Önce Demirbank vakasını (2000) çok özet şekilde bir hatırlayalım.
1990’lı seneler, Tansu Çiller yılları, önceleri faizler düşük, Demirbank (Halit Cıngıllıoğlu) biraz risk alarak ama ağırlıklı olarak Tansu Hanım’ın önerileri (!) doğrultusunda bankacılık sisteminden nakit borçlanarak Hazine kağıdı alıyor, bankanın kasaları Hazine kağıtlarından artık zor kapanıyor ama iş de kârlı.
Dönemin de çok yüksek bütçe açıkları dönemi olduğunu hatırlayalım, bütçe açıkları milli gelirin yüzde onu dolayında, hatta bazı hesaplamalar göre daha yüksek.
Faizler düşük kaldığı sürece bir sorun çıkmıyor ama ne zamanki büyük likidite krizi faizleri hızla yukarı çekiyor, Demirbank’ın kasalarını dolduran Hazine kağıtları çöp değerine düşüyorlar (tahvilin fiyatı-değeri faiz oranı ile ters orantılıdır), Demirbank bankalardan para bulamıyor, Merkez Bankası (Gazi Erçel) Demirbank’ın iyiye gitmediğini görüyor, kamu parasını korumak için son kurtarıcı (last resort) görevini yerine getirmekten imtina ediyor ve 2000 senesinde Demirbank’a TMSF el koyuyor.
Bu eski hikayeyi neden anlattım?
Türkiye’de ilginç şeyler oluyor.
Batık ülkeler dışında, Lübnan, Sri Lanka gibi, Türkiye dünyada en yüksek enflasyonlu ülkelerin en başlarında geliyor.
Merkez Bankası politika faizine, kredi faizlerine, Hazine faizlerine baktığınızda da dünyada yine en yüksek negatif reel faizlerden biri Türkiye’de.
Böyle bir ortamda Merkez Bankası ilginç işler yapıyor, ticari kredilerin faizleri düşüyor ama aynı zamanda kredi hacim artışını belli bir seviyenin üzerine çıkarmak istemiyor, bankaları Hazine kağıdı tutmaya teşvik ediyor ve bu arada da tahvil faizlerini düşürmek istiyor.
Seçimlere yaklaşık sekiz, dokuz ay kaldı, bu süreçte bütçe açıkları büyüyecek, Hazine daha çok tahvil çıkaracak, bu tahvilleri de bankalar alacak.
Başka bir ifade ile bankaların aktifinde çok çok muhtemelen çok daha fazla devlet tahvili olacak ve bu tahviller sabit ve görece düşük getirili olacak.
Türkiye bu negatif reel faizi ne kadar taşıyabilecek?
Enflasyonu çok kısa vadede dizginlemek çok kolay değil.
Seçimlerden sonra yönetime gelecek yeni kadrolar yine büyük ihtimal Merkez Bankası faizini yukarıya çekecekler, çekmek zorunda kalacaklar.
Seçimleri yine Erdoğan ve AKP de kazansa yine aynı şey yaşanmak zorunda, yapışkan bir yüksek enflasyon ortamında bu kadar yüksek negatif reel faiz sürdürülemez olduğundan MB faizi artacak.
Peki, faizler bugün bankaların aldığı, alması teşvik edilen devlet kağıtlarının faizinin üzerine çıkarsa ne olacak?
Söyleyelim, bankaların aktifindeki kağıtlar çöp olacak.
Demirbank da böyle TMSF’ye geçmiş idi.
Çok iyimser bir tablo sunamadığımın farkındayım ama bir yönetim bu kadar hatayı arka arkaya yaparsa yapacak başka şey de kalmıyor, özel olarak gamlı baykuş karakterinde biri değilimdir.
Erdoğan görevi devrederken kasaları düşük randımanlı devlet kağıdı dolu bankalar ve çok yüksek negatif reel faiz de devrederse bu durum yeni yönetimi de bir anlamda ipotek altına almak anlamına gelecek, bu koşullarda MB faizini yükseltmek de çok zorlaşacaktır çünkü maliyeti çok büyük olabilir.
Ya da Hazine yine bankaların bilançosuna destek verecek.
Ne memleket ya, hep “déjà vu”.
Hatalardan hiç ders almamak nasıl bir şeydir acaba?
Bu illaki de böyle olur demiyorum, Türkiye ekonomisi 2000 senesinin ekonomisinden farklı ama yine de insanın burnuna kötü kokular geldiğinde alarm zillerini çaldırmak sorumluluktur.
Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***