Radyo Televizyon Üst Kurulu RTÜK’ün VOA Türkçe ve DW haber sitelerine getirdiği erişim yasağına toplumun, siyasetin ve dünyanın her tarafından tepkiler yükselmeye devam ediyor. Son olarak CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu da RTÜK’ün erişim engeli kararını hükümetin otoriter rejim kurma amacına hizmet ettiğini söyledi.
Kemal Kılıçdaroğlu – CHP Genel Başkanı
“Özgür medya kimin için ‘tehlike’ anlamına gelir? Dürüst bir kişiyseniz, insanları ya da bir siyasetçi olarak halkı kandırmıyorsanız, medyadan çekinir misiniz? Hayır. Çünkü yalnızca, gizleyecek bir şeyi olan insanlar özgür medyadan korkar. Saray hükümeti, Türkiye’de bir otoriter rejim inşa etmeyi amaçlıyor. Özellikle ‘amaçlıyor’ diyorum. Aslına bakarsanız kâğıt üstünde bu baskı rejimi kuruldu. Ancak milletimiz, otoriter yapıyı reddediyor. Ekonomik olarak özgürlük istiyor, fikir özgürlüğü istiyor, din ve vicdan özgürlüğü istiyor.
Halkımız kimsenin yaşam tarzına müdahale edilmesini istemiyor. Saray hükümeti de insanların bu sesinin duyulmasını istemiyor. Sanıyorlar ki medya susarsa, insanlar da susar. Bu, büyük bir yanılgıdır. Tarih bize, baskısı artan otoriter yapıların, kendi sonunu hazırladığını göstermiştir. Saray hükümeti de gerek ‘Dezenformasyon Yasası’ gerekse de bu tür sansür uygulamalarıyla, aslında kendi siyasetinin sonunu hazırlıyor. Bizim Anayasamız çok açık bir şekilde ‘Basın hürdür, sansür edilemez’ diye ifade eder, medya özgürlüğünü… Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak, bu ilkeye yürekten bağlıyız. Çünkü biz medyayı, demokrasilerin dördüncü gücü olarak görüyoruz. Sansür uygulamalarını asla kabul etmiyoruz”
Hakan Tahmaz-Barış Vakfı Başkanı
“Bunun iki boyutu var. Birincisi uluslararası sözleşmelerde ve Anayasa’da var olan basının özgür olduğu tezinin ne kadar kâğıt üzerinde kaldığını gösterir, hiçbir yasal dayanağı olmayan bir uygulama. İkincisi Türkiye’de muhalefetin, farklı seslerin, ki bu her iki site de ana akım medyada yer almayan haberlerin daha çok yer aldığı ve uluslararasına yansıyan bir ayağı olduğunu, bunun muhalefet üzerindeki baskının boyutlarını da gösteren bir yönü var. ‘Türkiye artık bir hukuk devletidir kanun devletidir’ denemeyecek noktada olduğunu gösterir bariz bir örnektir”
İbrahim Haskoloğlu – Gazeteci
“Türkiye’de medya, özellikle son 6 senede büyük baskı altında. Bu baskı, bağımsız olması gereken RTÜK tarafından yapılıyor. RTÜK, Türkiye’deki basını sözde yasal yollarla kısıtlamaya çalışıyor ve bunu büyük ölçüde başarıyor. Her ülkenin kendi kuralları ve yasaları var. Tabii ki Türkiye’de faaliyet gösteren kurumların da bu kurallara uyması gerekir ancak Türkiye’de bunu düzenleyen kurumlar, tamamen siyasi olarak hareket etmekte. RTÜK ve benzeri kurumlar, medyayı kontrol altına almak için bu tür baskı yöntemlerini kullanıyor. Bunu, yargı yoluyla daha da baskılıyorlar. Ben yaptığım doğru haber nedeniyle, 8 gün hapiste kaldım ve Türkiye’deki medya kuruluşları benim hakkımda doğru haberi veremedi çünkü bunu vermeye cesaret edemediler. Yüzeysel olarak paylaşabildiler.
