Altılı Masa’nın ilk toplantısı ardından yayınlanan “Mutabakat Metni”nde “amaç” nasıl açıklanıyordu?
Amaç şuydu:
“Avrupa Konseyi ve Avrupa Birliği normları çerçevesinde temel hak ve özgürlüklerin güvence altına alındığı, herkesin kendini eşit ve özgür vatandaş olarak gördüğü, düşüncelerini özgürce ifade edebildiği, inandığı gibi yaşayabildiği demokratik bir Türkiye’yi inşa etmek.”
Türkiye’ye “umut” olan bu masanın bileşenlerinden birinin HDP hakkında söylediklerinden sonra Avrupa Birliği normları HDP için ne diyor, bir de ona baktım…
Aşağıdaki tespitleri AB’nin “Türkiye Raporu -2021” in girişindeki “rapor özetinden” aldım:
“Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nın ikinci büyük muhalefet partisinin kapatılmasını talep eden iddianamesinin, Anayasa Mahkemesi tarafından kabul edilmesi de dâhil olmak üzere, muhalefet partileri hedef alınmaya devam edilmiş ve bu durum Türkiye’de siyasi çoğulculuğun zayıflamasına katkıda bulunmuştur.”
“Güneydoğu’da, vatandaşların kendi seçimleri doğrultusunda temsil edilme hakkı göz ardı edilerek, zorla görevden alınan belediye başkanlarının yerine hükûmet tarafından atanmış kayyumlar getirilmesine devam edilmiştir.
Yüzlerce yerel siyasetçi ve seçilmiş yetkili, terörle ilgili suçlamalar nedeniyle tutuklanmıştır.”
“Terörle mücadele hükûmetin meşru hakkı olmakla birlikte, bu mücadelenin, insan haklarına, hukukun üstünlüğüne, temel özgürlüklere riayet edilerek yürütülmesi esastır. Terörle mücadele tedbirlerinin orantılı olması gerekmektedir.”
“Halkların Demokratik Partisi’ne (HDP) mensup yaklaşık 4.000 üye ve görevlinin tutukluluk hâli devam etmektedir.
Anayasa Mahkemesi, Haziran’da HDP’nin kapatılmasını, parti eş başkanları ile eski ve yeni milletvekilleri ve parti yöneticileri de dâhil olmak üzere 451 HDP yöneticisine siyasi yasak getirilmesini ve partinin banka hesaplarının dondurulmasını talep eden bir iddianameyi kabul etmiştir.
Savcılığın, neredeyse tüm HDP milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasına yönelik talepleri hâlâ TBMM’de beklemektedir.”
Özetle yetinmeyip 124 sayfalık raporun tümünü okursanız, HDP’ye yönelik siyasal düşmanlığın çok daha geniş ve eleştirel biçimde işlendiğini görürsünüz.
Kısacası, Avrupa Birliği HDP’ye yapılanları demokrasi açısından kabul edilemez buluyor.
Kendi parti programına en ağır biçimde ihanet eden siyasi partiler arasında AKP muhtemelen açık ara şampiyon olur.
Nasıl bir şey ise bu ihanetten yüzü kızaran kimseye de rastlamazsınız.
AKP Programında, “Türkiye Avrupa Birliği ile ilişkilerinde, taahhütlerini ve Birliğin üyelik için öteki aday ülkelerin de yerine getirmesini istediği şartları bir an önce sağlayacak, gündemin yapay sorunlarla meşgul edilmesini önlemeye çalışacaktır” deniyordu.
Şimdi baskıcı tek parti rejimlerinin örgütü olan Şangay Beşlisi’nin zirvesinde boy gösterilmekte…
AKP’nin ne olduğu ortada, onu tartışmaya bile gerek yok artık…
HDP’ye bugün yapılanlar da AKP’nin kendi programına ve AB standartlarına ihanetinden kaynaklanıyor zaten.
Ama ya muhalefet?
Şayet birleşenlerden biri “HDP’nin olduğu masada biz olmayız” diyorsa orada Avrupa Konseyi ve Avrupa Birliği normlarından pek söz edilemez.
O zaman bunu söyleyen parti ya “başlangıçta verdiği sözün” ne anlama geldiğini bilmiyordu ya da asıl düşüncesini saklıyordu.
İkisi de birbirinden beter.
Tecrübeli bir vatandaş olarak Türkiye’nin fena halde çürüdüğünü görüyorum.
12 Eylül rejimi ile kırk yıldır rahatsız olmadan birlikte yaşayan siyaset kurumu da çürüdü.
İşin en karışık yanı ise bu büyük çürümeden, bu siyaset kurumunun toplumu çıkarmasını beklenmek.
Çürümüş siyaset kurumunu değiştirmeye aday gibi durup, siyasal iktidardan farklı refleksler vermeyen partilerden “değişim” bekliyoruz.
Bu, korkunç bir çıkmaz.
Bütün bünyeye yayılan hukuki, siyasi ve ahlaki çürümeyi durduramazsak bir felakete yuvarlanacağımızı biraz tecrübesi ve aklı olan herkes görüyor… Henüz görmeyenler de seziyor.
Yaşayabilmek için bu çürümeyi bu toplum durdurmak zorunda… Eğer bu toplum “var olma içgüdüsünü” tümden kaybetmediyse bunu yapacak.
Gerekirse, toplum ülkenin boğazını sıkan iktidar ile ona benzediği halde muhalefette görülenlerin çürümeye panzehir olmadığına kesin kanaat getirerek, bunlara alternatif bir siyasi çıkış bulacak.
Altılı Masanın bileşenleri arasında gerçeklerin farkında olan partilerle liderler de var, bunu da görüyoruz.
AKP’nin elindeki tek siyasi araç gibi görünen ve muhalefeti içine düşürmek için kurduğu bu HDP tuzağının, çürümeden kurtulma yollarını tıkadığını onlar da fark ediyorlar.
Ama her şeyi siyasilerden bekleyerek buradan çıkamayız, toplum olarak bizim de yapmamız gerekenler var… Siyasal iktidarın, bizi bir çürümenin içine kilitleyecek bu “HDP tuzağına” düşmediğimizi, buradan çıkmak isteyen ve bu tuzağın bilincinde olan bütün siyasileri destekleyeceğimizi göstermemiz gerekiyor.
Bu ülkenin bir “entelektüel kadrosu” varsa onlar da buna var güçleriyle öncülük etmeliler.
Bunu yapacak mıyız?
Bütün zorluklara rağmen bu toplum bunu yapacak…
Bundan eminim, çünkü var olabilmemiz için bu bir zorunluluk.
Bir tercih değil…
Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***