Sosyalist Güç Birliği neden kuruldu? TKP PM üyesi Aydemir Güler canlı yayında yanıtladı


TKP Parti Meclisi üyesi Aydemir Güler, T24’ün Youtube kanalında “Muhalefet cephesinde üç ayrı ittifak; Sosyalist Güç Birliği seçimlerde ne yapacak?” başlıklı programa konuk oldu.

Eski KESK Başkanı olan Sol Parti yöneticisi İsmail Hakkı Tombul ve TKH Genel Başkanı Aysel Tekerek’in de konuk olduğu programda geçtiğimiz gün kurulan Sosyalist Güç Birliği’nin seçimlerde izleyeceği yol konuşuldu.

NEDEN AYRI İTTİFAK KURULDU SORUSUNA YANIT

Güler, programın sunucusu Candan Yıldız’ın sosyalistlerin neden ayrı bir ittifak kurma ihtiyacını duyduğuna ilişkin soruya şu yanıtı verdi:

“Neden ayrı bir cephe olmak lazım, çünkü bizim çözüm önerimiz farklı. Sosyalizmin çözüm önerisi farklı, o yüzden de sosyalistlerin ayrı bir ses olarak var olmaları lazım. Siyasette her taraf, belirli bir toplumsal kesimin çıkarlarını temsil ediyor. Sosyalistlerin sesinin yansımadığı bir seçim platformunda kimin sesinin aslında kısık kalacağı, duyulmayacağı çok açıktır. Türkiye’nin emekçilerinin, yoksullarının sesi siyaset alanına yansımamış olacaktır. Yalnız, bizim Sosyalist Güç Birliği olarak yaklaşımımız seçimle başlayıp seçimle bitmiyor. Doğal olarak seçim eksenli bir sunuş yaptınız, ama sosyalizmin burada diğer yol arkadaşlarım adına da konuşabilirim. Aynı yaklaşıma sahip olduğumuza inanıyorum.

Bizim için hayat seçimle başlayıp seçimle bitmiyor. Seçimler kuşkusuz son derece önemli, önümüzdeki seçimler de son derece önemli, ama biz bu seçimde örneğin halkımızı son aylarda büyük bir yoksulluğa, görülmemiş bir yoksulluğa mahkum eden sorunların kısa yoldan çözüme kavuşabileceğini düşünmüyoruz. Türkiye’de özelleştirmelerin lağvedilmesi, çok köklü bir kamulaştırma programının hayata geçirilmesi lazım. Bu seçimle başlayıp seçimle bitecek bir şey değil. Bunun için geniş halk kitlelerinin, emekçilerin örgütlenmesine ihtiyacımız var. Ben Sosyalist Güç Birliği’nin başka cephelerden başka oluşumlardan farklı olarak geniş halk kitlelerini, emekçi kitleleri bir yeni çözüm, düzenin kökten değiştirilmesini öngören bir çözüm doğrultusunda örgütlenmeye, mücadeleye çağrı açısından da düşünmemiz, anlamamız gerektiğini söylemek istiyorum.

”SEÇİMİN MATEMATİĞİ MECLİSTE Mİ BAŞLAYIP BİTİYOR?”

Güler, “Seçimlerin bir yandan matematik boyutu var. Siz kendi adayınızı çıkaracak mısınız? Çıkarmayacağınız durumda muhalefetin göstereceği adaya destek verecek misiniz?” sorusunu ise şöyle yanıtladı:

“Matematik dediniz doğru, matematik var. Yalnız matematik mecliste mi başlayıp bitiyor, ondan çok emin değilim. Bugün örneğin Türkiye’de önümüzdeki seçime kadar, yani Erdoğan rejimi, AKP rejiminin değişeceği momente kadar, Türkiye’de başka matematikler işlemezse meclis matematiğinden de başkanlık seçimi matematiğinden de umudunuzu tamamen kesmenizi öneririm. Öncesinde işlemesi gereken matematikler şunları ilgilendiriyor: Yoksullaşan kitleler ayağa kalkacak mı, kalkmayacak mı? Türkiye’de nüfusun ne kadarlık bir kesimi “Ben laikliği bir yaşam biçimi olarak yeniden kurmaya kararlıyım” diyecek. Bunlar da sosyal matematiğin bir parçasıdır, bunların olmadığı yerde AKP’nin seçimlerinde başımıza bugüne kadar ne geldiyse o gelir. Atı alan Üsküdar’ı geçer.

