Eski cumhurbaşkanı ve AKP kurucusu A. Gül çok önemli bişey söyledi:
“Eğer kendinizi bir dinin temsilcisi veya partinizi bir din partisi gibi sunmaya başlarsanız bütün bu yanlışlıklar, noksanlıklar sonunda dine atfedilir (…) dinin herhangi bir şekilde araçsallaştırılmasına asla fırsat vermemek gerekir”.
Papa’nın, “Kilise, Kanada’da Yerli çocuklara soykırım yaptı” dediği bi devirde bizim din ve devlet büyüklerimizin neler deyip yaptıklarından bir demet sunayım. Sunayım ki, AKP’nin yarattığı reaksiyon sayesinde devlet’in din vesayetinden kurtarılması (= laiklik) süreci nasıl ete kemiğe bürünmekte, görülsün.
Veya, can arkadaşım Bülent’in darb-ı mesel değerindeki ifadesiyle baştan söyleyelim: “Kemalizm’in 100 yılda yapamadığını AKP 20 yılda becerdi.”
***
Resmen suç işliyorlar.
5237 sayılı TCK Md. 215: “İşlenmiş olan bir suçu veya işlemiş olduğu suçtan dolayı bir kişiyi alenen öven kimse, iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır” demekte.
Suç işleyen imamları destekliyorlar ve bişey olmuyor. Oysa bir Kürt yurttaş, akrabası bir PKK’linin cenazesine gitti mi, suçu övmek suçundan 20 yıl hapis talebiyle yargılanıyor.
“Bak sokaklar ne hale geldi! Kasap dükkanı gibi. Et görmekten içimiz dışımıza çıkıyor artık” diye kadınları hedef alan İmam H. Konakçı’ya AKP MKYK Üyesi M. Birinci destek veriyor ve kendisine hiç sorgu-sual edilmiyor.
Vaaz verirken “Öldürmez misin, dövmez misin, sövmez misin!” diye doktorlara saldıran ve ancak kamuoyu büyük tepki verdikten sonra açığa alınan İmam A. Gür’e Türk Diyanet Vakıf-Sen Konya Şube Başkanı H. İğdi destek ziyaretinde bulunuyor.
AKP Genel Bşk. ve CB Erdoğan 4 Haziran 2022 Kızılcahamam konuşmasında, “(2013 Gezi’de] Camilerimizi yaktılar!” diye ilan ederek hem TCK Md. 216’yla yasaklanan “kin ve düşmanlığa alenen tahrik”i, hem de yine TCK Md. 122’deki “nefret ve ayrımcılık”ı akla getiriyor.
Oysa böyle bir iddiayı CHP’li Milletvekili B. Bulut “Hangi illerde hangi camiler yakılmıştır?” diye CİMER’e soruyor, 2 aydır cevap yok. İBB itfaiyesi “O tarihte cami yangını ihbarı yok” diye bildiriyor. Diyanet’e bağlı Cami Hizmetleri Daire Başkanlığı, “Bahse konu olaylarla ilgili illerden gelen herhangi bir belge ve rapor bulunmamakta olup, konu hakkında İstanbul Valiliği’nden gerekli bilgilere ulaşabilirsiniz” diyor.
1974’te ABD Başkanı Nixon görevden alınmamak için istifa etmişti. Sırf, Watergate olayında yalan söylediği için. Çünkü ABD’de yalan söylemek en büyük ayıptır ama F. R. Atay’ın Zeytindağı’nda yazdığı gibi, “Şarkta yalan ayıp değildir.”
***
Kanun dinlemiyorlar:
Mesela, Tevhid-i Tedrisat Kanunu var. Bu yasa, Lozan md. 40’ın Gayrimüslim okullarına garanti getiren açık hükmüne rağmen Süryani okullarını kapatmakta kullanılıyor, ama medreseleri kapattığı halde şimdi Sultanahmet Camii’nin avlusuna 22.805 öğrenciye ders veren bir e-medrese açılmış bulunuyor!
Açıkça ayrımcılık yapıyorlar. MHP’li Silivri Belediyesi İstanbul’un ilk harem-selamlık plajını açmaya hazırlanıyor. Yapamaz. Suçtur. Eğer özel otel olsaydı yapabilirdi (nitekim bunu yapan oteller var) çünkü kişiler laik olmak zorunda değildir ama kamu kurumları laik olmaya anayasal olarak mecburdur.
***
Ekonomideki felaket durumu bile kullanmaya çalışıyorlar:
Gıda fiyatlarından yurttaşın canı burnuna gelmiş, Diyanet Bşk. Yd. B. İşliyen “Marketlerdeki görüntüler hiç bize yakışmıyor” deyip yiyecek kuyruklarının faturasını yurttaşa çıkarıyor.
