YORUM | Prof. Dr. Mehmet Ateş
Olimpos (Yunanca: Όλυμπος) Yunanistan’ın en yüksek sıradağıdır. Yüksektir yüksek olmasına ama eteklerinde kendinden yüksek ruhları barındırdığından habersizdir. Nereden bilecek ki bu coğrafyada birgün kardeşliğin mayası yeniden karılacak, bir sevgi ateşi olarak gönüllere çalınacak.
Şimdilerde birileri her ne kadar uygunsuz şeyler söyleyip iki kadim kültür arasında düşmanlıkları kendi ikballeri için körüklemeye çalışsa da eskimeyen Yunan dostlarımızla aramıza giremeyecekler. Olimpos dağında o gün bu ses yankılandı: “Hiç uğraşmayın bre bu dostluğu engelleyemeyeceksiniz.” (Yunanca Βρε: Söylendiği yere göre anlamı değişebilen adam, kanka, arkadaş anlamında bir kelime)
Birilerine göre bu güzel ülke kıta Avrupasına geçmek için bir köprü, birilerine göre az bir zaman nefeslenilecek bir yer, çok azlarına göre de toprağını bulup filiz verilecek bir yer.
Vereceğim haber bu filizlerden…
Çiçeği burnunda iki gencimiz bu coğrafyada çok azların tercih ettikleri şekilde burada kalmaya ve hayatlarını birleştirmeye karar verdi.
Geçen hafta düğünleri vardı, hayır hayır düğünümüz vardı… Aslında bu düğün sadece bu iki gencimizin değildi, adeta oraya gelen kadın erkek herkesin düğünüydü. Düğünü aslında kimse organize etmedi, imece usulü herkes bir köşesinden tuttu. Damadın beraber kaldığı arkadaşları garson oldu; başka bir abi aşçı, bir abla-abi düğün arabası, sağdıç. Genç kızlar nedime, bir delikanlı kameraman, birisi ses düzencisi vs. Evlenecek arkadaşla iki yıl aynı evlerde kaldım. Düğünle ilgili de birçok şeyi bana sordu ama benim de ilk tecrübem olacaktı. Verdiğim cevaplara ben de pek inanmadım ama demek ki gençler çok samimi idi. Allah ihlasla başlayan bu işlerini kolayca sonuçlandırdı.
Düğünde belki de en çok hislenen ben oldum. Niye bilmem! Hem Yunanca hem Türkçe konuştum. Yeni öğrendiğim Yunancam için de iyi bir sınav oldu. Hislerimi belki tam ifade edemedim ama lütfen düğün heyecanıma verin:
“Hepiniz düğünümüze hoş geldiniz…
Oğlum ile gelinimin düğününe mi, yoksa kızım ile damadımın düğününe mi hoş geldiniz desem, ne desem bilemedim aslında ikisi de doğru. İkisi de hepimizin evlatları sayılır. Gönül isterdi ki anneleri, babaları, abi, ablaları ve tüm akrabalarının iştirak ettiği bir düğün yapalım. Ama kısmet böyle imiş. Şimdi ailelerine sesleniyorum, beni dinliyorlarsa biraz daha iyi dinlesinler. Hiç mi hiç endişe etmeyin çocuklarınızın hiç eksikleri yok fazlaları var. Bizler burada sizin vekaletinizi yapıyoruz. Endişe etmeyin… Her şeyin daha da güzel olacağı ile ilgili zerre kadar tereddüt yaşamayın.
İnsanın hayatı iniş çıkışlarla dolu, bazen çukurun dibinde gözükebilir, bazen de zirvelere tırmanabilir. Bu iki kardeşimiz ne bileceklerdi ki Türkiye’de doğacaklar, ardından ülkenin en iyi üniversitelerini bitirecekler, genç yaşlarında hapishaneye girecekler daha sonra bir vesile ile bu ülkeye gelip birbirleri ile tanışacaklar ve güzel bir aile kuracaklar. Biz buna kısaca “Kader” diyoruz. Belki Türkiye’de kalsalar tanışma ihtimalleri çok düşük olacaktı.
