Partisinin genel merkezinde gazetecilerle bir araya gelen CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu, “Cumhurbaşkanlığını birinci turda alırız” dedi.
Cumhurbaşkanlığı seçimini birinci turda alacaklarını, “altılı masa”nın liderlerinin imzaladığı bildirilerin “seçim beyannamesi” olduğunu söyleyen Kılıçdaroğlu, parlamentoda da Millet İttifakı olarak çoğunluğu elde edeceklerini ifade etti.
Gazete Duvar’da yer alan habere göre; AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, “Kılıçdaroğlu, sen bu ülkede SSK’nın başındaydın. Çık da de ki şu hastaneyi de ben yaptım, ben bitirdim de” sözlerine görevde olduğu dönemde yapılan 50’ye yakın hastane, dispanser ve sağlık merkezini hatırlatarak yanıt veren CHP lideri kamuoyunda “5’li çete” olarak nitelendirilen müteahhitlerle ilgili de konuştu. Kılıçdaroğlu, “5’li çete ile aramı bulmaya yeltenen sermayedar, holding, piyasa, kim olursa olsun pişman olur; bu böyle biline. Şimdi varsa cesaretiniz, gelin beni ikna edin. Ama haber yollamayı bırakın” tweetinin ardından “aracıların” kesildiğini söyledi.
Kılıçdaroğlu’nun, iktidarın Suriye’ye ilişkin son adımlarından Erdoğan’ın cemevi ziyaretine, “altılı masa”nın toplantı gündeminden gelecekteki yol haritalarına kadar birçok konuda medya kuruluşlarının muhabirlerinin sorularına verdiği yanıtlar şöyle:
Ankara’da düzenlenen partinize katılım töreninde epey kendinizden ve ailenizden bahsettiniz. ‘Kemal Bey birazdan adaylığını mı açıklayacak’ dedim ama baktım ki partiyi ve parti kültürünü anlatıyorsunuz.
Evet öyle. Çünkü yeni gelenlerin hem beni hem de partiyi tanımaları lazım.
Hafta sonu altılı masanın son tur toplantısı var. Biz masadan ne bekleyelim? Yol haritası nasıl olur?
Her ay bir liderin konukseverliği içinde buluşuyoruz. Oturuyoruz, konuşuyoruz. Gündem önceden belirleniyor, o gündemi bize bildiriyorlar. Şu ana kadar bize bir gündem gelmedi ama Temel Bey geldi bazı düşüncelerini aktardı. Diğer liderlere de gitti. Önce bir ön görüşme yapılıyor, ön görüşmeden sonra gündem belirleniyor. Sanıyorum bugün yarın gündem de ortaya çıkar. Görüşeceğiz. Yani sonuçta Türkiye’nin bu kadar sorunu var, derdi var. Bizim kamuoyuna yaptığımız her açıklama bir anlamda bizim ittifakı bir araya getiren düşünceler bütünlüğünü oluşturuyor. Yani ‘Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’den söz ediyoruz. Bir toparlanma sürecini ya da hasar tespit komisyonu gibi bir toparlanma sürecinin başlangıcında neleri yapacağımızı anlatıyoruz. Bir şekli ile bir program da açıklamış oluyoruz. Her aşamada biraz daha ilerliyoruz. Biraz daha iyi bir noktaya taşıyoruz birlikteliğimizi. Önümüzdeki liderler toplantısında da gündem gelecek. O çerçevede tekrar biz kendi düşüncelerimizi, diğer liderler kendi düşüncelerini masada dillendirecekler.
Altılı masanın her toplantısından sonra açıkladığınız bildirilerde bir ana fikir oluyor. Bu toplantıdan ne bekleyelim?
Onu Temel Bey’e sormak lazım. Ev sahipliğini Temel Bey yapıyor. Gündemin ana noktalarını Temel Bey belirleyecek.
Altılı masanın toplantısından önce Temel Bey’in bir açıklaması oldu. Seçim kanunundaki değişikliği kastederek altılı masanın eski öneminin kalmadığını söyledi. Bu sözleri nasıl değerlendiriyorsunuz? Masanın önemi açığa çıkacaksa bu ne zaman olacak?
