David Cronenberg’in Cannes’da ilk gösterimini yapan son filmi Müstakbel Suçlar, beden üzerinden güzellik, iç güzellik, arzu, haz ve acı gibi kavramları ameliyat masasına yatırıyor. Neşter her ne kadar eski travma cerrahı, şimdinin performans sanatçısı Caprice’in elinde olsa da, varlığın anlamlandırılmasında en az onun kadar seyircinin de dikkatini vermesi gerekiyor.
Bilinmedik bir yerde bilinmedik bir zamanda geçen Müstakbel Suçlar, Cronenberg’in kurduğu atmosferde tablo tablo ilerlerken genellikle performans sırasında Caprice’in konuşmaları üzerinden meselesini anlatıyor. Performans sanatçısı çift, Saul Tenser (Viggo Mortensen) ve Caprice’in (Léa Seydoux) Saul’ün bedeninde oluşan organları aldıkları ameliyat, performanslarının özünü oluşturuyor.
Ağrı eşiğinin yükseldiği toplumda acı çekmeyen, ağrı yaşamayan insanlar, hissetmeyi ancak bir tahayyülle gerçekleştirmektedir. “Hissediyorum” yerine “hissetmeyi anımsıyorum” diyebileceğimiz bir durum içindedirler.
Sanatçının bedeni ve eser arasındaki sınırların değişmesiyle ve sanatın galerilerden dışarı çıkması amacıyla gerçekleştirilen performans sanatından hareket eden yönetmenin, filmde, bedenine müdahale edilen karakteri erkek ve müdahale eden karakteri de kadın olarak belirlediği hikâyesiyle, cinsel kimlik ve rollerin ötesinde, insanı merkeze aldığını görüyoruz. Antonin Artaud’nun “İnsan haline geldiğini bilerek insan olmayı yalnız başına asla becerememiş kişiyim” tanımlamasındaki gibi işbirliği yapan çift, anlamın ve kusursuz güzelliğin gizlendiği iç organları şiirsel bir törenle çıkarıp alır. Bazen de onlara dövme yaparlar.
Müstakbel Suçlar’ı izlerken, sık sık performans sanatçısı Orlan’dan ve Julia Kristeva’nın Korkunun Güçleri, İğrençlik Üzerine Deneme (Çev. Nilgün Tutal, Ayrıntı, 2004) kitabından pasajlar aklıma geldi.
“Lokal anesteziyle gerçekleştirilen performanslarında Orlan, erkek iktidarının güzellik kavramını, modern toplumlarda kadın öznenin kuruluşunu eleştirmek için bir dizi estetik ameliyatla vücudunu, özellikle de yüzünü yeniden biçimlendirir. Orlan’ın çalışmalarında vücut, değiştirilemezlik ya da kabul gören stile göre değiştirilebilirlik özelliğini kaybederek, tamamen sanatçının himayesinde şekillenerek toplumsal bir tartışmaya açılır. Bedenin bir anlatım aracı olarak kullanıldığı Orlan’ın performansları, toplumdaki kadın bedenini, güzellik, kimlik ve acı kavramlarını yeniden tanımlarken; kişisel haklar, özdenetim, özgürlük sınırları, yaşam-sanat, izleyici-sanatçı gibi kavramları da sorgulamaktadır.” (International Journal of Social and Humanities Sciences dergisi, Cilt I, sayı: 2, 2017)
Cronenberg’in ise, yukarıda değindiğim gibi Orlan’a zıt düşünmediğini sansam da, ileri bir hamleyle “içi kurcalanan” özneyi, atanmış cinsiyeti erkek olan karakter ile, kadın-erkek güç dengelerini terse çevirerek güzellik, haz, acı gibi kavramları Saul’ün bedeni üzerinden anlatmayı seçmiş.
“Cisimleştirme, meşrulaştırma: Bunların mekanizmalarını kendimizi onlara tabi kılmayacak kadar iyi tanıyoruz bugün. Hayallerimiz ve çılgınlıklarımız ölen ve gömülen yanılsamalar dünyasının yerini aldı.” Julia Kristeva, Korkunun Güçleri)
İç organ estetiği, organ dövmesi gibi kavramlarıyla film, anlam arayışının dışarıdan içeriye yönelişini gösteriyor. Yeni çıkmış organların yarı legal bir büroda tescil edildikten sonra alınması gerekliliği ile denetçi dedektifin, sentetik besin yiyebilmelerini sağlamak amacıyla, sindirim sistemi ameliyatı olan bir yeraltı grubu için “evrimleşerek insanlık yolundan çıkıyorlar” demesi, yeni ve kontrol edilemez davranışlara karşı devletin tutumunu yansıtıyor.
Bu yeraltı grubunun lideri konumundaki Lang (Scott Speedman) ise, endüstriyel atıkları yiyerek hayatta kalmanın yolunu bulmuş, bunun doğruluğuna inanmış biri olarak, organlarını aldıran Saul’e “olduğun şeyle savaşıyorsun, harika bir doğal sürece müdahale ediyorsun” der. Filmde kim kimdiri ve yönetmenin meselesini anlamamız için mükemmel bir karşılaşmaydı.
Anlamla dolup taşan, eski dünyanın kalıntılarından kurtulmakla o kalıntılara özlem duymak arasında gidip gelen bir çiftin içsel yaratımlarının kaydı Müstakbel Suçlar. İçinde olan anlamlardan dolayı yok edilenlerin, kusursuz güzelliğin en yüksek noktaya gelip daha üstü olmadığından zıddına dönüşmesinin filmi.
Acı çekiyorsun.
Çekiyor muydum?
Nasıl hissettiriyor?
Açıklaması zor, neredeyse hissettiğimi sandım.
Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***