O oy pusulalarının üzerinde oynanır. Hangi sayının ne kadar güvenilir olduğu belli olmaz. Açık oylama, gizli sayım yapılır. AKP’nin seçim pratikleri bunlar. Bunları değiştirecek olan, bizim mücadelemizin seçim ve seçimin sonuçlarından çok önce bugünden başlamış olması. İhtiyacımız olan bu, Türkiye’nin ihtiyacı olan bu. Yoksa AKP’nin seçim mekanizmasıyla kurduğu ilişkiyi biliyoruz, lütfen bunu bir kez daha keşfetmeyelim. Bu ilişki, samimi bir demokratik ilişki değildir, bir kendine yontma ilişkisidir. Dolayısıyla bugünkü rejimin seçim mekanizmaları dediğimiz demokratik mekanizmaları kendi bildiği gibi kendisine yontmasına engelleyecek olan bir başka gücü bizim açığa çıkartmamız lazım. Şimdi Sosyalist Güç Birliği’nin ayırt edici noktasını bana sorarsanız budur. Türkiye’nin ihtiyacı olan da budur. Türkiye’nin ihtiyacı onlarca milyon insanın seçim gününü beklemesi değildir. Buradan bir şey çıkmaz. On milyonlarca insanın seçim gününü beklemeden Türkiye’nin daha iyi bir ülke olması, daha eşit, daha adil bir ülke olması için harekete geçmesi. İhtiyacımız bu, bu çağrıyı yapan, bunu örgütlemeye çalışan biricik odak Sosyalist Güç Birliği durumunda ve öyle olmaya da devam edecek. Bir matematik bu. 

İkinci matematikse, seçim anı. Bir tarafta Tayyip Erdoğan’ın olduğu biliyoruz. Öbür tarafta başkanlık seçimi söz konusu olduğunda karşımıza iki tur çıkacak. İlk turda Erdoğan’a karşı çıkanların, farklı temsilcilerin kendilerini ifade etmesinde nasıl bir sakınca olabilir. İkinci tur zaten size diyor ki, “Bir tane Erdoğan karşıtı aday girebilir”. Dolayısıyla ikinci turda seçim sistemi, beğenelim beğenmeyelim, en fazla iki aday bırakıyor. Bunlardan bir tanesi Tayyip Erdoğan’sa diğerinin de bugünkü rejimin değişmesini temsil edecek olan aday olması beklenir. Sosyalist Güç Birliği de onun bir parçası olarak Türkiye Komünist Partisi de Tayyip Erdoğan’ın devrilmesinin sadece ve sadece güçlendiricisi olur. Tayyip Erdoğan ve onun temsil ettiği rejimin yıkılıp gitmesine biz yalnızca pozitif katkıda bulunuruz. TKP olarak da Sosyalist Güç Birliği olarak da. 

İlk tur için önümüzde zaman var, Sosyalist Güç Birliği şu anda politikalarını ilkelerini nasıl bir ülke istediğini ve bu ülkenin bugünkü sorunlarının neler olduğunu ortaya koydu. Önümüze işçi direnişleri çıkacak, önümüze seçim çıkacak, önümüze hayat pahalılığı çıkacak, önümüze iflaslar çıkacak, işsizlik çıkacak. Bütün bunlar da, seçim de dahil olmak üzere, Sosyalist Güç Birliği yan yana gelecek ve pozisyonları tekrar belirleyecek. Şu anda seçime ilişkin bizim bu düzenden bağımsız, bu düzenin köklü bir şekilde değişmesi gerektiğine dair ortak bir poziyonumuz var. Bu düzen ve bu düzenin yarattığı sorunlar makyajla düzeltilemez. Köklü önlemlerle düzeltilir. Ama somut olarak ne yapacağız, o biraz da o gün gelince anlaşılacak ve görülecek ve karara bağlanacak.