RTÜK’ün şu an bu uygulamasının sebebi ise yabancı medya kuruluşlarının Türkiye’de daha fazla takip ediliyor olması. Türk basını uzun süredir ciddiyetini yitirdi ve insanlar da artık bunlar yerine sosyal medya veya yabancı ajansları takip ediyor. Buna sebep olan da yine RTÜK’ün kendisi. RTÜK, tarafsız yayıncılık yapan her kurumu baskıladığı için doğru haber akışı geleneksel medyada kesildi. İnsanlar farklı platformlara yöneldiler. Bu nedenle de sosyal medya yasasını getirmeye çalışıyorlar. Sonuç olarak bu yasalar denetim için değil daha fazla kontrol sağlamak için çıkartılıyor. Bu yasalar, Türkiye’deki insanların haber alma özgürlüğünü kısıtlamaya yönelik adımlardır”
Mehmet Vural- Dicle Toplumsal Araştırmalar Merkezi (DİTAM) Başkanı
“Türkiye artık daha çok içine kapanan, baskıcı, daha çok hakka hukuka riayet etmeyen bir noktada. Üstelik de basın öyle bir noktaya geldi ki artık iktidarın borazanı haline geldi. Bu, insanları gerçeği öğrenmesini hakkından mahrum bırakıyor ve tasvip edilecek bir durum değildir. Bunun süratle bitmesi lazım. Bugünkü rejim buna müsait midir değil midir kamuoyu biliyor. Basının özgür olması lazım ki toplum özgür olabilirsin”
Reha Ruhavioğlu – Araştırmacı
“Burada en temel şey sadece Amerika’nın Sesi ya da DW değil Türkiye’de yaşayan herkesin ifade özgürlüğüne, haber alma hakkına bir saldırıdır. Böyle bir baskıcı siyasetin içinde bu hamleler beklenir ancak çok uzun süremez. Çünkü ifade özgürlüğü er ya da geç kendini insanlara ulaştıran bir şeydir. İhtiyaç olarak ortaya çıkan ve o ihtiyacın karşılanması gereken bir hak. Dolayısıyla ben, kararın çok yanlış olduğunu düşünüyorum, ayıplıyorum, kınıyorum. Ancak bu baskı ortamı, insanların gerçekten habere ulaşması önünde büyük bir engele dönüşemez. Umarım bir an önce sıkıntıyı düzeltirler”
Sibel Hürtaş – Türkiye Gazeteciler Sendikası Ankara Şube Yöneticisi
“Amerika’nın Sesi ve DW’ye neden erişim yasağı getirildiğini bilmiyoruz. Bununla ilgili bir bilinmezlik var. Bu da RTÜK’ün ne kadar keyfi karar verdiğini, kendi yasasına, 6112 sayılı yasaya aykırı davrandığını da gösteriyor. Biz Türkiye Gazeteciler Sendikası olarak RTÜK’ü, önce kendi yasasına uymaya davet ediyoruz. Ardından da özgür medya ortamının herkes için önemli olduğunu herkes için geçerli olduğunu söylüyoruz. İktidara da bu yönde bir çağrı yapmamız gerekiyor”
Hikmet Adal-Bianet Temsilcisi
“Yabancı bir basın kuruluşunun engellenmesi ilklerin arasında. 2018’de çıkarılan yönetmelik sonrasında bir lisans şartı koymuştu, buna karşı gelenleri de engellemeye başladı. İlk değil anladığımız kadarıyla. Gündemde bir sansür yasası da var sansür yasası ile birlikte geçmesi durumunda, yeni sansürlere de uğrayacağımız açık”
Dicle Müftüoğlu-Dicle Fırat Gazeteciler Derneği (DGD) Eş Başkanı
“Bu sansür yasası ile birlikte bu durum daha da bir resmiyet kazanacak ve aslında birçok site bu yönlü kapatılacak. Buna dair ortak bir ses çıkarmaya ihtiyaç olduğu daha açık, net görülüyor. Yoksa buna ses çıkartılmazsa dünya çapında yayın yapan bir medya kuruluşuna bir engel getiriliyorsa yarın buradaki tüm sitelere erişim engeli getirilebilir böyle görülüyor”
Ali Duran Topuz- Artı Gerçek Genel Yayın Yönetmeni:
“Meclisteki kanuna sansür yasası denildi ama sansür durağını biz çoktan geçtik. Sansür için elinde çok aşırı imkanlar zaten var. Cumhurbaşkanına hakaretten, kin ve düşmanlığa tahriki teşvik, dini değerler başlıklarında birçok imkanı çok rahat kullanıyorlar. Bu olay da gösterdi ki sansürün ötesinde bir şey peşindeler. Bir tür sessiz toplum, dilsiz toplum isteniyor. Bu, Sezen Aksu hadisesinde söylenmişti. ‘Biz o dili koparırız’ diye. Bu aynı zamanda hoşlanmadıkları türden iş yapan yerlerin dilini koparmaya başlamış olduklarını gösteriyor”