Temel Bey’in orada kastettiği şey şu: Eski seçim yasasına göre artık oylar bir partinin hanesine yazılıyordu. Sonra değiştirdiler bunu ve artık oylar bir partinin hanesine yazılmıyor. Eskiden ittifak ve artık oyların getirdiği artı vardı ve ittifakın işine yarardı. Sadece bizim Millet İttifakı için değil Cumhur İttifakı için de bu olurdu. Yurt dışı oyları da eklenince bizim kaybettiğimiz milletvekillikleri var onların da var. Seçim kanunu değiştirilince artık oylar kalmadı. Dolayısıyla Temel Bey ona vurgu yapmak istiyor. Yoksa altılı masanın ne kadar önemli olduğunu Temel Bey de biliyor.
“ALTI GENEL BAŞKANIN İMZALADIĞI BİLDİRİLER SEÇİM BEYANNAMESİ”
DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan bir ön koalisyon mutabakatına işaret etmişti. Temel Karamollaoğlu da koalisyonların seçimden sonra olacağını söyledi. Bir ön koalisyon mutabakatına siz nasıl bakıyorsunuz?
Koalisyon ancak seçimden sonra olabilir. Ama bugünden bizim yayınladığımız her bildiri aslında ittifakın bir anlamda “seçim beyannamesi” gibi. Altı genel başkanın imzaladığı bildiriler seçim beyannamesi. Aynı zamanda bu ittifakın kendi içindeki tutarlılığını, vaatlerini gösteren, iktidara geldiği zaman neleri yapacağını kamuoyuna açıklayan belgeler bunlar. Bunları alt alta yazıp topladığınızda gayet güzel, Türkiye için önü açık bir program, hükümet programı taslağı da ortaya çıkıyor. Her görüşmenin böyle bir yararı var.
Bir görüşmede diyelim ki ağırlıklı olarak ekonomiyi, bir başka görüşmede bürokrasiyi, bir başka görüşmede parlamentodaki yapılanmayı, bir başka görüşmede Anayasa’da ve Meclis İç Tüzüğü’nde yapılması gereken değişiklikleri almışsanız. Hepsini bir araya getirdiğinizde bir mantık bütünlüğü, uygulama bütünlüğü ortaya çıkıyor. Altı lider bunu onayladığı zaman bu altı liderin programı haline dönüşmüş oluyor. Bu ileride bize daha sonraki aşamalarda dil birliği de sağlamış olacak. Hepimiz aynı şeyi savunan liderler olacağız. Ben de aynı şeyi söyleyeceğim, Temel Bey de Meral Hanım da Davutoğlu da Babacan da Gültekin Bey de hepsini dillendirecek.
“TABLO KENDİNİ GÖSTERİYOR”
Daha aday net değil ama cumhurbaşkanlığı seçimi ilk turda mı biter? Altılı masanın isimsiz adayı ilk turda kazanır mı? Parlamento nasıl oluşur?
Parlamento aritmetiği lehimize sonuçlanır. Tablo giderek kendisini gösteriyor. Cumhuriyet Halk Partisi AK Parti’nin önünde gidiyor. Önümüzdeki süreç içerisinde bu biraz daha hızlanarak devam edecek. Parlamentoda da Millet İttifakı olarak çoğunluğu alacağız. Amacımız, onu da altı lider bir arada belirleyeceğiz, belli bir zaman dilimi içerisinde Güçlendirilmiş Parlamenter Sistemi ayağa kaldırmak ve bozulan çarkları işler hale getirmek.
Cumhurbaşkanlığı tahmininiz?
Cumhurbaşkanlığını birinci turda alırız.
“ALTILI MASANIN ADAYININ İLK OLARAK NE YAPACAĞINI ALTILI MASANIN LİDERLERİ BELİRLEYECEK”
Altılı masa bir aday çıkardı ve seçim hattına girildi diyelim. Altılı masanın adayı ilk olarak ne yapacak?
