Henri Barkey’in, Gezi davasında ağırlaştırmış müebbet hapis cezası alan iş insanı Osman Kavala’ya “casusluk” suçlaması yöneltilmesine gerekçe olarak gösterilen akşam yemeğini gazeteci Aslı Aydıntaşbaş’la yediğini duyurması tartışmalara yol açtı. Barkey’in açıklamaları sonrasında konuşan Aslı Aydıntaşbaş, “Kötü niyetli bir operasyonla karşı karşıyım” ifadelerini kullanmıştı.
İLGİLİ HABER
Henri Barkey: Yemeği gazeteci Aslı Aydıntaşbaş ile yedim 2016 yılında iş insanı Osman Kavala ile akşam yemeğinde görüştüğü iddia edilen Barkey, ‘Lokantaya arkadaşım, gazeteci Aslı Aydıntaşbaş ile baş başa yemek yemek için gittim’ dedi. |
Medya ombudsmanı Bildirici, ‘Aslı Aydıntaşbaş, açıklama için Henri Barkey’i beklememeliydi” başlıklı bir değerlendirme yazısı kaleme aldı. Aydıntaşbaş’ın daha ilk günden Henri Barkey ile o akşam yemek yiyen kişinin kendisi olduğunu açıklaması gerektiğini belirten Bildirici, ‘Bir gazeteci ne bir insanın haksız yere zan altında bırakılmasına ne de toplumun yanlış bilgilendirilmesine seyirci kalabilir. Aslı Aydıntaşbaş daha ilk günden Henri Barkey ile o akşam yemek yiyen kişinin kendisi olduğunu açıklamalıydı. Hiç beklemeden hem Kavala’nın yararını hem de kamu yararını gözetmeliydi. Gazeteci sır saklayan değil, sırların üzerindeki örtüyü kaldıran kişidir” değerlendirmesi yaptı.
Gazetecinin biriyle yemek yemesi suç olmadığını söyleyen Bildirici’nin konuyla ilgili kaleme aldığı yazısı şöyle:
“Bir: Gazetecinin herhangi biriyle yemek yemesi suç değil. İki: Gazeteci kimle neden yemek yediğini açıklamak zorunda da değil.” Oray Eğin böyle yazıyor ve kesinlikle haklı.
Elbette gazeteci herkesle yemek yiyebilir ve açıklamak zorunda da değildir. Ancak burada istisnai bir durum var.
Osman Kavala’nın, 19 Şubat 2020 tarihinde Gezi Davası’ndan serbest kalır kalmaz bu kez “casusluk” suçlamasıyla tutuklanmasının temel dayanağı, Henri Barkey ile temasta olduğu iddiasıydı. İddianamede Osman Kavala’nın, “ABD’de faaliyet gösteren Wilson Center düşünce kuruluşunda Ortadoğu analisti ve uzmanı olarak çalışan, istihbarat faaliyetlerinde bulunan ve CIA ile ilişkili olan Henri Barkey” ile darbe girişiminden üç gün sonra da “Karaköy Lokantası’nda akşam yemeğinde görüştüğü” öne sürülüyordu.
Kavala, o akşam Barkey ile lokantada karşılaştıklarını ve sadece ayaküstü konuştuklarını söylese de “akşam yemeğinde görüşme” suçlaması onu zan altında bırakmak ve tutukluluğunun devamını sağlamak için kullanıldı.
O günlerde Barkey’in açıklaması Kavala’nın davadaki savunması açısından önem taşıyordu. Nitekim Aslı Aydıntaşbaş, Henri Barkey’in o akşam kendisiyle yemekte olduğunu 6 Ağustos’ta paylaşmasının ardından yaptığı açıklamada şu görüşlere de yer veriyordu:
“Yıllardır tüm ısrarlara rağmen bir açıklama yapmayan, kendisiyle ilgili şayiaları gidermek için talep edilen bilgi paylaşımına yanaşmayan bir şahıs, esrarengiz bir zamanlamayla yeni bir polemik başlatmıştır. Bu zamana kadar Osman’la ilgili bir dizi mesnetsiz iddiayı çürütmek için avukatlardan gelen her türlü bilgi paylaşımı talebini reddeden bu şahsın, şimdi konuşması, manidardır.”
