İSTANBUL – PKK Lideri Abdullah Öcalan için Avrupa Konseyi BK’’ye yaptıkları başvurunun çok önemli olduğunu ifade eden ÖHD Genel Sekreteri Rengin Ergül, “25 yılını doldurmak üzere olan Sayın Öcalan’ın ve diğer tutukluların özgürlüğünü savunmak zorundayız” dedi.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), uluslararası komployla 15 Şubat 1999 tarihinden bu yana İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Cezaevi’nde ağır tecrit koşulları altında tutulan PKK Lideri Abdullah Öcalan’a verilen ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası kararının Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) işkence ve kötü muameleyi yasaklayan 3’üncü maddesine aykırı olduğu belirtti. 18 Mart 2014’te verilen bu kararla Öcalan’ın şartlı salıverilme hakkına sahip olmaksızın ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına mahkum edilmesini AİHS’ye aykırı buldu. AİHM, “Öcalan 2” olarak çıkardığı bu kararı daha sonra başvuru yapan tutuklular Hayati Kaytan, Emin Gurban ve Civan Boltan için de verdi.
AİHM’in kararlarının yerine getirilip getirilmediğini denetleyen Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’de (AK BK), ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasıyla ilgili “umut hakkını” doğuracak yasal düzenlemeler ve uygulama değişikliklerinin sağlanması için Türkiye’ye dair denetim sürecine başladı. Bunun üzerine harekete geçen Özgürlük için Hukukçular Derneği (ÖHD), İnsan Hakları Derneği (İHD), Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) ile Toplum ve Hukuk Araştırmaları Vakfı (TOHAV), AİHM’in verdiği kararı acil gündemine alması için 26 Temmuz 2021’de Komite’ye, bu kararların yerine getirilmesinin denetlenmesi süreci kapsamında yazılı bir bildirim sundu. Komite, sivil toplum örgütlerinin girişimiyle 7 yıl sonra konuyu gündemine alarak 30 Kasım-2 Aralık arasında yapacağı toplantı öncesi Türkiye’den STÖ’lerin bildirimine ve kararların yerine getirilmesi sürecine dair bilgi istedi.
Komite, 3 Aralık 2021’de kararını açıkladı. Komite, “Öcalan-2” kararında halihazırda indirilemez ve inceleme imkanı olmayan müebbet hapis cezasına çarptırılmış olup, tutuklu bulunan kişilerin sayısı hakkında bilgi istedi. Komite, Türkiye’yi genel tedbirlerin uygulanmasında kaydedilen ilerleme hakkında en geç 2022’nin Eylül ayı sonuna kadar bilgi sunmaya davet etti. Eylül ayına az bir süre kalmasına rağmen Türkiye, bugüne kadar ne ağırlaştırılmış müebbet cezası alanların sayısına dair ne de “umut hakkının” sağlanması konusunda bir adım atmadı.
ÖHD Genel Sekreteri Rengin Ergül, “Öcalan 2” kararını, Bakanlar Komitesi’nin tavrını, Komitenin verdiği süreye ilişkin Türkiye’nin tutumunu değerlendirdi.
AİHM’İN KARARI İHLALİN İSPATIYDI
Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının Sayın Abdullah Öcalan’ın uluslar arası bir komplo ile Türkiye’ye getirilmesiyle gündeme alındığını ve yasalaştığını belirten Ergül, bu yasanın o günden itibaren ülkede bulunan bütün tutukluları kapsadığını kaydetti. Bu kararın “umut hakkı” ve işkence yasağının ihlali olduğu anlamına gelen bir karar olduğunu defalarca kez dile getirdiklerini ifade eden Ergül, “AİHM’in kararı ihlal kararının ve Türkiye’nin kararı uygulamadığının ispatıydı” ifadelerini kullandı.
