YORUM | MAHMUT AKPINAR
9 Eylül 1922, Polatlı’ya kadar bütün Batı Anadolu’yu işgal etmiş Yunan ordularının Milli Mücadele ile temizlendiği, Anadolu’dan atıldıkları tarih. Büyük Taarruz ile başlayan ve Yunan ordusuna karşı verilen mücadelenin son adımı olan İzmir’in kurtuluşunun 100. yılını üç gün önce idrak ettik. Bu gün sadece CHP’liler veya Kemalistler için değil, herkes için çok önemli ve sevinilecek bir gün. Milli Mücadele’ye CHP’nin kurucusu Mustafa Kemal liderlik etti ise de zaferin kazanılmasında yokluk, yoksulluk içinde vatan müdafaasına destek veren tüm milletin emeği, katkısı, kanı var.
Aslında böylesi zaferler milleti birleştirmesi, duygudaşlık, ortak tarih bilinci oluşturması gereken olaylar. Ama biz ortak tarihi günlerde bile ayrışmayı, bölünmeyi, nefretle dolmayı başarabiliyoruz.
Neden?
Çünkü tarihin bir dönemini bir görüş, siyasi yaklaşım kendi ipoteği altına alırken, başka bir dönemini başka bir siyasi görüş yaklaşım inhisarına almak istiyor. Sanki tarihimizin Osmanlı Dönemi sağ ve muhafazakar kesimlerin, Cumhuriyet Dönemi sol kesimlerin malı. Hepimizin birlikte yaşadığı, acı çektiği, paylaştığı tarihi olayları bile ideolojik yaklaşımlara göre dilimlere ayırıyor ve buradan nefret üretiyoruz. Bunda kendilerini ülkenin sahibi, devletin asıl unsuru gören, diğer halk kesimlerini aşağılayan, dışlayan jakoben Kemalistler kadar, 9 Eylül’ü ve Milli Mücadele’yi CHP’ye, Kemalistlere terk eden muhafazakarların da payının olduğunu düşünüyorum. Nitekim hepimizin onur duyduğu, coşkuyla kutlayabileceği İzmir’in düşman işgalinden kurtuluşu bile Kemalistlerin gövde gösterisine, dindarların aşağılanmasına dönüştürüldü. İzmir’in CHP’li belediye başkanı ve pek çok Kemalist kalem bu ayrışmaya, nefret ortamının oluşmasına destek verdi.
İzmir’in kurtuluşunun laikçi Kemalistlerin gövde gösterisine dönüştürülmesi bence AKP’nin de işine geldi. AKP, trollerini devreye sokarak ortak milli günümüz ve Tarkan konseri üzerinden çıkan tartışmalarla seçmenlerini konsolide etti. Polemikleri körükleyip propaganda mekanizmalarını harekete geçirdi. Belki de Erdoğan’ın “Kemalist” kılığındaki trolleri ateşi bilerek harladılar ve mesele laik-dindar, modern-muhafazakar çatışmasına evrildi. Laikçiler Osmanlı’ya nefret kusarken, AKP’li kalemler Cumhuriyet’e nefretini ortaya döktüler. Böylece AKP, (bazı) CHP’li ve Kemalistlerin aşağılayan, dışlayan söylemleri üzerinden muhafazakarları tekrar korkutma imkanı elde etti. “Bunlar geldiğinde neler olacağını görün!” mesajı verdi. AKP’nin kalemşörleri İzmir’in “gavur”luğundan girdi Mustafa Kemal’e hakaretten çıktılar. Tarihin figürleri yarıştırıldı, geçmişimizin aktörleri yine birbiriyle vuruşturuldu.