Aslı Aydıntaşbaş, Henri Barkey’in neden şimdi konuştuğunu ve kendisinin ismini açıklama gereği duyduğunu sormakta haklı. Barkey, Kavala “casusluk” suçlaması ile karşı karşıya kaldığında 21 Şubat 2020 tarihinde DW’nin sorularını yanıtlamış, “Osman Kavala ile bir kez bile telefonda görüşmedim” ve “Karaköy Lokantası’na yemeğe gittiğimde Osman ve arkadaşlarını gördüm. Beni görünce kalktı ve ayaküstü 4-5 dakika sohbet ettik. Sonra yerine oturdu, ben de yemek yiyeceğim arkadaşlarımın yanına geçtim” demekle yetinmişti. Dava sürecine başkaca katkıda bulunmamış; o masadaki ismi gizli tutmuştu.
Gerçekten burada aydınlanması gereken karanlık bir nokta var. Neden şimdi Aslı Aydıntaşbaş ismini açıkladı? Bilmiyoruz.
GAZETECİ GÖRGÜ TANIĞI İSE
Ama Henri Barkey için sorulan soru Aslı Aydıntaşbaş için de geçerli. O neden iki yıldır açıklamadı da Barkey’in açıklamasını bekledi? Bu sorunun yanıtını da bilmiyoruz.
Oysa bir insan haksız bir suçlamaya maruz bırakılıyor ve iktidar medyası da bu suçlamayı gerçekmiş gibi yazarak toplumu yanlış bilgilendiriyordu! O günlerde “Kavala’nın tutuklanmasında Barkey ayrıntısı (Aydınlık), “Barkey ile 93.5 saatlik görüşme” (Sabah), “Darbenin karar sürecine katıldı” (Yeni Şafak), “CIA ajanı ile tesadüfen karşılaşmış” (Takvim) , “Kavala’nın tutuklanmasında dikkat çeken detay” (Yeni Akit) gibi haber ve yazılar birbirini izliyordu.
Böyle bir durumda olayın görgü tanığı durumundaki gazeteci, “Ben kiminle yemek yediğimi açıklamak zorunda değilim” diyerek kenara çekilebilir mi? Bence hayır. Bir gazeteci ne bir insanın haksız yere zan altında bırakılmasına ne de toplumun yanlış bilgilendirilmesine seyirci kalabilir. Aslı Aydıntaşbaş daha ilk günden Henri Barkey ile o akşam yemek yiyen kişinin kendisi olduğunu açıklamalıydı. Hiç beklemeden hem Kavala’nın yararını hem de kamu yararını gözetmeliydi. Gazeteci sır saklayan değil, sırların üzerindeki örtüyü kaldıran kişidir.
Tabii şurası da kesin, Osman Kavala, Aslı Aydıntaşbaş o açıklamayı yapmadığı için tutuklu kalmadı; hatta Aslı Aydıntaşbaş kendisinin yemekte olduğunu açıklasaydı da Osman Kavala’nın tahliye edilmesini sağlayamayacaktı. Ama gerçeğin ortaya çıkmasına yardımcı olacak, toplumun yanlış bilgilendirilmesinin önüne geçecek ve Kavala’nın savunmasını güçlendirmiş olacaktı.
GİZLENMESİ İÇİN NEDEN YOKTU
Gazetecinin biriyle yemek yemesi suç değil. Aslı Aydıntaşbaş’ın Henri Barkey ile o akşam yemekte buluşması da suç değil. Öyleyse gizlenmesi için de bir neden olmamalıydı.
