İSTANBUL – Aysel Tuğluk’un serbest bırakılmamasının “cinayet” olduğunu belirten Kadınlar Birlikte Güçlü’den Feride Eralp, “Bu suça ortak olmak istemiyorsak en yüksek sesle Aysel Tuğluk’un serbest bırakılmasını istemeliyiz” dedi.
Kocaeli Kandıra 1 No’lu F Tipi Cezaevi’nde tutulan hasta tutuklu Aysel Tuğluk’un sağlık durumu her geçen gün kötüleşiyor. Temel ihtiyaçlarını tek başına karşılayan Tuğluk’un tahliyenin engellenmesine yönelik tepkiler devam ediyor. Kadınlar Birlikte Güçlü’den (KBG) Feride Eralp, Tuğluk’un amasız fakatsız derhal tahliye edilmesi gerektiğini belirtti.
Devlet ve iktidarın Tuğluk’a yönelik “kin” ve “intikam” politikası güttüğünü söyleyen Eralp, “KBG olarak aynı zamanda ‘bin kadın’ kampanyasının yürütücülüğünü yaptık. Aysel Tuğluk’a demans teşhisi konulduğundan bu yana tahliye edilmesi, hukukun ve adaletin yerini bulması için mücadele yürüttük. Çünkü kadınlar açısından Tuğluk, ilk eşbaşkan sıfatıyla kadınların siyasetteki yeri ve temsiliyeti açısından önemli bir yeri var. Tamda bu sebepten Kürt kadın siyasetçi olarak görünür olduğu ve kadınların sesini yükselttiği için devletin ona karşı bir intikam politikası yürüttüğünü görüyoruz” dedi.
DÜŞMAN POLİTİKASI
Devletin Tuğluk’a karşı düşmanca tavrın daha önce annesinin cenazesine uygulanan “düşman politikasında” görüldüğünü ifade eden Eralp, “Annesinin cenazesinin faşistler tarafından saldırıya uğraması, hastalığının başlangıç sebeplerinden biri olduğunu söylemek mümkün. O günden bu güne Aysel Tuğluk açısından yaşanan bir adaletsizlik var. Suçluların cezasız kalması o günden bu güne Tuğluk açısından adaletin yerini bulmadığı bir durum yaşanıyor. Tuğluk, bırakın tedavi olmayı hayatını sürdürmesi mümkün değilken cezaevinde tutuluyor. Hakkında tahliye kararı olmasına rağmen cezaevinde tutulması bir işkence, cinayettir. Bunu asla kabul etmiyoruz” diye belirtti.
ATK’NİN SİYASİ KARARLARI
Tuğluk’un tahliye kararına rağmen cezaevinde tutulmasının düşman politikasının bir devamı olduğunu vurgulayan Eralp, şöyle dedi: “Zamanında insanlığa karşı suçlar işlemiş olmasına rağmen tahliye edilen Çevik Bir’in tahliye edilmesine şahit olduk. Gerçekten de ağır hasta tutuklu olan birinin yeri cezaevi değildir. Ama ne yazık ki 500’ün üzerinden ağır hasta tutsak bugün cezaevinde tutuluyor. Bunlar büyük oranda siyasi tutuklulardır. Çoğunun ‘cezaevinde kalamaz’ raporu olmasına rağmen tahliye edilmiyor. Tuğluk da bu tutuklulardan biri. Adli Tıp Kurumu’nun (ATK) siyasi kararlar vermesi nedeniyle Tuğluk hala cezaevinde. ATK’nin işlediği bu suça mahkemelerinde iştirak ettiklerini, bu suça ortak olduklarını görüyoruz.”