İnsanın üzüldüğü, sevindiği zamanları olur. Bugün de sevindiğimiz bir zaman dilimi. İki gencimizin mutluluklarına hep beraber şahit oluyoruz. Burada kalmaya karar verip, bu güzel insanlarla birlikte yaşamayı tercih ettiler. Bu tercihleri inşâallah onlara da mutluluk getirsin. Tüm temennimiz bu. Bu kardeşlerimiz bu coğrafyada kalacak ve kalpleri Yunanistan’ın bu güzel insanları ile beraber atacak. Ege Denizini bir barış gölüne çevirip, tarihten gelen kardeşliklerini pekiştirecekler.
Hepimiz Adem ile Havva’nın çocuklarıyız. Yani kardeşiz… Hepimiz Hz. İsa ve Hz. Muhammed’e inanıyoruz. Meryem, Hanne, Amine, Hatice, Fatıma, Asiye hepimizin annesi. Bizlerde o büyük insanların bıraktıkları kardeşlik izlerini takip ederek bu güzel ülkede sebat etmeye çalışacağız.
Yunanlı dostlar ile…
Bu iki ayrı milletin insanlarının arasına atılmış olan sevgi ateşini Prometheus da görmeliydi! Evet sevgi ateşi diyorum, neden mi ben de bu sevgiyi yaşıyorum ve çevremden iliklerime kadar hissediyorum. Karşınızdakilerin isimleri Nikos, Stamou, Georgia, Maria, Katerina, Kostas, Stavroula, Aspasia mı yoksa Mustafa, Yunus Emre, Ahmet, Refet, Ayhan, Akif, Büşra Nur, Gül, Meryem, Hansa, Yusra, Hanne mi bazen karıştırıyorsunuz. Aynı coğrafyanın, aynı denizin çocukları değil miyiz? Kıyının bir tarafı Ege, diğer tarafı Selanik, Atina değil mi. Hani derler ye bağırsan işitilir, hakikaten de öyle değil mi. Hava açıkken gittiğimiz bazı yerlerde ülkemizin topraklarını hicranla görebiliyoruz. Ailemizin hasreti ile biraz daha sabır diyor ve başımızı öne eğip evimize dönüyoruz.”
Sözlerim Yunanlı dostlarımın da duygularına tercüman olmuş olmalı ki onlar da çok hislendiler. Masalarına oturdum. Kırık dökük Yunancamla sorularına cevap vermeye çalıştım. Birisi getirdiğimiz hediyeyi ne zaman vereceğiz heyecanında, diğer bir profesör “Zarfa ne kadar para koymam lazım?” diyor. Cevap verirken gözlerimin yaşını zor tuttum. Yunanca konuşmasam hepsini kendi milletimden zannedeceğim. “Nasıl isterseniz hepsi kabulümüzdür” deyip gözyaşlarımı içime akıttım.
Profesör bir Yunanlı arkadaş bana döndü; “Hemen bana Türkçe bir şeyler öğret… Ne diyeyim gelin ile damada hediyemi verirken?” Ben de dedim: “Hayırlı olsun” diyebilirsin. Tatlı konuşması ile “Hayirli olsün” dedi… Oradan da yutkunarak masama geldim.
Bizler, yani batı coğrafyasında yeni yeni filizlenmeye çalışanlar olarak gelin her yeri birer barış ve sevgi adası yapalım. Var mısınız, asrın dertlisinin dediği gibi; “Sulh Adacıkları” kurmaya… Güven ve sevgi esasına dayalı diyalog anlayışını en önemli kriterimiz yapalım. Bırakalım öfke ve nefretleri. Cibilli düşmanlıkları. Bu hedefe ulaşmak için ne feda etsek değer. Bu süreç bazıları için birkaç gün, bazıları için ise yıllar alabilir. Karşılıklı güveni tesis etmemiz her birimizin görevi olmalı.
Biz de masallardaki gibi bitirelim, hakikaten masal gibi bir düğün oldu. Onlar erdi muradına biz çıkalım kerevetine. Olimpos Dağı’nın eteklerinde bir sevgi ateşi tüttürdük. Kıvılcımlar halinde yayılıp yeni birlikteliklere maya olması dileğiyle…
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***