmeler üzerine bilgi vermişti. O geceye de Belçika’nın siyasal, akademik, kültürel ve sendikal plandaki önemli şahsiyetlerinden şu isimler de konuşmacı olarak katılmışlardı:
Jan Beghin (Milletvekili),
Christos Doulkeridis (Milletvekili),
Sven Gat (Milletvekili),
Michel De Herde (Schaerbeek Belediye Başkan Yardımcısı),
Bernard de Marcken (Etterbeek Belediye Başkan Yardımcısı),
Béatrice Meulemans (Saint-Josse Belediye Başkan Yardımcısı),
France Blanmailland (Avukat),
Selma Benkhelifa (Avukat),
Henri Waynblum (Belçika İlerici Yahudiler Örgütü)
Çağdaş Hukukçular Derneği’nin iki temsilcisi, Taylan Tanay ve Selçuk Kozağaçlı’yı bu etkinliklerde şahsen tanımak, ülkemizin demokratikleşmesi için mücadele kararlılıklarına bizzat tanık olmak, İnci ile benim için olduğu gibi, sürgünde birlikte mücadele verdiğimiz Asuri, Ermeni, Kürt ve Türk dostlarımız için de mutluluk ve cesaret vericiydi.
Hollanda’dan belge mi? Cürüm belgesi değil, onur belgesi…
Tayyip adaleti tarafından yargılanan Çağdaş Hukukçular Derneği genel başkanı Selçuk Kozağaçlı zindanda yatarken, hukuk ve adalet için verdiği mücadelelerden dolayı 24 Mayıs 2019’da Hollanda’daki Lawyers For Lawyers Örgütü tarafından ödüllendirilmiş, ancak kendisi hazır bulunamadığı için ödülü ÇHD yöneticilerinden Ceren Uysal’a sunulmuştu.
Çarşamba dünkü duruşmada nasıl bir adalet komedisi oynanacak, yıllardır adı söylenip de içeriği bilinmeyen belgeler açıklanacak mı? Göreceğiz…
Ama bizler için önemli olan Belçika-Hollanda belgeleri, yukarıda özetle tanıtmaya çalıştığım belgelerdir.
Kaldı ki, bu belgeler olmasa da, Selçuk Kozağaçlı ve arkadaşları sadece Türkiye’de değil, dünyadaki hukuk ve adalet mücadelesinde onurlu yerlerini çoktan almışlardır.
Selçuk Kozağaçlı, ÇHD kurucu başkanı Halit Çelenk’in ölümünün 8. yıldönümünde, hapishaneden gönderdiği bir mesajda şöyle diyordu:
“Ben ÇHD’nin (şimdilik) son genel başkanıyım. Avukatım ve sosyalistim. Bu örgüt, TKP TİP’in hukuk seksiyonlarından, devrimci işçi sendikaları hukuk bürolarına, siyasal hareketlerin avukat komisyonlarından Kürt özgürlük mücadelesinin avukatlarına, politik hukuk bürolarından devrimcilerin avukatlarına ve nihayet devrimci avukatlığa kadar bu topraklardaki ilerici avukat dinamiğinin evidir. Öyle kuruldu, yaşadı, bugün ve gelecekte de öyle kalacaktır. İçerisinden çıkardığı bütün avukat derneklerinin de çatısı ve güvencesidir.
“Faşizme karşı dövüşmek için kurulmuş ve hiç yılmadan dövüşmüştür.
“Düşman hep aynıdır ancak, sıkça zannedildiğinin aksine siyahın ‘tonları’ vardır. Faşizm, 70’lerden 2000’lere kendine has yeni, karanlık tonlar kazanarak dönüştü.
“Peki ya mücadele edenler? Bir söyleşide bana sorulduğunu hatırlıyorum: ‘Siz kendinizi Halit Çelenk’e, Niyazi Ağırnaslı’ya, Gülçin Çaylıgil’e benzetiyor musunuz?’ diye.
“Elbette kurucu kuşağımızın güçlü ve zengin yaşam öyküsünü tekrar etmek söz konusu değil. Öykünme hakkımız saklı.
“Siyasal perspektiflerimizdeki, mücadele tarzlarımızdaki, yaşam çizgilerimizdeki farklar dikkatinizi çekiyor olabilir. Nasıl olabileceğini açıklamak için iddialı bir cümle kurmama izin verin: ÇHD’nin İlk kurucu başkanı ile (şimdilik) son başkanı birbirlerine benzemiyorlar; çünkü ‘Aynı’lar.
“Tutsaklık bugüne kadar hiçbir ÇHD başkanını korkutmadı, bugün de üzerimizde bir hükmü yok. ‘Hürriyet’ bu kadar uzak durmasına, bu kadar geç kalmasına sitem edilen bir sevgili. Hasretinin esiri değiliz; içeride, dışarıda, sokakta, okulda, mahkemede dövüşmemizi zayıflatacak hiçbir hasretin melankolisi bizi esir alamaz.
“Biz haklıyız. Mücadeleyi asla terk etmeyeceğiz. Başka bir yolu ve mümkünü bulunmadığından, biz kazanacağız!”
Bitirirken soruyorum:
Eyyy Tayyip’in emir kulu savcıları ve yargıçları…
Bir zamanlar Türkiye’deki demokrasi, hak ve hukuk mücadelesinin sesini duyurmak üzere Belçika’ya gelmiş olan iki değerli hukukçu sizin nezdinizde “terörist” iseler, o ikisiyle Brüksel’de kürsü paylaşan, mücadelelerine destek olan, isimlerini yukarıda verdiğimiz Belçikalı önemli şahsiyetler de “terör işbirlikçisi” midir?
Yolları Türkiye’ye düşerse onları da teröristler diye tutuklayıp Silivri Kapalı Ceza İnfaz Kurumu hücrelerine kapatacak mısınız?
Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***