***
Devletin askerî üniformasını bile İslamlaştırıyorlar:
Milli Savunma Bakanlığı 15 Şubat 2017’de Türk Silahlı Kuvvetleri Kıyafet Yönetmeliği’nde değişiklik yapıyor ve kadın subay, astsubay ve askerî öğrencilerin resmî kıyafetlerinin üzerine türban takabilmelerinin yolunu açıyor.
Üniforma şapkasının altına dese, biraz anlayacağım. Ama “üzerine” diyor. Üstelik, Halkın Kurtuluş Partisi (HKP) dava açıyor, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu 12 Mayıs 2022’de HKP’nin “dava açma ehliyetinin olmadığı” gerekçesiyle davanın usulen reddedilmesine karar veriyor.
***
Anayasa’nın değiştirilmesi teklif dahi edilemeyecek 2. maddesindeki laiklik ilkesine rağmen T.C.’yi İslamlaştırdıkları yetmiyor, KKTC’ye de bulaşıyorlar. Oraya yönelik İslamî kolonizasyon çabalarını daha önce yazmıştım, şimdi son olarak Spor Bakanlığı’nın Kırşehir’de düzenlediği gençlik kampına KKTC’den katılan 46 öğrenciye, ailelerine dağıtılan programda olmadığı halde mevlit dinletiliyor, zorunlu maneviyat dersi veriliyor. Aileler tepki gösteriyor.
***
Kendi ideolojileri İslamcılık açısından daha da vahimi var: Kendi suçlarını Allah’a atıyorlar.
Kendilerini suçlamamak için. Diyanet, “Ticarette kâr haddi var mı?” sorusu üzerine fetva veriyor ve “İslam dininin, alım satım akitlerinde kesin bir kâr haddi koymadığı, bunu piyasa şartlarına bıraktığı”nı belirtirken, şu hadisi de ekliyor: “Fiyatları tayin eden, darlık ve bolluk veren Allah’tır”.
***
Yetmediyse, ilave edelim: Yargı’yı da kendilerine benzettiler:
“Hemşirenin burnunu kırdı, ifadesi alınıp serbest bırakıldı” türünden yüzlerce haberi es geçersek:
Danıştay 10. Daire, önüne 3. kez gelen ve değiştirilen savcının da iptal istediği davada, Türkiye’nin TBMM kararıyla girdiği İstanbul Sözleşmesi’nden CB Erdoğan’ın imzasıyla çıkmasını hukuka uygun buldu. 2’ye 3 alınan kararda, aralarında çok sayıda baronun da bulunduğu başvurucuların dava ehliyetlerinin bulunmadığı, yani dava açamayacakları zikredildi. Bu açıdan Daire, Orhan Veli’yi akla getirdi: “Suya sabuna dokunmazmış…”
Temmuz sonunda AYM, kızının zorunlu din dersi almasını istemeyen ve bu dersten muaf tutulmasını talep eden, fakat bu talebi reddedilen baba Hüseyin El’in başvurusunu kabul edilebilir buldu. Buraya kadar mantığa, insan haklarına, yasalara uygun. Fakat bu işleri Türkiye’de en iyi bilen eski AİHM Yargıcı Dr. Rıza Türmen şöyle diyor: Bu karar, aynı konuda AİHM’nin iki ayrı davada verdiği kararların üç açıdan gerisinde kalmakta.
Üstelik karar 7’ye 8 yani tek oy farkla alınmış. Bu 7 üye hangi gerekçeyle muhalefet etmişler diyecek olursanız, orası vahim. Birgün’de H. Aygün duyuruyor: “Dünya barışı için bu dersler gereklidir” demişler.
Vahim, çünkü bu 7 üye gerçekten bu kanaatte iseler acaba Avrupa’da 1618-1648 arası Katolik-Protestan davası adına yapılan (ve Avrupa’da 4,5 ila 8 milyon kişiyi, Almanya’nın bazı bölgelerinde de nüfusun %50’sini öldüren) Otuz Yıl Savaşları’nı okulda okumuşlar mıdır? 1514-1823 arasında dört asır boyunca Sünni-Şii adına yapılan Osmanlı-İran savaşlarını duymuşlar mıdır? New York’taki İkiz Kuleler’i Bin Ladin’in nasıl yıktığını? Huntington’ın “Medeniyetler Çatışması”nı?
Bunlar geçmişte kaldı deyip geçelim. Ya son günlerde iktidarın “provokasyon!” diye unutturmaya çalıştığı cemevi saldırıları ne olacak? Alevi evlerinin sürekli işaretlenmesi? Ağzından tek gün Alevi kelimesi çıkmamış Kılıçdaroğlu’nu Tunceli Nazımiye doğumlu diye aday yaptırmama çabası? Bizzat İslamcıların, Selefi meselesinden bahsederken “iç savaş”tan söz etmesi?
Yeterliyse, burada bırakalım.
Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***