Altılı masanın adayının ilk olarak ne yapacağını altılı masanın liderleri belirleyecek. Bunu samimi olarak söylüyorum. Benim samimi düşüncem, bugün burada sizinle neyi konuşuyorsam altı liderle de aynı şeyi konuşmam gerekiyor. Burada farklı orada farklı konuşursak bugüne kadar inşa ettiğimiz güveni tuzla buz eder. Buna benim hakkım yok. Hiç kimsenin hakkı yok. Dolayısıyla otururuz. Farklı görüşler elbette olur. Nitekim Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’de genel başkan yardımcıları oturdular, uzun uzun tartıştılar belli bir noktaya geldiler. Biz böyle olsun dediğimizde, onlar, hayır böyle değil böyle olursa daha iyi olur dediler. Baktık öyle olursa daha iyi olur ve dolayısıyla çözüldü. İyi niyet. İyi niyetle yola çıktığınızda sonuç alıyorsunuz.
“BİZİM BİRLİKTELİĞİMİZ SIRADAN DEĞİL, FARKINA VARAMADILAR”
İktidar kanadından altılı masaya yöneltilen eleştirilerden biri farklı görüşleriniz olduğu üzerinden şekilleniyor. “Babacan başka bir şey söylüyor, CHP başka bir şey söylüyor, Kürt konusunda Akşener başka bir şey söylüyor” deniyor. Bir dağınıklık ve güven veremediğiniz yönünde eleştiri var. Siz bu yorumları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bizim açıklamalarımızı okusunlar, okumadan konuşuyorlar. Eski alışkanlıklar üzerine inşa etmişler siyasi alışkanlıklarını. Yeni siyaset alışkanlığı önce karşındaki rakibin ne dediğini iyice okumaktan geçer. İyi okumadan oturup konuşursanız doğru değil. Burada da iyi okumadıkları anlaşılıyor. Keşke bizim Güçlendirilmiş Parlamenter Sisteme Geçiş metnimizi okuyabilseler. Keşke ondan sonra genel başkan yardımcılarımızın seçim güvenliği için yaptıkları çalışmaları dinleyebilseler, okuyabilseler. Hepsinde bir bütünlük var. Bütün vidaları gevşemiş bir devlet yapısını yeniden inşa etmek istiyoruz. Bir kurumsal inşadan söz ediyoruz. Yeni kurumların oluşturulmasını istiyoruz. Bizim birlikteliğimiz sıradan değil, onlar hâlâ bunun farkına varmış değiller.
Çarklarını bozdukları Türkiye’yi ne hale getirdiklerinin farkında bile değiller. Çünkü onlar başka şey düşünüyorlar. Halkı düşünmüyorlar. İktidar sahiplerinin şu an tek düşündükleri şey kendi gelecekleri ve paraları. Başka bir şey düşünmüyorlar. Biz ülkeyi düşünüyoruz. Ülkenin yeniden inşası gerekiyor. Üniversiteleriyle, bağımsız kurumlarıyla, eğitim sistemiyle, dış politikasıyla bozulan ve bugüne kadar hep Türkiye aleyhine sonuç veren ve Türkiye’nin büyük zararlar gördüğü bir anlayışı tümüyle değiştirmek istiyoruz. Dolayısıyla onlar bizi anlayamazlar. Anlamaları için düşünmeleri lazım. Onların düşünmeye ihtiyaçları yok çünkü bir kişi düşünüyor. Akıllarını kiraya verenler siyaset yapamazlar. Onlar akıllarını kiraya vermiş vaziyetteler. İstanbul’da yangın oluyor. “Sayın Cumhurbaşkanımızın talimatı üzerine yangını söndürdük.” Yani talimat gelmese yangını dahi söndüremeyecek pozisyondalar. Aynı şeyi Orman Bakanı söyledi. “Sayın Cumhurbaşkanımızın talimatıyla orman yangınlarını söndürüyoruz” dedi. Talimat gelmese ormanlar yanacak ve bunlar seyredecekler. Düşünebiliyor musunuz? Aklın kiraya verildiği sürecin hangi aşamaya geldiğini görüyor musunuz? Bu aşamaya gelmiş durumda.