KEYFİLİĞİN MERKEZİ İMRALI
AİHM’in süre boyunca Türkiye’ye aynı ilkeleri ve kriterleri tekrar ettiğini anımsatan Ergül, “Öcalan 2” kararı alındıktan sonra AK BK’nin, 2015 yılından bu yana kararların icrasını denetleyen bir mekanizma olarak “Öcalan 2” kararını genişletilmiş prosedür olarak ele aldığını ifade etti. Sivil toplum örgütleri olarak Öcalan için yaptıkları başvurunun bir ilk olduğunu dile getiren Ergül, Komitenin 7 yıl boyunca bu başvuruyu gündeme almamasından dolayı Türkiye’nin ağırlaştırılmış müebbet rejimini peder pey bütün muhalefete uyguladığının da altını çizdi. Ergül, “Türkiye, 1982 darbe anayasasını ihlal eden bir inisiyatifle bir keyfilikle hareket ediyor. Bu keyfiliğin; ağırlaştırılmış müebbet rejiminin en iyi uygulandığı yer İmralı’dır. Komiteye ilk bildirimimizde de aslında bu yasa değişikliğinin nasıl Sayın Öcalan’la ilişkilendirildiğini ifade ettik. Bu durumu meclis konuşmalarından, gazetelere verilen demeçlerden, ülkenin konjektürüne kadar bütün bir süreci ele alarak bunu Komitenin anlayacağı bir düzeyde açıkladığımızı düşünüyorum” ifadelerini kullandı.
STÖ’LERİN ROLÜ
Türkiye’nin bugüne kadar ağırlaştırılmış müebbet grubunda yer alan hem Öcalan için hem de diğer tutuklular için Komite’ye ısrarla manipüle edici cevaplar verdiğini aktaran Ergül, şöyle devam etti: “Bunu kamuoyunun en açık bir şekilde gördüğü Kavala ve Demirtaş kararında gördük. Mesele Komite, çok net bir şekilde ‘bırakın’ diyor fakat Türkiye kararı yerine getirmiyor ya da getirdiğini iddia ediyor verdiği eylem planlarında. Ama hala ikisi de içeride. Sayın Öcalan’ın ‘umut hakkı’na dair mesele biraz daha komplike. Bazen açıklamak gerekiyor neden uygulamadığını. Şimdi Türkiye orada şunu iddia ediyor; ‘Biz sizin yolladığınız ‘Öcalan 2’ kararını çevirip bütün yargı makamlarına gönderdik, bütün adalet mekanizmalarına gönderdik ve kararı uyguluyoruz’ diyor verdiği ilk eylem planında. Sonrasında bizim yaptığımız bildirimlerle şu cevapları veriyor, ‘Türkiye’de tahliye imkanı var sadece istisnaları var’ diyor. Zaten bizim de gündeme getirdiğimiz şey bu istisna. Sivil toplum kuruluşlarının rolü de tam da burada ortaya çıkıyor. Türkiye 2014’ten bu yana kaç kişinin ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası aldığını, cezaevlerinde kaç ağırlaştırılmış müebbet hükümlüsü olduğunu bilgisini bizimle paylaşmıyor. Komite, Türkiye’ye ‘Bu istatistikleri bizimle paylaş’ dedi. Çünkü bu istatistik şunu ortaya koyacak Türkiye’de bu kararı yüzlerce kişi nezdinde uygulamıyor.”
‘HUKUKEN KARŞILIĞI YOK’
PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın yaklaşık 16 aydır avukatıyla, ailesiyle ve vasisiyle görüşememesini ağır bir izolasyon olarak gördüklerini ve İmralı’da “imcamoninado” koşullarının yaşandığını dile getiren Ergül, bu durumun başlı başına bir işkence olduğunun altını çizdi. Bunun bir cezalandırma biçimi olarak uygulandığını aktaran Ergül, “Sayın Öcalan’a uygulanan tecridin yasal, anayasal ya da uluslararası sözleşmelere dayanan bir karşılığı yok aksine bütün bunların ihlali anlamına geliyor. Tam da en başta söylediğimiz gibi siyasal iktidarın yasaya dair bütün ölçüleri sıfırdan belirleme iradesini kendinde görmesinden kaynaklanıyor” şeklinde konuştu.
SİSTEMİN BÜTÜN AÇIKLARI AKTARILDI
Komite kararına rağmen Türkiye’nin, hem Öcalan hem de diğer tutuklulara ilişkin bugüne kadar somut hiçbir adım atmadığını dile getiren Ergül, “Biz açıkçası Komite’ye sitemin bütün açıklarını, siyasal iktidarın keyfi uygulamalarını nasıl yasal hale getirdiğini bütün açıklığıyla ifade ettik. Şu anda hükümetin vereceği ya da vermeyeceği cevaba göre biz Komiteye yeniden başvuruda bulunacağız. Türkiye bir cevap verme tenezzülünde bulunursa verdiği cevapların eksikliğine dair bir bildirimde bulunacağız. Cevap vermese de adım atamadığına dair yeniden detaylı bir bildirimde bulunacağız” dedi.