”TÜRKİYE BİRDEN FAZLA EKMELEDDİN VAKASI YAŞADI”

Türkiye, bir tane Ekmeleddin vakası yaşamadı. Cumhuriyet Halk Partisi muhalefeti Türkiye’ye bir Ekmeleddin vakası armağan etmedi. Birden fazladır armağan ettikleri. Bugün Cumhuriyet Halk Partisi’nin tabanı, bugün AKP’nin temsil ettiği rejimin değişmesini isteyen sıradan insanlar, neyin değişmesini istiyorlar? Laikliğin geri gelmesini istiyorlar. Bu yoksullaştırma çarklarının durmasını istiyorlar. Türkiye’nin dünya üzerinde kişilikli, düzgün, sözüne güvenilir bir ülke olmasını, her gün başka bir telden çalmayan bir ülke olmasını istiyorlar. Şimdi Sosyalist Güç Birliği diye bir odak olacak ve gerçekten halka dayanan bir laikliği savunacak, güçlendirecek. Halkın mücadelesine ön ayak olacak, onun önünü açacak. Türkiye’nin gerçekten bağımsız ve başka ülkelerin bağımsızlığına saygı duyan bir ülke olması için biz bir güç odağı ortaya çıkartacağız. Sonuçta AKP’nin rejimine alternatif olarak bunları talep eden geiş halk kitleleri kendilerini daha iyi hissecekler. Belki gidecekler, Cumhuriyet Halk Partili olmaya devam edecekler, HDP’li olmaya devam edecekler. Ama CHP’nin ve HDP’nin ve başka kimsenin üretemeyeceği ilkeli, nitelikli, halkçı, gerçek çözüm yolları ve onların politik gücünü artıran bir çalışmadan yararlanacaklar. Ekmeleddin vakalarını Türkiye ancak böyle başından defedebilir. Ekmeleddin vakasını sadece CHP liderliği üretmedi. Ne yazık ki bizim bıraktığımız boşlukta o vakalar üretildi. Mustafa Sarıgül, bugün muhalefettn bakanlar açısından bir espri konusu, ama Mustafa Sarıgül’ün İstanbul’da adaylığı söz konusu olduğunda bizim karşımıza “bas-geç” diye slogan çıkartılmıştı. “Boş verin, takmayın, yeter ki AKP gitsin. Mustafa Sarıgül’ün adaylığına bile basın geçin”. Hayır, “basın geçin” değil. Biz laiklik için bastırmalıyız. Biz halkın hakları için bastırmalıyız. Bunu hakkıyla yaptığımızda seçim kazanmaktan daha büyük bir hizmetimiz olacak bu memlekete. Kimsenin yeni Ekmeleddin vakalarını bu ülkeye dayatmasına izin vermemiş olacağız. Herkes kendine bir çeki düzen verecek.”

”ALTILI MASA’NIN NEYİ SAVUNDUĞU BELLİ Mİ?”

Güler, “Erdoğan karşıtlığı üzerinden oluşturulacak adayın nasıl bir Türkiye’ye yanıt üreteceği bir sorun olarak duruyor, ama birinci eşik olarak, muhalefetin mevcut iktidarı seçim yoluyla yenmesi değil midir en birincil aşılması gereken eşik?” sorusunaysa şu yanıtı verdi:

“AKP karşısında Türkiye ne yapacak? Mesela Altılı Masa, İstanbul Sözleşmesi’ne karşı mı, yoksa İstanbul Sözleşmesi’ni geri mi getirecek? İkisi de içinde. Altılı Masa, Suriye’de, Şam’da Emevi Camii’nde namaz kılmaktan mı yana, yoksa Esad iktidarıyla ikili, saygılı ilişkiler kurmaktan mı yana? İkisi de söyleniyor bu masada. Mesela özelleştirmeler… Kış yaklaşıyor, şu an yazın en sıcak günlerindeyiz, ama bizim gözümüzün bir ucunda kışın gelecek olan faturalarda. Şimdi o faturaların sorumlusu ne? O faturaların sorumluları arasında elektriği, doğalgazı, her bir şeyi özelleştiren politikalar var. AKP’nin ilk dönem politikaları. Altılı Masa, “AKP’nin ilk dönem politikaları çok güzeldi, sonradan bozuldu mu” diyor, yoksa “Biz kamulaştırmadan yanayız mı” diyor? Genellikle birinciyi söylüyor, ama ara sıra ikincisi de masanın üzerinden akıp giden bir seda veriyor.