GEÇİŞ SÜRECİ: ÇALIŞMA OLGUNLAŞINCA KONUŞACAĞIZ
Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem metnini oluşturdunuz. Bir de geçiş süreci var. Orada cumhurbaşkanının yetkileri, yardımcıları olacak mı olmayacak mı? Bunlar masada konuşuluyor mu?
Henüz konuşulmadı ama konuşulacak. Bununla ilgili altı parti de kendi içerisinde çalışıyor. Belli bir olgunluğa eriştikten sonra liderler “Biz hazırız artık” diyecek. “Bunu konuşabiliriz” dediklerinde masaya geleceğiz ve konuşacağız.
Sizin bu konudaki hazırlıklarınız neler?
Biz de kendi içimizde şu anda görüşüyoruz, tartışıyoruz. Sadece milletvekilleri olarak değil. Dışarıdan akademik çevrelerden de destek alıyoruz. Geçiş süreci nasıl olmalı, bu süreç içerisinde neler yapmalıyız, önceliklerimiz neler olmalı? İlk yayınlayacağımız kararnameler ne olmalı? Altı parti tekrar bir arada çalışacağız. Onlar da bir çalışma yapıyorlar. Çalışmanın olgunlaşmasını bekliyoruz. Olgunlaştıktan sonra bir araya geleceğiz ve kamuoyuyla paylaşacağız.
“SURİYELİLERİ GÖNDERECEĞİZ AMA MUHATABIMIZIN SURİYE’NİN MEŞRU HÜKÜMETİ OLMASI LAZIM”
Bugüne kadar bazı konularda ortak metinler yayınladınız. Göç ile ilgili bir süredir çalışma var. DEVA Partisi ve Gelecek Partisi bu konuda raporlar açıkladı. Siz de bu konu ile ilgili değerlendirmelerde bulundunuz. Toplantıda raporun ya da istişare edilen bir metnin sizin önünüze gelmesi bekleniyor fakat birtakım görüş ayrılıkları da söz konusu. Özellikle Gelecek Partisi tarafında. Bu konuda altı parti olarak ortak bir zeminde buluşabilecek misiniz?
Ben buluşabileceğimiz kanısındayım. Bir ortak çalışma yapıldı, bir grup kuruldu. Bu grup ön raporunu hazırladı, o raporlar genel başkanlara sunuldu, genel başkanların onayı alındı. Şimdi liderler oturacaklar onu konuşacaklar. Ciddi bir görüş farklılığı çıkacağını sanmıyorum. Çünkü liderler Türkiye’ye sığınmacı olarak gelen Suriyelilerin kendi ülkelerine dönmelerini istiyorlar. Burada bir tereddüt yok. Dönme koşullarının oluşturulması lazım. İnsani olarak, insani boyutunu düşünerek, yani ırkçılık temelinde değil tam tersi kendi ülkelerinde huzur içinde yaşayabilecekleri bir atmosferin yaratılması lazım. O konuda bizim dört aşamalı bir planımız var. Suriyelileri göndereceğiz ama muhatabımızın Suriye’nin meşru hükümeti olması lazım. Meşru hükümet ile karşılıklı büyükelçiliklerin açılması, görüşmelerin yapılması, arkasından onların can ve mal güvenliğinin sağlanması ve teminat altına, güvence altına alınması gerekiyor.
Suriye ile iktidarın bir yakınlaşma, yeniden ilişkileri normalleştirme çabası var. Önümüzdeki dönemde de Doğu Perinçek ön görüşmeye gidiyor. Tabii hükümetle bağlantılı değil ama siz bu adımı nasıl değerlendiriyorsunuz?
