Bir yaşlı adam, Erzurumlu Ali Rıza Arslan bir torba taşıyor kucağında. Herhangi bir eşya gibi duruyor ama değil. Torbada kemikler var. Ali Rıza beyin oğlunun, Hakan Arslan’ın kemikleri. Babaların oğullarının kemiklerini torbayla taşıdığı ilk vaka değil ne yazık ki.
Diyarbakır Adliyesi’nden çıkmış Ali Rıza Arslan. Kemikler 7 Şubat 2021’de bulunmuş. Torbada kemikler var ama torbada gördüğümüz sadece kemikler değil. Adliye görünüyor torbada, hani “adalet”in tecelli ettirildiği, dağıtıldığı mekân. Adalet görünüyor torbada, savcılığın Ali Rıza beye sunduğu devletin adaleti.
Kemikler 7 Şubat 2021’de, Sur’da Katolik Kilisesi ile Hasırlı Mescidi’nin arasında bir kazı sırasında bulunmuş. Hani Toledo yapacaklardı ya o Sur, hani Dört Ayaklı Minare’nin altında halkının avukatlarından Tahir Elçi’nin katledildiği Sur. Torbada görünen, kazılınca kemik çıkan Sur.
Hakan Arslan’ın 22 Ocak 2016’da öldüğü, cesedinin Hasırlı Mescidi civarına gömüldüğü bilgisi varmış zaten. Bulunduğundan beş yıl önce gömülmüş yani. Koca bir şehrin ortasına ceset gömülmüş, beş yıl sonra ancak bulunmuş. Şehirlerdeki bu facialara aldırışsızlık görünüyor torbada.
Bulunduğundan beş yıl önce sokağa çıkma yasakları vardı orada. Kim öldü kim kaldı belli olmayacak biçimde sürdürülen çatışmalar vardı. O kadar gayri nizami sürdürülüyordu ki her şey, işte ceset gömmüşler bilen, duyan yok. O gayrinizami harp kararı ve aklı görünüyor torbada.
Kemikler bulunduktan sonra Adli Tıp süreci başlatılmış. Önce babanın, sonra annenin örnekleri işlenmiş ve kemiklerin Hakan Arslan’a ait olduğu (yüzde 95) kesinleşmiş. İstanbul Adli Tıp yapmış incelemeleri. Adli tıp, yani adaletle bağlantılı tıp. Tıp, yani sağaltım işinin bilimi. Adının yarısı adalet yarısı tababet ama adaletsizlik ve ölüm torbada görünen.
Adli Tıp “işlem”leri yaptıktan sonra Diyarbakır Adliyesi’ne gönderiyor, bir savcının odasında bekletilen kemikler en son baba Ali Rıza beye teslim ediliyor. Herhangi bir eşya gibi. “Verdiğimize dua et” kibri görünüyor torbada, yurttaşlık payı olarak.
Gayrı nizamı harp, adalet ve tababet değil sadece torbada görünen: Son yedi yılın kısa tarihi ve cumhuriyetin 99 yılının uzun tarihi de görünüyor.
Dahası, gelecek de görünüyor. Yaklaşan seçimler, seçimlere girecek partiler, partilerin Kürt siyasetleri görünüyor. İki partili Cumhur ittifakının lideri Recep Tayyip Erdoğan ile ortağı ve dün Alaattin Çakıcı ile özel görüşme yapan Devlet Bahçeli görünüyor.
Ana muhalefet partisi ve altı partili Millet İttifakı’nın büyük ortağı CHP’nin lideri Kemal Kılıçdaroğlu “helalleşme”den bahsediyor ya işte o “helalleşme” prosedürü görünüyor torbada. Aynı Koalisyondaki iki ayrı partinin lideri olan, ama yedi yıl önce iktidarda olan Ali Babacan ve daha da önemlisi o Sur günlerinin başbakanı Ahmet Davutoğlu görünüyor.
Ali Rıza Arslan’ın yaslı yalnızlığında görünüyorlar hepsi: Kürtler eşit ve saygın yurttaş olmayacaksa eğer Ali Rıza beyin yanında hiç siyasetçi olması gerekmez. Hakan Arslan’ın öldüğü yedi yıl önceki çatışmayı yöneten iktidar ile o iktidarı devirme gayesiyle bir araya gelmiş altılı muhalefetin aynı kararda olduğu hakikati görünüyor çünkü torbada.
Gelecek seçimlerde Kürtlerden oy isteyenler, “helalleşme”nin cezaevleri, morglar ve adli tıp koridorlarındaki bu sahnelerle ilgisi olmadığını düşünüyor olacaklar ki ne mapuslardan gelen ölüm haberleriyle, ne zulmen tutulmaya devam edilen parlamenter Aysel Tuğluk ile ne de işte Ali Rıza Arslan ile ilgili kıllarını kıpırdatma ihtiyacı duyuyorlar. Bu kasıtlı sessizlik de görünüyor torbada. Selahattin Demirtaş’ın haksız yere tutulduğundan dem vurmak, arada Roboski için ağıt yakmak da görünüyor torbada, planlı lakırdılar olarak.
Güçlendirilmiş parlamenter sistem mi kuracaktınız? Peki Kürtlerin bu sistemdeki yeri, payı ne olacak? Ali Rıza Arslan’ın yalnızlığı mı? E aşırı güçlendirilmiş başkanlık oligarşisi veriyor zaten onu!
Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***