Cumartesi Anneleri’nin Çağlayan Adliyesi’nde görülen duruşması öncesi siyasetçiler, gazeteciler, avukatlar, kayıplarını arayanlar polis tarafından tartaklandı, yerlerde sürüklendi, ters kelepçe işkencesi ile gözaltına alındı.
Tam 27 yıldır “kayıplarının” akıbetini soran Cumartesi Anneleri ve yakınları, polisin bu tür sert tutumuna alışkın. Bugüne kadar sayısız kere benzer şekilde darp edildiler, gözaltına alınıp işkence gördüler, tartaklanıp gaza boğuldular.
Ancak, bugünkü saldırıda bir nokta yıllardır Cumartesi Anneleri’ni takip eden insanları dahi şoke etti. Polis, gözü dönmüş bir şekilde hem annelere hem de onlara destek olanlara saldırıyor, yaptıkları görülmesin diye bunu kayda alan gazetecileri tartaklıyordu. Üstelik o kadar pervasız hareket ediyordu ki ters kelepçe ile gözaltına alınan avukat bunu hatırlattığında, “Avukat olman hiçbir şey ifade etmiyor” yanıtını alıyordu.
POLİS “DOLU” GELMİŞ
Anlaşılan, polis bugünkü duruşma öncesi oldukça “dolu” gelmiş Çağlayan Adliyesi’nin önüne. Gözleri, onlara on yıllardır faili meçhul cinayetleri hatırlatan insanları, kameralar önünde yakıp kül edecek kadar hırsla doluydu sanki.
Kolundan tutup götürdüğü siyasetçi Alper Taş de umurunda değil, yerde sürüklediği kayıp yakını sendikacı, gazeteci Faruk Eren de. Hele hele işkence ile öldürülmüş, kaybedilmiş yakınlarını arayan sıradan insanlar hiç umurunda değil. Tek bir şeye odaklanmış: “Bazı hainler devlete meydan okuyor. Öyleyse her muameleyi hak ediyor.”
CUMARTESİ ANNELERİ’NE DESTEĞE GİTMEK DE SUÇ
Polisin, bugün en çok Cumartesi Anneleri’ne desteğe gelen siyasetçilerin avukatları ve diğer kişileri hedef alması dikkat çekti. Tabi tüm bu yaşananları çektikleri fotoğraf ve görüntülerle kamuoyuna duyuracak gazeteciler de öyle. Cumartesi Anneleri’ne desteğe gitmiş olmak da rejimin gözünde anında bastırılması gereken bir hareket. Hele hele onu duyurmak, fotoğraf ve görüntüyle belgelemek, affedilmez bir suç. Öcüleştirilen Cumartesi Anneleri’nin, o kadar da öcü olmadığını, bizzat oraya giderek fiziki olarak kanıtlayan her yurttaş, o zorbalığa maruz kalacaktı. Amaç, yalnızlaştırmak, hedef gösterme ve şiddetle kriminalize etmek.
AKP-MHP REJİMİN YARATTIĞI ATMOSFER VE CEZASIZLIK
Birebir bu cümle geçmemiştir belki polisin aklından ama AKP-MHP rejiminin her türlü toplumsal muhalefeti terörizmle eşitleyen anlayışının, kolluğun gözünde, onları her türlü zorbalığa maruz kalabileceği şeklinde somutlaştırması kaçınılmaz.
Yargılanmama, hesap vermeme, ne yaparsa yanına kâr kalacağı rahatlığı da bu pervasızlıkta önemli bir diğer etken. “Kırın bacağını”, “Önce yılın hukuk sonra gelsin” diyen bir İçişleri Bakanı’nın yönettiği teşkilattan daha azını beklemek, biraz safdillik olurdu zaten.
ANAYASA, YASA, HUKUK…
15 Temmuz darbe girişiminden sonra polisliğe alınan on binlerce kişi, AKP ve MHP’nin yarattığı milliyetçi şovenist ortamda göreve başladı. Karşılarında toplumsal muhalefetin en ufak kırıntısı dahi belirse, bunu devlete bir başkaldırı olarak kodluyor ve ona göre karşılık veriyor. Bu nedenle anayasa, yasa, hukuk devleti olma sorumluluğu, işkence ve kötü muamele yasağı vs hak getire.
Polisin ters kelepçe işkencesi. İşkenceye tepki gösteren avukata “Avukat olman hiçbir şey ifade etmiyor” dedi. pic.twitter.com/N93HmPdOK6
— yıldız tar (@yildiz_tar) September 21, 2022
CUMARTESİ ANNELERİ KİMDİR?
Cumartesi Anneleri, Hasan Ocak’ın işkenceyle öldürüldüğü 1995’ten günümüze kadar askerin, polisin, paramiliter grupların, JİTEM gibi resmi ve gayri resmi her tür oluşumun suçlarını ifşa ediyorlar. Devletin hukuk dışına çıktığında insan hayatını hiçe saydığını kendi hayatlarından biliyorlar, bunu da hem devlete hem de topluma haykırıyorlar. Bu nedenle her dönemde hedef oldular, bugün olduğu gibi.
Cumartesi Anneleri, bu ülkede toplumsal yüzleşmenin, adalet ve hak arayışının, insan yaşamının devletin gücü karşısında en değerli şey olduğunu haykırmanın adı…
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***