En başından beri Suriye politikasının yanlış olduğunu söyleyen, “yanlış yapıyorsunuz” diyen benim. Komşularla ilişkilerin iyi tutulması gerektiğini söyleyen benim. Hatta, “Türkiye’de bir Uluslararası Suriye Konferansı düzenleyin” diye hükümete çağrı yapıp 2012’de Erdoğan’a bir mektup gönderen benim. Çünkü bana, “Nasıl yapacağız Suriye konferansını?” demişti. Şimdi bir ilişki zemini yaratmaya çalışıyorlar. Önce bunu istihbarat görüşüyor. Yani biz bir istihbarat devleti değiliz. Demokratik bir devletiz. Bir ülke ile görüşme yapıyorsan görüşürsün. Büyükelçiliklerin karşılıklı açılmasına bakılır. İstihbarat örgütleri her zaman görüşür. Yani diplomatik ilişkiler olduğu zaman istihbarat örgütleri görüşmez mi? Hayır, her zaman görüşür istihbarat örgütleri. Ama önemli olan sizin Suriye ile ilişkileri daha sağlıklı bir zeminde yürütmenizdir. Şimdi eğer bunu yaparlarsa tabii memnun oluruz. Sonuçta kavgayla bir yere varılamayacağına göre en azından yapılan hataların tekrar edilmemesi açısından önemli bir adım olur.
“ARKASINDAN HER TÜRLÜ HAKARETİ YAPTIĞINIZ İNSANLA YÜZ YÜZE GELMEYE MECBUR OLUYORSUNUZ”
Bunun maliyeti nedir? 33 askerimiz, çok sayıda hayatını kaybeden sivil, 3 milyon 600 bin Suriyelinin Türkiye’ye gelmesi ve Türkiye’nin çok ciddi bir travma yaşaması. Sosyal olarak özellikle Suriyelilerle, Suriyelilerin yerleşik olduğu alanlarda zaman zaman çıkan olaylar. Artı bunların Türkiye’de giderek kalıcı hale gelmeleri gibi bir olgunun ortaya çıkması. Bunlar gibi pek çok sorunu beraber getirdi iktidar. Bunu temizlemeli. Tekrar Suriyelileri resmi yönetimle anlaşarak geri göndermek istiyor. “Büyük lokma ye ama büyük laflar etme” diye çok güzel bir atasözümüz vardır. Düne kadar önce kucakladığınız, sonra arkasından her türlü hakareti yaptığınız insanla şimdi yüz yüze gelmeye mecbur oluyorsunuz.
33 askerimizin şehit edilmesi, orada yaşanan büyük dramların sorumlusu kim? Tarih bunu yazacaktır. Bir barışma ikliminin yaratılması güzel ama kavgayı yaratanların topluma hesap vermesi lazım. Toplumdan çıkıp özür dilemesi, “Bir yanlışlık yaptık” demesi lazım. “Bir hata yaptık”, “Pek çok insanımızı perişan ettik”, “Sadece biz değil Suriyelileri de perişan ettik” demesi lazım. IŞİD militanlarının oraya nasıl geldiğini, nasıl IŞİD militanlarının finanse edildiğini, Suriye’nin iç işlerine nasıl müdahale edildiğini hepimiz üç aşağı beş yukarı biliyoruz. O nedenle ilişkiler güzel, gelişsin hiçbir itirazımız yok. Suriyeli kardeşlerimiz de kendi ülkelerine belli bir güven içerisinde dönsünler ama siyaset kurulunun oturup bir iç hesaplaşma yapması lazım. Özellikle devleti yönetenlerin Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarından özür dilemeleri gerekiyor.
“ERDOĞAN’IN EMPERYAL GÜÇLER TARAFINDAN YÖNLENDİRİLDİĞİNİ BİLMEYEN Mİ VAR?”
Esad ile diyaloğa dair “memnun oluruz” dediniz. Altılı masada, geçmişte bu politikaya karşı duran bir lider var. Bu isim Ahmet Davutoğlu. Bugün de hemen hemen benzer görüşleri savunduğunu biliyoruz. Bu masanın göçmenlerle ilgili vaatlerinde bir problem yaratacak mı?
Ben bir problem olacağını sanmıyorum. Yani bugün geldiğimiz noktada bir problem olacağını sanmıyorum.
Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu partisinin bu konudaki raporunu açıkladı. Davutoğlu, Putin’in bu konuya dair Soçi’deki görüşmede Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı yönlendirdiğini söyledi.