‘KAYGILIYIZ’ DEMEKTEN ÖTEYE GEÇMELİLER’
Türkiye’nin 22 Eylül’e kadar vereceği ya da vermeyeceğine bağlı olarak bu başvurunun niteliğinin değişeceğini de ifade eden Ergül, hem ülke kamuoyunda hem de uluslararası kamuoyunda baskı kurulması gerektiğini de sözlerine ekledi. Ergül, şöyle devam etti: “Burada bütüncül düşünmek gerekiyor. Sadece Komite’yle ilerlemek mümkün değil. Türkiye kamu oyununda ülkeye baskı uygulanması gerekiyor, dünya kamuoyuna baskı uygulaması gerekiyor. Çünkü şu anda BK’nin sitesinde orada alınan kararlara herkes erişebiliyor, orada yapılan tartışmalara şu an bütün dünyanın erişebildiği bir yerde. Sayın Öcalan’a ve Türkiye’deki siyasi bazı tutsaklara ağırlaştırılmış müebbet rejiminin uygulandığını ve bu insanların ölünceye kadar hapsedilme riskinin olduğunu bütün dünya görüyor. Komite’nin bu konuda zaten işlevini yerine getirmek için baskı uygulaması gerekiyor, bunu daha sık gündemine alması gerekiyor. Her ne kadar mesele siyasallaştırılmaya çalışılsa da ve yine her ne kadar mesele siyasal bir mesele olsa da aynı zamanda bir insanın yaşamına kastedilen bir meseledir. Bütün dünyanın gözü önünde bir halkın kendisine önder olarak atfettiği bir kişinin yaşamına kasteden, ağır tecrit uygulayan, işkence yasağını ihlal eden bir rejim var. Dolayısıyla bu bütün dünyayı ilgilendiren bir mesele. Batı ülkelerinin ‘kaygılıyız’ diye açıklama yapmaktan daha öteye gitmesi gerekiyor.
SERT ADIMLAR ATMALI
Avrupa Parlamentosu’ndaki vekiller belki bunu gündemine alabilir. BK’nin Türkiye’ye adım atmamasından dolayı daha sert adımlar atılması gerekiyor. Nasıl ki Kavala dosyasındaki ihlal prosedürünü başlattıysa, ısrarla gündemine alarak Türkiye’ye adım attırmaya çalışıyorsa, attıramadığında nasıl ki ihlal prosedürünü başlattıysa burada da uygulanmayan başka bir karar var. Biz sadece bir kişinin özgürlüğünden bahsetmiyoruz. Biz burada dolayısıyla bütün mekanizmaları, bütün taktikleri kullanmak gerekiyor.”
‘İKTİDAR VE MUHALEFET GÖRMELİ’
Hem siyasal iktidarın hem de resmi muhalefetin, Kürt halkının kendisine önder olarak gördüğü Sayın Öcalan’ın durumundan ciddi anlamda çekindiği için bu tecrit politikasının sürdürüldüğünü ifade eden Ergül, “Bugün 25 yılını doldurmak üzere olan Sayın Öcalan’ın ve diğer ağırlaştırılmış müebbet hükümlülerinin özgürlüğünü savunmak zorundayız. Bunu insan hakları çerçevesinde, herkes için eşit infazı savunurken bunu dile getirmek zorundayız. Siyasal gündemden, çözüm iradesinden, barış iradesinden bağımsız olarak da bunu savunmak zorundayız. Ama en can yakıcı mesele olan ve bugün devam eden bu sorunlar karşısında onurlu bir barışın inşası için Kürt halkı İmralı’yı işaret ediyorsa, bunu siyasal iktidarda görmek zorunda, muhalefet de görmek zorunda. Dolayısıyla Türkiye’de barış, demokrasi iddiası olan herhangi bir siyasal partinin de ve yine siyasal iktidarın da bu konuda adım atması gerekiyor” dedi.
MA / Ergin Çağlar
Kaynak: Mezopotamya Ajansı.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***