Aslı Aydıntaşbaş, kendisinin de suçlanacağından ve zor durumda kalacağından endişe duymuş olabilir ama zaten polis o akşam kendisinin Barkey ile yemekte olduğunu biliyordu. O akşam restoranda olanlardan Sylvia Tiryaki, savcılık ifadesinde “Henry Barkey’in mavi elbiseli bir bayanla yemek yediğini” söylemişti. Buna rağmen savcı, bırakın “mavi elbiseli bayan”ın kim olduğunu araştırıp ifadesini almayı, Sylvia Tiryaki’nin ifadesini bile iddianameye koymamıştı!
Dahası sırf Osman Kavala hakkındaki AİHM kararını uygulamış gibi görünmek için uydurulan “casusluk” suçlaması birkaç ay içinde önemini kaybetti; tutuklama gerekçesi olmaktan da çıktı. Nitekim “Gezi davası” ile birleştirildikten sonra da Kavala “casusluk” suçlamasından beraat etti; bu kez Gezi eylemleri gerekçesiyle mahkûm edildi.
Osman Kavala hakkındaki davanın sonuçlanmasından sonra bir gazeteci olarak Aslı Aydıntaşbaş’ın o akşam Karaköy Lokantası’nda Henri Barkey ile yemekte olduğunu açıklamasının önünde bir endişe engeli kalmamış olsa gerek. Hâlâ gazeteci ise kamu yararını gözetmek ve yanlış haberleri düzeltmek birinci önceliği olmalıydı.
“Hâlâ gazeteci ise” diyorum, çünkü artık aktif gazeteciliği geride kalmış olabilir. Sabancı Üniversitesi’nin İstanbul Politikalar Merkezi web sayfasında Aslı Aydıntaşbaş şöyle tanıtılıyor:
“İPM Kıdemli Araştırmacısı ve eski gazetecidir. 2015’ten beri Avrupa Dış İlişkiler Konseyi (ECFR) araştırmacısıdır ve Türkiye’nin iç ve dış politikaları ile ilgili yorumculuk yapmaktadır. Aydıntaşbaş, Washington Post’un Küresel Fikirler sayfasına katkıda bulunmakta, New York Times, Politico.com ve Wall Street Journal için köşe yazıları yazmaktadır.”
Aslı Aydıntaşbaş’ın sosyal medya profilinde de bu yönde bilgiler var. Oray Eğin’in yazısında verdiği bilgiye göre de Aslı Aydıntaşbaş, şimdi Washington’a yerleşmeye hazırlanıyor ve “Başkentin en etkili düşünce kuruluşu Brookings Institution’da görev alacak.”
AKTİF GAZETECİLİK VE PROFESYONEL ARAŞTIRMACILIK
Anlaşılan çeşitli gazetelere köşe yazıları hazırlasa da artık Aslı Aydıntaşbaş’ın asıl faaliyet alanı gazetecilik değil, “profesyonel araştırmacılık”. Fakat zaman zaman “gazetecilik” ve “profesyonel araştırmacılık” gibi iki farklı alan iç içe geçiyor; çıkar çatışması doğuyor.
Aslı Aydıntaşbaş, 18 Temmuz 2016’da Henri Barkey ile Karaköy Lokantası’nda buluştuğu sırada Cumhuriyet gazetesinde düzenli olarak köşe yazıları yazıyordu. Ama bir yandan da 2015’ten itibaren ECFR’de çalışmaya başlamıştı. Bu durumda Henri Barkey ile görüşürken “aktif gazeteci” miydi, “profesyonel araştırmacı” mı? Bu sorunun da yanıtlanması gerek. Ama her şekilde bir vicdani sorumluluktan bahsedilebilir.
Son olarak belirteyim, Aslı Aydıntaşbaş’ın Osman Kavala davasındaki tutumunu eleştirirken ölçüyü kaçırmamak, eleştiriyi karalamaya dönüştürmemek gerek. Tabii tersi de önemli. Geçmişte başarılı bir gazetecilik kariyerinin olması ve uluslararası medyada analizlerinin yayımlanması eleştirilmemesi gerektiği anlamına gelmemeli.
Ne linç ne koruma…Sadece eleştiri, üstelik de son derece haklı gerekçeler ve sorular ortadayken…
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***