Erdoğan’ın emperyal güçler tarafından yönlendirildiğini bilmeyen mi var? Hepimiz biliyoruz. Suriye’ye girişi hangi emperyal gücün istediğini biliyoruz. 33 askerimiz şehit edildiğinde soluğu Moskova’da almasının bir nedeni var herhalde. Zaten Dışişleri Bakanlığı’nın devre dışı bırakılmasıyla bu felaketler karşımıza çıktı. Devletin hafızası olan devletin dış politikasını belirleyen köklü gelenekleri olan Dışişleri Bakanlığı’nı tamamen devre dışı bıraktınız. Sarayda bir avuç kişi ile dış politika oluşturdunuz. Bakanın bile kim olduğu belli değil. Hulusi Akar mı Dışişleri Bakanı, İbrahim Kalın mı Dışişleri Bakanı? Kim? Mevlüt Çavuşoğlu mu? Dışişleri ile ilgili bir olay oluyor Cumhurbaşkanlığı sözcüsü açıklama yapıyor veya bakıyorsunuz başka birisi açıklama yapıyor. Benim bildiğim devlet geleneğinde dış politikayla ilgili bir olayı Dışişleri Bakanlığı sözcüsü açıklar. Rusya’da böyle, Amerika’da böyle, Japonya’da böyle, Kanada’da böyle. Bizde her şey perişan edildi.
“S-400’LERİ RUSYA’YA KARŞI MI KULLANACAKSINIZ?”
S-400’le ilgili ikinci bir sözleşme imzalandığı Rusya tarafından açıklandı. Akkuyu’da yaşananlarla Rusya’nın neredeyse Türk şirketlerini tasfiye etmesi gibi bir durum söz konusu. Bu ikisini bağlantılı görüyor musunuz?
Siz devlet olarak bir ittifak içinde yer alıyorsanız, o ittifakın öngördüğü kurallara “ben de kendi ülkemde uygulayacağım” diye imza atmışsanız, devletin namusu olarak söz vermişseniz o ittifakın dışında farklı arayışlara girmek doğru değildir. Etik olarak değildir. Siz NATO ittifakı içindesiniz gayet güzel. Savunma sanayimizi de bunun üzerine inşa etmişsiniz gayet güzel. NATO toplantıları yapılır o toplantılara katılırsınız, toplantıda kararlar oy birliği ile alınır. Siz ittifakın dışında farklı bir savunma sanayine girerseniz o zaman sorun çıkar, sorun çıkıyor. Nitekim gittiler S-400 aldılar. Şu soruyu sordum: Kime karşı kullanacaksınız? NATO ittifakı içinde olan Yunanistan’a karşı mı kullanacaksınız? Suriye’ye karşı mı kullanacaksınız? Orası da çok daha güçlü, Ruslar var. İran’a karşı mı kullanacaksınız? Kasr-ı Şirin’den bu yana aramızda hiçbir sorun çıkmamış. Eee kime karşı kullanacaksınız? Rusya’ya karşı mı kullanacaksınız? Zaten silahı size veren o. Neyi aldınız, neyin bedeli olarak aldınız, neyin bedelini ödediniz? Bu sorunun yanıtını şu ana kadar almış değiliz.
“BEŞLİ ÇETE PARALARINI YURT DIŞINDA TUTUYOR”
“Beşli çete yurt dışına para kaçırıyor” ifadesini kullandınız. Bunu biraz daha açmanız mümkün mü? Orada ne yapıyorlar bu parayı?
Beşli çete mensuplarının Londra’da çok büyük malikaneleri var, imkanları var, iş yerleri var. Paralarının büyük bir kısmını dışarıda tutuyorlar. Bunu hepimiz biliyoruz. Bütün dünya biliyor. Onlar, “Biz yurt dışına para götürmüyoruz” demiyorlar zaten. Yani onlar “Erdoğan ailesi götürüyorsa biz de götürürüz” diyorlar. Erdoğan ailesi götürmüyor mu? Götürdü. Man Adası’nı söyledik. Belgeleri ile söyledik. Bankanın dekontlarını açıkladık. Banka “Bu dekontlar bize aittir” hiç demedi. Ama hâkime telefon edip özel hakimler tayin edip işte tazminata beni mahkûm edip Yargıtay’dan karar tersine çıkıyor, bu ısrar ediyor. Ama sonuçta ben bir dekont açıklıyorum, dekontu açıkladığım banka “Bu dekont bize ait bir dekont değildir” demiyor. Bitti, o kadar. Bu kadar basit bir şey. Onlar götürdüğüne göre diğerleri de götürüyor. Kendi geleceklerini, güvencelerini yurt dışında arıyorlar. Paraları oraya götürüyorlar. Ne kadar götürdüler bilmiyorum ama bu devletin onu bildiğini biliyorum.