‘Tek politik eylem oy vermek olursa egemen güçler karlarına kar katan şirketler olur’
Seçim tabii ki önemli. Tabii ki bir siyasi iktidar, bir hükümet seçimle gidebilir. Ancak seçime bugünkü düzende verilen anlamla sosyalistlerin verdiği anlam arasında bir fark var. Birincisi yalan, ikincisi gerçek. Halk kitlelerinin dört yılda, beş yılda bir gidip bir oy kullanmakla kendi kaderlerini değiştirebilecekleri söylemi bir yalandır. Böyle bir şey olmaz. Halk kitlelerinin hayatı boyunca yaptığı politik eylem bundan ibaret kalırsa egemen güçler dediğimiz o elektrik şirketlerinin sahipleri  olur. İnsanlar defalarca ve defalarca gelir düzeyleri yere çökerken yüzde 200, yüzde 300, yüzde 500 kar açıklayan holdingler ve bankalar… Onların çarkları güzel güzel dönmeye devam eder. İnsanların dört yılda, beş yılda bir sandığa gitmesiyle kaderlerini ellerine aldıkları söylemi bugünkü düzenin bir yalanıdır.

‘Biz, halkın örgütlü bir mücadelesiyle kuşatılmış bir seçime değer veririz’
Biz seçime değer veririz, ama biz örgütlü bir halkın örgütlü bir mücadelesiyle kuşatılmış bir seçime değer veririz. Bugün dünya üzerinde o kadar çok ülkede seçim mekanizması işliyor ki, ama bugün dünyanın en büyük askeri gücü olan ABD’de seçmenlerin yüzde 50’si sandık başına gitmiyor. O yüzde 50’nin de yarısından biraz fazlasının verdiği oylara seçilen bir başkan dünyaya hükmediyor. Biz bu mekanizmayı nasıl güzelleyebiliriz. Bizim ihtiyacımız olan ABD’de ve Türkiye’de ve dünyanın her tarafında halk kitlelerinin seçimi beklemeden hakları için ayağa kalkmalarıdır. Yarın pazara çıktığımızda fiyatlar yüzde 5, yüzde 10, yüzde 50 artsa biz ne yapacağız? Pazarda alışveriş etmeye çıkan halk ne yapacak? Gelecek yıl yapılması umut edilen seçimi bekleyecek. Böyle bir tuhaflık olur mu? O seçim gelne kadar biz soyulmaya devam edeceğiz, daha yoksul hale geleceğiz, ama seçimi bekleyeceğiz. Peki o hayat pahalılığından karları artanlar? Onlar seçimi beklemiyor, onlar kasalarını dolduruyor. Seçim beklenecek bir şey değil, halk kitlelerinin mücadele ederek hazırlanacakları bir şeydir. Eğer bu yapılırsa seçim de değerli hale gelir, bazı değişikliklerin kapısını açabilir. Seçime bu şekilde yaklaşan sadece sosyalistler var buün Türkiye’de. Şimdi, Altılı Masa diyor ki, “Bekleyin. Bir gün gelecek, oy vereceksiniz, ertesi sabah hayatınız değişmiş olacak”. Hayır böyle bir şey olmayacak. Kendisini buna bağlayan, bir oy vermekle hayatını değişeceğine inananları bekleyen kesinlikle hüsrandır. Hüsranın iki türü olabilir: Tayyip Erdoğanlı, bildiğimiz, alıştığımız, herkesin bir  diğerinin gözünün içine bakarak yalan söylediği bir hüsran; bir de her şey değişti deyip, hiçbir şeyin değişmediği… Yine elektriğin özel şirketler tarafından satıldığı, yine hayatın başkaları tarafından kontrol edildiği, kadınların sokağa çıkmasının yasaklanmaya çalışıldığı, Kürtlerin yüzlerine gülüp en temel insani haklarından mahrum bırakılmaya devam edildiği bir düzen devam edebilir. Bu da birincisi kadar olmasa da, ona yakın bir hüsran anlamına gelecektir. Bizim ihtiyacımız olan beklemek değil, tam tersine beklememek.”

***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Next Post

Son Haberler

WP Twitter Auto Publish Powered By : XYZScripts.com