Söz konusu Kürtler olunca çoklu bir nefretin devreye girdiğine dikkat çeken Eralp, “Aysel Tuğluk’ta muhalif siyaset yapan, iktidarın yanlış politikalarına karşı duruş sergileyen biri. Dolayısıyla devletin, iktidarın Kürt halkına, kadınlara ve özellikle mücadele eden, itaat etmeyen, susmayan kadınlara olan nefreti burada açığa çıkıyor. Bunların bütünü Aysel Tuğluk’ta birleştiği için tahliye kararına rağmen devlet ve siyasallaşmış yargı, başka bir suçtan cezaevinde tutulmasını reva görüyor. Neyle suçlandığını bilmeyen, avukatını dahi hatırlamayacak durumda olan ve hakkında verilen tahliye kararını bile hatırlamayan birine savunma yaptırmaya çalışmak, bırakın hukuku insanlığa sığmayan bir şeydir. Devlet ve hükümet söz konusu kadınlar, Kürt kadınları olunca ayrımcı politika izliyor. Aysel Tuğluk’a yapılanların bu olduğunu görüyoruz. Çok öfkeleniyoruz, çok üzülüyoruz ve bunu asla kabul etmiyoruz” ifadelerini kullandı.
CEZAEVLERİNİN SESİ OLUNMALI
Baskı ve hak ihlallerinin arttığı cezaevleriyle dayanışma, tutukluların seslerini dışarıya ulaştırmanın önemine değinen Eralp, “Gülten Kışanak’ın bir sözü vardı; ‘dışarının içeriye göz kulak olması lazım’ demişti. Gerçekten de böyle bir süreçten geçiyoruz. Dışarıdan içeriye dokunmanın giderek zorlaştığı, bu yüzden öncelikle bu duvarları alçaltmanın yollarını bulmamız lazım. Cezaevlerinin durumunun kamuoyuna anlatılması ve buna ilişkin insan hakları mücadelesinin yürütülmesine ihtiyaç var. Kadın hareketi de bunun önemli bir parçası olmalıdır” dedi.
ÖLÜM DEĞİL CİNAYET
Son dönemlerde cezaevlerinde artan ölümlere dikkat çeken Eralp, cezaevlerinde yaşanan ölümleri “cinayet” olarak nitelendirdi. Devletin tutuklulara yönelik “ölüm politikası” yürüttüğünün altını çizen Eralp, “Başta Aysel Tuğluk olmak üzere tüm hasta tutuklular, temel sağlık hakkına erişemiyor. Yanı sıra birçok psikolojik işkenceyle karşı karşıya kalıyorlar. Bunun ağır örneklerinden birini Garibe Gezer cinayetinde yaşadık. Yani bir kadının cezaevinde yaşadığı cinsel işkence ve bunun üzerine süngerli odalarda tutulması ve akabinde sesini duyurma imkanının tanınmaması, intihar bile olsa bunun kovuşturulmasına engel olanların suçu ve sorumluluğudur. Aynı durum hasta tutukluların durumu için de geçerlidir. Burada yaşamını yitiren her tutukludan devlet ve iktidarın sorumluluğu vardır” diye belirtti.
‘BU SUÇA ORTAK OLMAYALIM’
Eralp, şöyle devam etti: “Aysel Tuğluk derhal serbest bırakılsın. Cezaevinde geçirdiği her bir dakika canına kasttır. Mahkeme, siyasi iktidar, ATK ve tahliye olması için gerekli raporları vermeyen sağlık kurumları bir bütün Aysel Tuğluk’un canına kastediyor. Biz de toplum ve kadınlar olarak, bu suça ortak olmak istemiyorsak en yüksek sesle Aysel Tuğluk’un biran önce serbest bırakılmasını istemeliyiz. Kadınlar seslerini yükseltiyorlar, hak savunucuları da sesini yükseltiyor ama bu sadece bizim meselemiz değil. İnsanca yaşamak gibi bir derdi olan herkesin derdi olmalı. Bu yüzden herkese Aysel Tuğluk’un serbest bırakılması için çağrıda bulunuyorum.”
MA / Esra Solin Dal
Kaynak: Mezopotamya Ajansı.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***