“ARACI YOLLAMAYI KESTİLER”
Kaçış hazırlığındalar mı sizce? Yani altında ne olabilir?
Birden fazla neden olabilir. Yani tek başına bir kaçış hazırlığı dersek doğru olmamış olur. Dışarıda yatırım yapıyorlar, yatırımlarını götürebilirler, dışarda yerleşmek isteyebilirler. Kendileri, aileleri kendilerini orada daha güvencede hissedebilirler. Paralarını oraya götürebilirler, yatırımlarını oraya kaydırabilirler, bunlar olabilir. Normalde benim bildiğim bir insan kendi ülkesine yatırım yapar, kendi ülkesinin büyümesini kalkınmasını sağlar. Dışarıda yatırım yapacaksa dışarıdaki yatırımla içerideki yatırım arasında bir koordinasyonun olması lazım. Elbette dışarda da yatırım yapılmalı ama oradaki birikimlerin Türkiye’ye gelmesi lazım.
“Beşli çetenin” size ulaşmaya çalıştığını, aracılar gönderdiğini haziran ayında duymuştuk. Siz de temmuz ayında bir tweet’le bunu doğrulamıştınız. Bu durum devam ediyor mu ve aracılar kimlerdi?
Yok. Hayır o şimdi açıklanmaz. Ama yok artık kesildi. Tweet’ten sonra kesildi.
Ne zaman açıklanır?
Yok açıklanmaz, açıklanmaz evet.
“ÖNEMLİ KURUMLARI YOK ETMEYE ÇALIŞTILAR”
Sizden şu cümleyi duymuştuk. “Devletin kalbi hâlâ atıyor” demiştiniz. “Devletin Kalbi” nedir? Kimdir, kimlerdir? Size belge ulaştıran bürokratlar var. Bu bağlantılı bir şey mi?
Tabii 100 yıllık bir cumhuriyet. Bu 100 yıllık cumhuriyet birikimini siz 20 yılda yok edemezsiniz. Bakanlıklardan başlayarak önemli kurumları yok etmeye çalıştılar. Devlette kurumlar vasatlaştırıldı. Hatta nitelikli bürokratlar aşağılandı. Örneğin büyükelçilere ‘monşer’ diye hitap ettiler. Bunlar aşağılandılar, bir köşeye atandılar. Bunların yerine Dışişleri Bakanlığı ile hiçbir ilgisi olmayan bürokraside tablolar yaşadık. Büyükelçi olarak atadıkları kişilere bakın.
Bütün bunlara rağmen hâlâ devletin içerisinde son derece saygın, görevini iyi yapan, olumsuz yazılara ya da kendisini ya da devleti ileride zor duruma sokacak yazılara imza atmayan bürokratlar var. Bunlar devletin kalbidir. Ve bu kalp atıyor. Çünkü bunlar bir heyula gibi bürokrasinin üzerine çöktüler. Bürokrasiyi darmadağın ettiler. Milli Eğitim’den başladılar Dışişleri’nden çıktılar. Adalet Bakanlığı’nda adalet diye bir kavram kalmadı.