Tarih geride kaldı. İyisiyle kötüsüyle yaşananlar yaşandı ve insanların amel defterleri kapandı. Osmanlı da bizim Cumhuriyet de. İnkar etmek, aleyhine konuşmak bu dönemleri tarihimizden söküp atmayacak. Ama küfürleşerek, ayrışarak geleceği birlikte kurma, birlikte yaşama fırsatlarını sabote ediyoruz. Vahdettin’den veya Mustafa Kemal’den nefret etmeniz tarihi değiştirmeyecek. Duygusal ve subjektif tepkiler ülkeye, topluma bir şey kazandırmayacak. Tarihi olaylarda/kişilerde takım tutma refleksi absürd ve abes. Tarihi olaylar, kişiler analiz edilir ve dersler çıkarılır. Ama kör aşıklar gibi her şeyiyle savunulmaz, kutsanmaz, olumsuzlukları yok sayılmaz. Tarihi hatasıyla/sevabıyla tarihe ve tarihçilerin bilimsel, objektif araştırmalarına bırakmak zorundayız. Bizim dışımızda vefat etmiş bir lider adına rejim kurup onu sorgulanmaz, eleştirilmez kılan üçüncü dünyada bile ülke kalmadı.
Tarkan’ın konserine politik bir anlam yükleyeceksek aydın, dışa açık ve ülkenin geri kalanından daha demokrat reflekslere sahip İzmir’in zorbalığa, baskıya, antidemokratik uygulamalara tepkisi şeklinde okumak gerekir. Eğer bu tepkiyi laik-anti laik, Kemalist-Osmanlıcı tartışmasına indirger, CHP’lilerin faaliyeti gibi sunarsanız etkisini azaltırsınız.
Tarkan konserle etkili bir mesaj verdi. Ayrıca farklılıklarımıza rağmen birlikteliğimize, hoşgörüye, tek yürek olmaya, yasaksız, baskısız, özgür olmaya dair harika yazılı mesaj da yayınladı. Ama İzmir’in verdiği mesaj iktidarın yozlaşmışlığına, baskısına, zorbalığına güçlü bir tepkiydi. Tıpkı 1950-1960 arası seçimlerde özgürlüğü, demokrasiyi temsil eden Demokrat Parti yanında yer alarak CHP’ye verdiği mesaj gibi. Kamuoyuna yansıtılanın aksine, İzmir ve Ege halkı o dönem otoriterliği, baskıyı, statükoyu temsil eden CHP’yi değil, özgürlüğü, demokrasiyi, halkı temsil eden DP’yi desteklemişti. İzmir, Eskişehir ve Ege şehirleri 1950-1960 arası çok partili dönemde baskın şekilde DP’yi destekliyordu. Bugün muhafazakarların kalesi bilinen Malatya, Konya gibi yerler CHP’ye daha çok destek veriyordu.
Çok partili demokratik sisteme geçilen 1950 seçimlerinde Eskişehir CHP’ye %34, DP’ye %60.6, İzmir CHP’ye %41.4, DP’ye 56.7 oy verdi. 1954 seçimlerinde İzmir’in DP’ye desteği %61.2 ye çıkarken CHP’ye desteği %38’e düşmüştü. Benzer tablo 1957 seçimlerinde de devam etti. Nitekim Adnan Menderes darbe söylentileri ortalıkta dolaşırken moral bulmak için İzmir ve Ege Bölgesi mitinglerine başladı. 27 Mayıs Darbesinden 2 hafta önce İzmir Menderes’i Tarkan’ın konserine benzer coşkulu bir kitleyle karşılamıştı.
Her tarafta AKP’nin kirlenmişliğine, baskısına, hukuksuzluğuna karşı büyüyen tepki var. En kalabalık ve etkili tepki 9 Eylül’de İzmir’de verildi. Ama AKP ile birlikte (bazı) CHP’liler ve Kemalistler büyüme ve yayılma potansiyelindeki bu enerjiyi laik-dindar, Osmanlı-Cumhuriyet polemiğine dönüştürerek sinerjiyi öldürdü. AKP, Kemalist laiklerin verdiği pası çok iyi değerlendirip, tartışmaları kendi kitlesini konsolide etmek için kullandı.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***