En son bizim İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanımız için de getirildi, benim tazminat davalarım için de getiriliyor. Bakılıyor bir davaya, “Bunu bizim almamız lazım ve mahkûm edilmesi lazım.” Hâkim düzgün bir hakimse, hukukun üstünlüğüne ve vicdana göre karar veriyorsa “bu işimize yaramaz” diyorlar. Onu atıyorlar bir köşeye. Oraya kendi bildikleri militan bir hâkim getiriyorlar. Militan hâkim de yukarıya bakıyor. Aldıkları talimatın gereğini yapıyorlar. O nedenle adalet de büyük yara aldı. Bütün bunlara rağmen adalet mekanizması içerisinde hukukun üstünlüğüne, vicdanına göre karar veren yargıçlar var. Bunlar bir köşede bekliyorlar. Yeri ve zamanı geldiği zaman layık oldukları yerlere gelecekler.
“AİHM’DE HAKLILIĞIM KANITLANDI, 13 BİN EURO ALDIM”
Erdoğan’a ödemeniz gereken tazminat davalarının tutarı ne kadar oldu?
Hiç hesaplamıyorum, bilmiyorum. Ahlaki olarak şöyle olması lazım. Nihai karardan sonra paranın istenmesi lazım. Bunlar nihai karara kadar bekleyemiyorlar. Bekleseler ben kazanacağım. O nedenle alt mahkemede kazanır kazanmaz “derhal parayı öde” diyorlar. Biz de götürüp mahkemenin veznesine yatırıyoruz. Kazanınca da geri alıyoruz. En son Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde haklılığım kanıtlandı. 13 bin Euro aldım. İyi param var şu anda. (Gülüyor)
ERDOĞAN’IN CEMEVİ ZİYARETİ: KEŞKE SÜREKLİ OLSA
Erdoğan ilk kez cemevi ziyaret etti ve sonrasında Hacıbektaş’a gitti. Öncesinde birtakım saldırılar yaşandı. Bu sizce sırf seçim amaçlı ziyaret mi yoksa Alevi-Sünni çatışması üzerinden bir gerginlik yaratılmaya çalışılıyor da buna Erdoğan mı müdahale ediyor?
Eskiden cumhurbaşkanları zaten giderlerdi. Ben bürokratken Ahmet Necdet Sezer’i biliyorum. Allah rahmet eylesin Süleyman Demirel giderdi. Erdoğan gelmiyordu. Bu sefer geldi. Olabilir yani. Oraya gitmesi, topluma sıcak ve güzel mesajlar vermesi, o iklimin atmosferine uygun mesajlar vermesi güzel bir şey. Herhangi bir karşıtlığım yok. Keşke sürekli olabilse. Biz eskiden Mevlana’ya giderdik. O da gelirdi. Konuşmalar yapardık o atmosfere uygun olunca. Bir defasında ben bir konuşma yapınca ‘Kılıçdaroğlu gelmesin’ dediler. Anadolu kültürünü tarihsel derinliği içerisinde bizim topluma anlatmamız lazım.
“TÜRKİYE’NİN EN BÜYÜK DİYALİZ MERKEZİNİ AÇTIK”
Cumhurbaşkanı sizi SGK Genel Müdürlüğü döneminiz üzerinden eleştiriyor. “Bir hastane yaptınız mı” çıkışı var. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Arkadaşlarımız benim dönemimde yaptıklarımı çıkarmışlar. Hastane de var dispanser de var. Türkiye’nin en büyük diyaliz merkezini açtık. Tabi beni hayrete düşüren bürokrasinin nasıl çalıştığını bilmemesidir. Orası zaten bağımsız bir kurum ve yatırım yapıyoruz. Türkiye’nin en büyük hastanelerini yapan zaten Sosyal Sigortalar Kurumu. O gelenek benden önce de vardı, benim zamanımda da oldu. Erdoğan dünyadan habersiz. Kendi iç dünyasında bir şeyler söylüyor. Ciddiye alınacak birisi değil. Bütün bu hastanelerin tamamını ihalelerle yaptık. Bütün ihale dosyalarını Türkiye Büyük Millet Meclisi KİT Komisyonu’na götürüp veren tek genel müdür benim. O zaman KİT Komisyonu’nda tartışma olmuştu. Bütün ihale dosyalarını bir kamyona yükledik getirdik, buyurun araştırın varsa bir kusurunuz çıkarın dedik. “Bir şey yoktur” diye rapor verdiler. Zaten bir şey bulsalardı kıyameti kopartırlardı.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***